Hey Gidi günler..

| 21 Haziran 2007 Perşembe

Daha dün çocuktuk.. Umarsızca koşuyorduk sokaklarda misketlerim gazoz kapaklarım Bisikletim sapanım vardı . ve ben umursamıyordum zamanı.. nasılsa çok tatlı geçiyordu.. ve nasılsa hepsi benimdi..

Oysa şimdi.. çok gerilerde kaldı yüzdüğümüz balık tuttuğumuz su yılanlarını koynumuzda gezdirdiğimiz çekirgeleri kurbağaların önüne atıp da iddiaya tutuştuğumuz günler..Teravihlerde cemaate namaz bozdurduğumuz çocukluk maceraları.. Rahmetli dedeyle her biri ayrı macera hatıralarımız.. Dün gibi hatırlarım daha her iki kardeşiminde doğduğu günü.. ve eminim babamda hatırlıyordur daha dün gibi benim doğduğum günü..

Hatırlıyorum o zamandan bugüne kalan ve hiç değişmeyen hep benimle olan.. tek şey hırsım.. Tek şey bazı şeyleri hiç kabullenemeyişim ve değiştirmek istemem.. ve pes etmeyi istesem de edemiyor olmam.. Çocukken ettiğimiz maçlar 10 da biterdi ve rakip takıp 10 olursa 15 e uzatmanın yolunu arardım..ve uzatırsamda 15 e varmanın yolunu arardım..onlardan önce . Ne yazıkki mücadelelerimiz artık o günlerdeki kadar çıkarsız ve tatlı değil..

ve bilmiyorum nedendir.Cehaletten mi yoksa kendimi bir şey sanmaktan mı ölümden hiç korkmadım.Hayatımın kendimi bildiğim ilk gününden itibaren bir gün ölecek olmam ve ölüm her an aklımdaydı ama nedendir hiç korkmadım.

İmam Rabbani (k.s) Kalplerin Keşfinde Hz.Musa'nın emaneti teslim edişinden bahseder. Diğer alemde Hz.Adem ile karşılaşırlar ve Hz.Adem ona sorar '' ya Musa ölüm nasıldı '' , Hz.Musa yanıt verir.. '' Canlı canlı derimin yüzülmesi ve kızgın bir tavada kızartılmak gibi korkunç bir acıydı '' .. ve o esnada ilahi bir nida duyulur.. '' Ya Musa oysa biz sana ölümü hafifletmiştik ''

Evet korkarım canlı canlı derimin yüzülmeyişinden ve kızartılmayışımdandır ki bana korku vermiyor. ya başa gelince ? ..

Şu kainatta herkese , sevdiklerime ve sevenlerime rağmen bazen kendimi tek başıma kalmış gibi hissediyorum.Bomboş uçsuz bucaksız boşlukta durmaksızın düşercesine ve acı çekercesine.. dayanaksız tutanaksız.. ne varsa sahip olduğunuz birden bire elinizden alınıverilipte yolun sonu gelmişcesine.. ve geri dönemeyişcesine.

Maalesef ki bu yol tek şeritli.. ve bu bize defalarca gösterildi kainatta.. Memeden çıkan sütün geri dönemeyişiyle.. Belkide tohumdan çıkan ağacın bir daha asla o tohuma giremeyişi ile.. Kırılıp un ufak olan bir camın her zerresini yerli yerine koyup da birleştirilememesi gibi..

saat 02:45 te geldim eve.. Şimdi saat 04:40 tam bir saat ellibeş dakikadır bu kadar yazabildim. Defalarca yazıp yazıp sildiklerimizi saymadığımız takdirde..

Ve bana bütün bunları düşündüren.. Yine bir yolun başında oluşum.. Sonu nerede bilemiyorum.. Ama yolun başı 25 haziran 2oo7 P.tesi'de gözüküyor..ve düşünüyorum.. bu güne kadar ki tüm yolculuğumu anne karnından bebekliğe.. bebekken çocukluğa ve şimdi çocukluktan gençliğe.. yarın gençlikten ihtiyarlığa ve sonra kabre.. ve oradan yeni bir dirilişe.. hiç anlamadan geçmişiz yolun yarısını.. ve sanki geride kalan günlerde pişman olduklarımla mutlu olduklarım dengede gibi.. anlamadım bu nasıl bir denge..

ve aklıma geldi.. Rubai'den bir söz.

''bir nokta kadarız küçük. ve bir mum ışığı gibi geçici
Bu gün var belki az sonra yok..
Uzanmış yatıyoruz sonsuzluğun ortasında..
yinede sarılmışız sımsıkı , sonsuzluğa..''

ilk okuduğumda etkileyen beni şiirselliği ve içinde geçen kelimelerin cazibesiydi..Şimdi ise derin ve düşündüren sarsan manası..

O zaman çarpıcı gelen şiirselliğiydi..Şimdi ise vuruyor sağdan soldan gerçekliliği..

Gün doğacak birazdan.. Altı üstü bir yolculuk ne kadarda şey düşündürdü bana.. ve aklıma geldi bundan birkaç yıl önce yine şiirselliği ve ritimi hoşuma gittiği için dinlediğim ama şimdi manası derinden vuran o şarkı..

Şükriye Tutkun ~ Güzel Günler

Dalgındım dağlar gibi
Türkülüydüm çınar çınar
Ne kızarıp giden Sarı
Ne kızarıp gelen yeşil

Dikilmiş dikmenimde hoşçakal köprüsü
Tamda mendil sallıyordum Güzel Günlere..

Güzel Günler Güzel Günler Güzel günler
hey güzel günler..
Gözlerimde gidenimiş güzel günler

Güzel günler güzel günler
hey güzel günler
Ellerimde gelenimiş hey güzel günler

Balık Attım Olta tuttum
Yaşadım gençliğimi
Masal oldu çocukluğum
Gençliğim bahar seli

ve bir akşam birden bire
Bir bulvar otelinde
ince bir dal değdi alnıma
koptu sazımın teli..

Güzel günler..Güzel günler..
Hey güzel günler..

Hoşçakal Eskişehir'im.. içimin Başkenti..
Hoşçakalın Güzel günlerim..
Kentim günlerime , Günlerim kentime emanet..

ve yine bir macera.. yeni bir macera.. Geliyorum istanbul..

Hüznümü ve efkarımı bırakıyorum Eskişehirimde..

Yeni bir hırsla.. ve tüm azmimle.. Kararlılık ve tüm cesaretimi kuşanmışlığımla geliyorum..


Haydi Yiğitsen Uslandır beni.. !!

BeşiktAŞK'lı Doğmak..

| 18 Haziran 2007 Pazartesi

Hiç unutmam.. ilk sokak arası maçıma çıktığım zaman zahir 4 yaşındaydım ve adam eksiği söz konusu olduğu için kaleci olmak sıfatı ile şereflenmiştim. Ancak benim maç yapmaktan tek anladığım o zamanlarda gelişine topa vurmaktan başka birşey olmadığı için kaleye gelen her top gol olarak savuşturuluyordu :) Bunu gören takımın büyük çocukları beni Yedek kulübesi olarak nitelendirdiğimiz kaldırımla tanıştırmışlar ve top gelirse vur gelmezse karışma diyerek de bir güzel kafaya almışlardı.. Akşam eve giderken sanki çok büyük bir iş yapmanın tadı vardı damağımda hatırladığım kadarıyla.. evet ilk maçımda gol denilen o kavramla tanışmak böyle olmuştu benim için zahir bir kaç zaman iki taşın arasından geçen herşeyin gol olarak isimlendirildiğini zannetmiştim.. Gol her erkek evladının mutluluk nidasıydı.. Zira sadece topun iki taşın arasından geçiyor olmasıydı sizi mutlu eden..

Futbolla tanışıklığımızdan 1 sene sonra 5 yaşlarındayken takımlar diye bir kavramın olduğunu ve bir takımın tutulduğunu öğrenmiştim. Ama bizim zamanımızda en baba zamandı.. Şeytan Rıdvan efsanesi Metin Ali Feyyaz Fırtınası Tanju ekolü.. her takımın bir önde gideni ve taraftarları coşturanı vardı o zamanlarda.. Bilmiyorum hangi gaflettendir ( Allah bizi affetsin ) o zamanlar herhalde annemin (sadece renklerinden dolayı) fenerbahçeliyiz dediğini biliyorum yani takım tutmak fenerli olmak ruhu falan değil mevzu .. Eğer Beşiktaşın renkleri sarı lacivert olsa Beşiktaşı tutardı eminim :) Anneminki sadece biraz böle renkli olsun fln takıntısıydı.. Babamında o zamanlarda gazetelerin verdiği her takımın süslerinden fenerlileri aldığını bilirim. Ayakkabılarımı bağlarken çift düğmük atardı ve Şeytan Rıdvan gibi vur toplara fln diye gazlardı.. Hangi akla hizmet hayatında futbol oynamamış futbolu hiç sevmeyen ve bilmeyen babam beni fenerli yapmaya çalışıyordu aklım daha almaz..

Neyse ki bu Gaflet neyse ki bu aldanmışlık ve bu şaşkınlık uzun sürmedi.. 1 sene kadar beni Fenerli yapmaya çalıştıkları halde nedense hiç bilmem o takıma bir türlü ısınamamıştım. içte ve dışta dahili ve harici bedhahtlarım olmuştu ve beni bi tufaya getirip fenerli yapmak için oldukça uğraşmışlardı hemen hemen 1 , 1.5 sene kadar.. Ama olmamıştı.. Maçların öğleden sonra saat 14:00 da başladığı ve TRT den naklen yayınladığı zamanlardı.. Annem ve ben bir tanıdığın evinde misafirdik ve Evin benden büyük çocukları ile maç izleyecektik.. Tek fenerliyim diyende bendim aralarında(çocukluk işte) neyse maç başlamıştı ve Beşiktaş ilk yarı 3 tane ikinci yarı 2 tane çakmış maçı 5-0 almıştı.. o maçta Fener yarı sahayı bile geçememişti.. İşte o gün içimde oluşturulmak istenen fener tabusunu yıktığım kırdığım gündü. işte beklediğim ve ilk tanıştığım gün sanki nice zamandır gelmesini beklediğim şeyin gelişi ve bizim kavuşmamız gibi bir histi Beşiktaşlı olmak.. Yıllar sonra düşündükçe anlamıştım.. Meğer ben cidden taaa doğuştan BeşiktAŞK'lıymışım.. haberimde olmasa doğduğum gün içime konulmuş sevgisi.. Bilmiyorum doğumdan sonra Doktor kulağımamı fısıldadı yoksa tamamen bizimkisi bir gönül meselesimiydi bilmiyorum ama o akşam eve döndüğümüzde bütün ahali uğraştığı halde beni Beşiktaşklılıktan döndürememişti.. Baba tarafı ağırlıklı galatasaray anne tarafında bi Dayım beşiktaşlı geri kalan karma.. olmasına rağmen bugün her iki tarafta da Beşiktaşlılar fazladır. Çünkü bu sülalede Yürekten bir Beşiktaşklı var ve bu aşkı gören koşa koşa gelir.. :)

Çocukluğumdan BeşiktAŞKlı hatıralar..

Hayatımı ikiye ayıracak olursak B.Ö ve B.S diye ayırabiliriz. Allah'tan Beşiktaş'tan Önce diyebileceğimiz karanlık çağ çok kısa sürmüştü benim miladım hayatımın aydınlanması ve rönensansı beni çok erken yaşta daha 6 yaşımda bulmuş ve içimdeki kartal kanat çırpmaya başlamıştı.. ve benim hali hazırda malumunuzdur ki her BeşiktAŞK'lı hatıram B.S'dır..

BeşiktAŞK'tan sonra yanılmıyorsam 1. yılın yaz dönemiydi.. Sokakta arkadaşlar top oynuyor.. ve tabi ki artık gol kurtarmayı bilmiyor olsam da gol atmayı çok iyi becerdiğim için takımın değişmezlerinden birisi olmuştum.Maça gidiyorum.. Tam avludan çıktım sokağa koşacağım elma ağacının altında oturmuş olan Rahmetli dedem bağırdı ismail ! diye.. Eyvah dedim yakalandık.. Getir şu kuran dilinide okutayım dedi.Sıkıysa bi hayır de karşı çık ne mümkün dede ne diosa o ! Heleki topa gidicem sonra okurum fln de valla arkadan ısı güdümlü bastonunu fırlattığı gibi 12 den vurur . Nasıl yapardı bilmiyorum ama kaçarken yolda 10 kere parande atsanda kurtuluşun olmaz o baston seni vururdu.. :) Gittim eve isteksiz isteksiz aldım Kuran dilini geldim dedemin önüne oturdum.. Elif , Be , te , se.. Elif-Ba dan başladık okumaya dedem bi memnuniyetsizlik var yüzünün şeklinden belli zaten çok geçmedi ki rahmetlide gürledi.. Yeter dedi 4 senedir hep elif ba hep elif ba hiç dedi ilerlemiyorsun hep yerinde sayıyorsun.. Geç öbür sayfayı oku dedi :) Halbuki orayı da 4 senedir okuyordum :D neyse ben başladım Dereke , Derece , Verede , Vezene , Vereda.. sayfanın başları artık ezberimizde olduğu için ben seriiye taktım gidiyorum.. Sayfanın sonuna doğru tökezlemeye başladım oraları ezberleyemediğimden tabir caizse yamuldum biraz.. Neyseki baktım dedem kafasını elma ağacının gövdesine yaslamış arkasına da yaslanmış.. ne bileyim abi adam Elif-Ba yı ezbere biliyormuş.. bende uyuyor sandım zorlandığım yerde başladım Kafamdan Beşiktaşın ilk 11 ini saymaya.. Aumann , Recep , Ulvi , Ali , Rıza , Metin , Feyyaz.. derken tam Feyyaz'dan sonra dedem bi tokat çıkarttı solaklamadan elinin tersiyle.. aha orda benim jeton düştü .. Elif-Ba yı Rahmetlinin kucağına atıpta kaçıvermiştim.. Arkadan bağırıyor tabi gel lan buraya.. sıpaa fln ama dururmu iso sokakta maç var :) Arkadan baston geldi ama bu sefer tutturamadı iyi kaçmışım ki baston arkada kaldı :) bide dönüp tutturamadın kiii diye rahmetliyle kafa yapıyorum.. çocuk aklım işte akşama kadar bol bol oynadım evin yoluna bile bakmıyorum.. Neyse akşam eve girerken avluda karşılaştık.. Ters ters baktı.. Tüüü Rezil utanmaz arlanmaz yazık sana.. :) bana topçuları sayıyor birde utanmadan .. Ben tabi vaaaooow dede onların topçu olduğunu sen nerden biliyon ? sendemi izliyon maçları demek gafletinde bulunduğum anda rahmetli çıldırmıştı.. eve zor kaçtım :) 2 hafta yakınında bulunmadım :) Nolur nolmaz..

Arkası bir daha ki yazıda..

İlkokulda alayı febe'li olan 5-B sınıfını nasıl dövdük ?
Kurban bayramında köye gittiğimizda 9 yaşında bütün köyü nasıl bezdirdim ?
12 yaşında istanbula Gs-BJK maçına nasıl kaçılır ?
Vize sınavımı BJK-Lazio maçına inönü'ye gitmekmi ?

---

Hep söylüyorlar.. Birgün herkez Fenerli olacakmış.. Evet doğrudur Çünkü Bülent ersoyda sonradan olma.. Sonradan Beşiktaşlı olunmaz..Çünkü Beşiktaşlılık doğuştan gelir.. İlahi bir ikramdır.. BeşiktAŞKlı olunmaz , BeşiktAŞKlı doğulur..

Yunanın anladığı , içimizdekilerin Anlamadığı

| 14 Haziran 2007 Perşembe

Hep dediğimiz bir şey var o eski camlar artık dibinde Paşabahçe yazan bardak oldu. ABD ile köprüleri 1 mart tezkeresi ile atmış bulunmaktayız.Zira Eğer o teskere geçmiş olsa ABD Iraka kuzeyden güneyden girecek işi kolaylayacaktı.Ve Kuzeyde Bağdata giden yoldaki o küçük tepecik kandil dağıda düpedüz edilecek yol açılacaktı. Ancak Türkiye Komşuluk hakkına binaen , Ayrıca yurttaşlarının Amerika ya olan o büyük nefreti ile ve sağduyusu ile Tezkereye No dedi ! İşte bunun için sıradaki parça tüm amerikan yönetimine gelsin . Rahmetli Esmeray'dan Gel teskere gel teskere bitsin bu çile.. diye onlar şarkıyı dinlerken biz konuya devam ediyoruz. Tezkere çıkmadı ABD mutlak bir zaferden oldu çünkü sadece güneyden ve tek cepheden girmiş olmasının bedelini hala ödüyor. Buna nasıl kanaat getirdiğimi soracak olursanız .Irak Cumhuriyet muhafızları ve şiiler kuzeye sarktılar.. Ve milis çatışmaları başlattılar hala devam ediyorlar. ABD akvaryumdaki köpekbalığı diyebiliriz ama piranha sürüsünün arasındaki Köpekbalığının dişleri ve gücü ne kadar fazla olursa olsun sadece iskeleti ile ayrılabilir o akvaryumdan.. işte bunun için Sam amcanın mutlak bir zaferi kaybetmesinin , ve milyar dolarları bulan savaş zayiatının verdiği asker zayiatının aslında mimarı bir bakıma Türkiyedir. Çünkü Türkiye kuzeyden girmeye evet deseydi Sam amca rahat bir soluk alacak ve ırakı iki yakadan kıstırıp boğmak istediğini boğacak boğmak istemediklerine de hayat hakkı tanıyacaktı. Kuzey Cephesini Türkiye unut ! dediği gün aslında amerikanında mağlubiyete merhaba dediği gündü. Çünkü bu iş sadece güney cephesi ile olmazdı. Kuveytten körfezden kalkan savaş uçaklarının Bağdata gelişi bir dert gidişi bir dert . uzak mesafeler ve marifeti yürekte bilekte değil teknolojide arayan amerikan johnyleri teknoloji ile değil yürekle galibiyet alınabileceğini çok geç öğrendiler.

Bu açıdan bakıldığında amerika açıktan söylemese de Amerikanın ırakta bugün bulunduğu durumun mimarı Türkiyedir. ve Amerika bunu asla kabullenememiş sindirememiştir. Kendisi ile beraber kendisine ait olmayan bir savaşa girmeyi reddeden Türkiye'nin başına çorap örme organizasyonunu da PKK ile gerçeklemektedir..

PKK ile Türkiye'ye saldırmak , Türkiyeyi bir nevi bu batağa çekmek istemek Sam amca için önemlidir zira kendisi o çöplükten çekilirken arkada bir temizlikçi yada kendisinin pisliğini temizleyecek bir Müttefik(!) görmek istemektedir. Bunu diplomasi yoluyla asla dile getiremezler zira bu çalkantılı günlerde iç meseleler yüzünden kimse ne bush'un nede onun moron balığı suratlı yardımcısı Condelezza'nın bu teklifini umursamaz salla geç 6. yola der bitirir konuyu ve diplomatik yollar tıkanır kalır.Bunun için bu kanalı denemeye bile lüzüm görmeyen amerika olayı şiddetle çözmek istemektedir ve bunun içinde milletin bam teline basma damarını kudurtma meramındalar.Zira çok iyi biliyorlar ki Ülkeyi Beyaz türkler yönetmek istese de tabandaki Siyah Türkler savaştan kaçmayacak ve bunun baskısını yapacaklardır buda beyaz türkleri savaş kararı almaya itecektir. plan bu siyah türklerin duygularına hitap etmenin yoluda amerikanın bir türlü anlayamadığı anlayabilmek için onlarca Türklerin kan örneklerinde gen arayıp bulup açığa çıkartmak istediği Şehitlik kavramıdır.Şehitliğin ne olduğunu bilmemelerine rağmen bu ülkede şehitliğin ne olduğunu herkesin bildiğini iyi bilen amerika Türkiyeyi o pisliğe çekmek için bu kutsal makamı kullanmak istemiştir. İşte günümüzün operasyon düzenlensin meramı da bu sebeptendir. ABD toplantılarda basın toplantılarında şurda burda Irakın toprak bütünlüğü şu bu deyip bunu istemez gözükmekte olsa da aslında köpeğin kemiği istediği gibi keşke Kuzeyden Iraka girseler diye arka planda kıvranmaktadır. Olay tamamen ters psikoloji mantığı.. Yani bakkalın önünden geçerken küçük çocuğun babasına '' benim canım çikolata istemiyo ki bana çikolata alma baba ben istemiom ki '' diyerek babasının aklına çikolatayı sokabilme isteği neyse amerikanın bugun söylediği o Irakın toprak bütünlüğü muhabbetide tamamen Türkiyenin aklına operasyon fikri sokabilmek istemesindendir.

Türkiye bu tuzağa içteki ulusalcı / ülkücü ortaklığında düzenlenen yaygara ve kışkırtmalara rağmen bizzat aldırmamıştır. İşte bunun için bölgeye özel kuvvetler sevk edilmeye başlamıştır. ve PKK tutuşmuş ateşkes ilanı fln gibi kendince bu süreçten yırtma yolunu seçmeye çalışmıştır. Bu akıllı hamle ne abd tarafından ne barzani pkk talabani üçgeni tarafından beklenmiyordu.Bu hamle ile alayı köşeye sıkışmış ve diplomasi bunun çözümü silah değil barış vs gibi söylemlerle ortam yumuşatma yoluna gitmiştir.ama bu dk dan sonra Türkiye bunu yemeyecektir. Özel kuvvetlerin önemini ise şu şekilde ifade edeyim. PKK nın sığınak ve depo olarak kullandığı bir mağaranın duvarında kürtçe yazı kendisinden sonra oraya gelecek olan teröristleri bi nevi uyarmak için önceki teröristlerce yazılmış. Yazı şöyle..

Karşında asker varsa bekle büyük bir gürültü devam eder çünkü şarjörü bitirene kadar sıkacaktır.Bitirince git sen kafasına sık.

Karşında komando varsa ses duymazsın ve yanındakilerin tek tek düştüğünü görürsün hemen kaç.

Karşında Bordo Bereli varsa artık senin için çok geç bildiğin dua varsa oku , Çünkü sen daha nefes alamadan ya mermiyi yiyeceksin yada o kafana silahı dayayacaktır.

Türkiyenin oraya göndereceği 1000 tane özel kuvvetler askeri , Orada atmosferi alt üst eder . Zira geçmişte kandile PKK nin merkezine sızıp adam çıkarttıklarını ve PKK lıların bunu ancak sabah farkettiğini biliyoruz. ve Hatta geçtiğimiz sonbaharda Barzaninin yeğeni sözde başbakan Neçirvan Barzaniyi alıp 3 gün sorguladılar ve başına çuval giydirip postaladılar amerika koruyor olmasına rağmen ruhları bile duymadı.Neçirvanın Türkler tarafından alındığını Neçirvan geri geldiğinde başındaki Çuvalın üzerindeki '' Made in Türkiye '' yazısından anlamışlardı.Ki yine bilinen bir örnek ki Kardak krizini bilmeyen yoktur. Yunanlı komandolar çıktı bayrak dikti ve bayrağın 4 tarafında 24 saat nöbet tuttular. Ancak sabah baktıklarına Bayrak Türk bayrağı olarak değişmiş ve başında da 4 Türk vardı.. Bunu bilen PKK ateşi kesmeyi elbette kendi korkusundan gerekli gördü.

Gelelim başlığa.. Elin yunanlısının anladığı neydi.. Yunanın anladığı şu Türkiye Artık ABD nin güdümünde ve onun silah arkadaşı değil sadece Stratejik Müttefiki.Oda dostlar alışverişte görsün hesabı..Bununla alakalı Ensonhaber.com sitesinde geçen haberin bir kısmını alıntılıyorum.

http://www.ensonhaber.com/news_detail.php?id=57592

haberin tamamı üstteki Linkten incelenebilir , Biz sadece son kısmını alıntılıyoruz oda aşağıda..

TÜRKİYE ARTIK SADIK BİR MÜTTEFİK DEĞİL

Her halükarda, bugüne dek Türkiye ile ilgili edindiğimiz, "Amerikalıların
itiraz etmeyen jandarması ve sevgili çocuğu" olduğu imajı ile aynı zamanda Amerika'nın "yenilmeyen süper güç" imajı artık "öldü".

Bugüne kadar bildiğimiz dünya yok artık. Amerika sonrası dünya döneminde yaşamaya başladık bu içinde bulunduğumuz bölgeyi de etkileyecek. Bu güne dek tanıdığımız dünyanın artık sonunu yaşıyoruz bu da, Türkiye'nin nasıl olsa kritik önemde rol oynayacağı farklı bir jeopolitik dinamizm demektir.

ENSONHABER.COM/ÖZEL HABER

Anlamayan arkadaşlar için Jeopolitik dinamizm , bölgede önemi büyük ve bölge kararlarını etkileyebilecek kadar güçlü bir ülke demek..


Örnek mi lazım ?

Bknz : Kıbrısta Rum kesimi Amerikayıda yanına alarak Akdenizde petrol aramak için ihale açıp akdenize kıyısı olan italya yunanistan gibi ülkelerde dahil olmak üzere 8 ülkeden teklif istedi. Ankaranın Rum kesimine ve diğer ülkelere tek bir telefonu yetti.Rumlar ısrar edecek oldular Akdenizde donanmanın bir kez tur atması Rum kesimin sesini soluğunu kesti.. Bu davranış karşısında rumları ikiz kardeşleri olan yunanlılar bile ezeli rakipleri ve düşmanları olan Türklere rağmen savunamabilme cesaretini gösteremedi..

Zira kim nederse desin bir gerçek var ki Küçük karlofça anlaşmasından beri Uyuyan DEV artık uyanıyor. İşte bu bütün vaveyla ve gürültü patırtı panik ve saldırı bunun için.. Güçlü Türkiye istemeyenler içten ve dıştan bastıracaklar. Gençliğe hitabedeki dahili ve harici bedhahtlarınız olacak sözü aynen hayat bulmuştur. Ancak hepsinin şah damarı kesilip hayatı sona erecektir.Türk milleti atalarının tarih boyunca üstlendiği vazifeyi yakında tekrar omuzlayacaktır..

Şehit Kanından nemalanmak derdi.

| 13 Haziran 2007 Çarşamba

Beyaz Türklerin aksine bu ülkenin insanı çoğunluk itibari ile inançlara saygılı ve hoşgörülüdür.Yüzyıllardır devam ede gelen ahlak ve görgü kurallarını hassasiyetle devam ettirir bu millet. Ancak son zamanlarda özellikle son 1-2 aydır gelen Şehitlerimizin cenazelerinde Cami avluları cenaze namazları miting alanına çevriliyor anlaşılıyor ki birileri şehitlerin kanı üzerinden nemalanmak kar elde etmek yada başkasını bozmak karalamak istiyor.

Normaldir.. Ülkenin iyiye gidişi ile bunu sindiremeyen hem sağdan hem soldan öldürseniz amaç birliği etmeyecek güçler bir çırpıda birlik oldu . 80 lerde birbirlerini öldürme yarışına giren (m)i(h)a(p)a ve (c)u(h)a(p)a nasıl olduysa bir amaç bir emel için bir araya geliverdiler cumhuriyet yürüyüşlerinde mitinglerde. Ülke satılıyor yabancıya toprak satışı var kuşadası manavgat hatay elden gitti diyen cuhape gayet iyi biliyor ki 1939 da iktidarda olan dedelerinin sattığı topraklardan sonra bir metre toprak satışı bile olmamıştır.Milli Şef Savaş kaçağı ve iktidardan inerken bu halk dönektir nankördür diyen büyük cumhuriyet(!) ve Halk(!) insanı ismet inönü ne kadarını sattıysa bu toprakların işte en fazla o kadarı satılmıştır.

Bu ittifak bir zamanlar Çanakkale kapılarına dayanan ingiliz fransız ve birde italyan diye bildiğimiz o fıkra kahramanlarının dedelerinden daha nankördür daha alçaktır. Onların amacı bu ülkeye sahip olmaktı ve bunu açık açık gerçekleştirme derdindeydiler. ancak bugün ki ittifak insanların değerlerini ve sevdiği saydığı önem verdiği ne varsa onu kullanarak Halktan görünmek halkın parçası gibi algılanmak istemektedir ancak bunu tam manası ile becerememekte ve rusya da rus taklidi yapan zenci CIA ajanı gibi fazlasıyla sırıtmaktadırlar.Bu ülkenin nüfus sisteminde kayıtları bulunması onları bu halkın parçası ve kendisi yapmaz.

Bu kanıya varmak hiçte zor olmasa gerek..Zira bellidir ki Ülkücü takımı Allah iman bayrak millet vatan beşlemesi üzerinden siyaset yaparken alınlarını yere koyarak ağızlarından düşürmedikleri o Allaha secde etmek hiç akıllarına gelmemektedir. İş o noktadadır ki Camii edebinden de yoksun olan bu tayfa Camilerde ezanlar dinmez vatan bölünmez tezahüratları ile şehit uğurlamayı vazife saymaktadırlar kendilerine. Oysa yüzyıllardır ola gelen camiinin adabına uygun hareket ederek değerlere sahip çıkarak tevazu ve sükunet ile vazifeyi ifa etmektir. Hal öyle ki bu camia götürülen şehitleri kendilerinden saymakta ve şehidi defnetmeye götüren askerlerin ve cemaatin önünü keserek cenazeyi cok benimsiyoruz ayakları ile bırakın biz defnedelim hesabına girmekte ve amanda aman ne kadarda hayırlı çocuklarmış ne kadar vefakarmış ne kadarda vatansevermiş dedirtmek ve oyları gaftilemek derdindeler..

Bir diğer ulusalcı takımı ise o noktadadır ki dışarıda bir yerde sorsanız kıble ne taraftır diye size yobaz derler gerici derler. Bırakın dışarıda sormayı cami avlusunda sorsanız dahi kıbleyi bulmak için 10 kere dolanır camiinin etrafında ve yinede bulamaz.İşte bu camia nadirende olsa camiye girmektedir ancak ibadet ve vazife için değil bu şehit cenazelerinde poster açmak birilerini yuhalamak karalamak kendilerini haklı çıkarmaya çalışmak için . Allah biliyor ki hiçbir şehidin bir akrabası da o kişileri tanır mı bilir mi bilmiyorum.Bu kişilerin o törenlere abdestli katılmadığından eminim zira onlar çağdaş ve modern dünyada abdestin ne olduğunu sorsanız '' Arabistan geleneği '' diyerek küçümseyeceklerdir. Bu kanıya nereden vardığımı soracak olursanız ''aynası iştir kişinin lafa bakılmaz '' .. Çocuklara namaz değil bale öğretin diyen , Türbanlılara kapalılara eski zamanların genelevlerindeki adetleri devam ettiriyorlar diyen , Senfoni orkestrasının şefinin adı Muhammet olduğu için onu küçümseyen bir liderin zihniyetinde giden tebaasıda ondan farklı olmasa gerek..

işte bütün bunlar şunun için .. AKP Siyah türklerin oyları ile geldi baktılar ki beyaz türkler kendi çabaları ile birşeyler yapamıyorlar AKP yi tabanından yıkmak istiyorlar ve AKP nin tabanını en kolay şehit kanı üzerinden fethetmeyi planlamakta ve yönetim uyuma sabrımızı taşırma fevkinde tezahüratlarla tabanı ve tavanı ters düşürmek aradaki irtibatı ve itibarı zedelemek derdindeler ama olmayacak..

Demirel , Tansu bacı , Gidişattan pekte mesut olmayan Yılmaz zamanında bir ayda yüzlerce şehit verilirken nedense bu ulusalcı , ülkücü takımı hiç ses etmemekteydiler. Bu gün şehit olanlar şehitti de o yıllarda şehit olanlar amerikan askerimiydi sustunuz bugün yaptıklarınızı o zaman yapmadınız ?

Ülke Amerikanın güdümünde diyenlere dipnot : 1 Mart teskeresi ile amerika ile köprüler atılmıştır.Amerikada buna binaen terörü beslemektedir. Amaç kendi battığı pisliğe Türkiye'yide çekmek ve kendisi çekilirken arkada ölecek ve bu pisliği temizleyecek birilerini bırakma merakı ve bu durumdan kar ederek çıkma isteğidir. Eğer ülke ABD güdümünde olsaydı o tezkere geçerdi , ABD ırağa kuzeyden Türkiyeyi kullanarak girerdi ve bugün ulusalcı takımı , Vatan satılıyor edebiyatı yerine milli duyguları okşamak yerine ekonomi gidiyor Abd her istediğini yaptırıyor edebiyatı yapardı.

Biz Beyaztürklerin ABD tabanlı ve onların birebir müttefiki olduğunu onların Kültüründen geldiğini biliyoruz.Sabetay ve mason kökenli Beyaz Türkler Osmanlının son zamanı ve Yeni Türk devletinin ilk zamanlarında kadrolaşmış ve belli başlı noktaları zaptetmişlerdi işte bugünkü feveran bugünkü feryat figan bunun içindir zira ellerinde kalan 3 yeri de koruma derdindendir. Amaç ne şehitlere üzülmek nede vatanın birliğini bütünlüğünü istemek değildir.Amaç yerlerini korumak sağlamlaştırmak ve Küçük Amerika eyaletini kurmak bu eyaletin başında sam amcanın köpeği olmaktır.

İş ciddiye binince bu planları birileri bozmaya başlayınca sağdan soldan liberali komünisti faşisti asıl yüzünü gösterip maskelerini indirmiş ve kimin tarafında olduğunu aslında belli etmiştir.

Aldanmayın bu meydanlarda toplanmaları , amerika defol çığlıkları avrupa birliğine hayır feryatları tamamen sahte.. Aslında hayır dedikleri ve istemedikleri ne varsa istemektedirler. Buna en güzel örneği görmek istiyorsanız biraz hafızanızı zorlayın yeterli.. ÇYDD , ADD bundan 5-10 yıl önce Atatürkün gösterdiği muasır medeniyetin yolu AB den geçer derken bugün karşılar. O ileri görüşlülüğü ile Atatürk yanılmadığına göre ? yanılan ADD mi ? Çağdaş yaşamı desteklemekten bahseden Zebanileri bile görünümü ile korkutan içindeki pislik yüzüne sirayet etmiş olan ve Batı müziği dinleyelim deyip birebir batının her şeyini yapan ama mitinglerde AB ye hayır diyen Türkan saylan ne kadar tutarlıdır merak ediyorum ?..

Eczümle .. Halka yalakalık için özlerini gizlemekte ve Halkın milliyet vatan iman ilişkisi ile irtibatlı duygularını okşayarak aslında Halkın istemediği kendi istediklerini , kendileri de istemiyormuş gibi göstererek Halkın üzerinden Halkı tufaya getirip yapma derdindeler..

Hele ki ; Mitinglerde ne dediği bile anlaşılmayan Sesinde ve görünümünden Kin akan nefret kusan Eliyle bozkurt sembolü yaparken sanki Nah nah çekiyormuş gibi gayri ciddi elini kolunu sallayan göstermelik milliyetçi(!) liderlere hiç kanacak değiliz. Her konuşmasında hesap sormaktan bilmem ne yapmaktan bahsedipte yeni yetme mahalle dayısı efelenmeleri ile Halkın damarına giderim oy kaparım edebiyatı canım dedeniz Morrison Süleyman ile tarih oldu..

Zira son sözüm Kafkasların onurlu ve mert Lideri Şeyh Şamildendir.

'' Dizlerim üzerinde yaşayacağıma , Ayaklarım üstünde Ölmeyi Tercih ederim ''

Eğer Ülkeyi Bu kadar Şerefsizin namertçe işbirliği ile bu kadar namussuzluk ve kurtaracaksa..

Ben Namuslu ve şereflilerin ülkeyi batırmalarını tercih ederim..

Hiç olmazsa inandığım savunduğum ve hak ettiğim bi ölüm olur. Namussuzların himayesi ve yönetimi altında yaşamaktan iyidir evladır.

2002 den 2007 ye Makro Ekonomi

| 11 Haziran 2007 Pazartesi

2002 yılında görevde olan koalisyon hükümeti ile şu an görevde olan hükümetin icraatlarını kıyas etmeye lüzum görmüyorum ben sadece şu anki hükümetin verilerini incelemeye gerek duyuyorum. onuda sizinle paylaşiyorum.

Dış Borçlar ve Doş borç yönetimi :

Dış borçları 2 başlığa ayıracak olursak Hazine garantili olanlar , ve hazine garantisi verilmeyenler şeklinde ayırabiliriz. Hazine garantisi verilenler devlet sektörüne ait olan borçları ifade eder , Özel bir anlaşma ile büyük bir Tröst yada bir holdingde dış borcuna karşılık hazineden güvence alabilir yada teminat mektubu ile dış borç aldığı kuruma kendilerinin güvenilir bir holding olduğunu hazineden alınan bu teminat mektubu ile bildirerek bir nevi prestij sağlar.

http://www.hazine.gov.tr/stat/HazGarBorclu(1).htm

yukarıdaki linki tıkladığımız zaman Hazine garantili olan dış borç grafiğini görüyoruz.

Burada dikkatimizi çeken iki şey var. Öncelikle kamu kuruluşları dışındaki özel şirketlerin hazine teminatları çok az seviyede , Şirketlerin 532 bin $ gibi bir miktarına hazine garanti vermiş. Bu şunu göstermektedir ;

Ekonominiz iyiye gittiği için ekonomik refahınız ve eliniz güçlendiği için siz kendi firmalarınızın uluslararası münasebetlerinde onların arkasında durma ve onlara destek verme uluslararası arenada onların kefili olma gücünü elde etmişsiniz demektir. Yukarıdaki linkte baktığımız zaman 2004 yılına kadar şirketlere hiçbir şekilde kefil olunamamıştır bunun sebebi ise ekonominizin o düzeyde olmayışıdır.

Olaya kamu kurumları penceresinden baktığımızda ise Hazine Garantili dış borcun 1996 yılında 7.072 milyon $ olduğunu görüyoruz 2006 yılına geldiğimizde bunun 2.230 milyon $ a indiğine tanık oluyoruz. Demek ki hazine destekli kamu borçları yıllar içerisinde azaltılmış durumda.

Şimdi dış borçlarda hazine destekli olmayanları ele alalım.

http://www.hazine.gov.tr/stat/ti87.htm

Yukarıdaki linkte ise dış borç genel stok çizelgesini görüyoruz. bunun yorumlanması ise şu şekilde olacaktır. Devletin 2006 yılı sonu itibari ile 69 milyon $ toplam dış borcu vardır.206 milyon $ dış borcun geri kalanı devletin borcu değildir. Özel kurumların veya devlete bağlı özerk kurumların borçlarıdır. 121 milyon $ civarında özel holdinglerin borçları söz konusudur. Bu borç doğal olarak hükümetin insiyatifi değildir. Yani KOÇ SABANCI gibi büyük firmaların borçları da hazine çizelgelerinde izleniyor olması hasebiyle bu borçlar devletin borçları demek doğru olmayacaktır.Sonuçta özel kuruluşlar kendi borçlarını kendileri ödeyeceklerdir. Eğer ekonomik istikrar iyi olmamış olsa zaten bu özel holding yada kurumların önlerini göremedikleri ortamda uzun vadeli borç alma riskine girecekleri hiç akıl karı bir iş olmadığı malumunuzdur. Koç sabancı statüsündeki büyük firmalarında sizinde bildiğiniz üzere kumar oynamak gibi bi lüksleri yoktur. Eğer gelir sağlam değilse zemin kaygan ve riskli ise bu tür firmalar o riski almazlar.

2002 yılına baktığınızda bu özel sektörün dış borcu 44 milyon $ civarındaydı , bu şu şekilde yorumlanabilir. O dönemde ekonomik krizin söz konusu olması , siyasi istikrarsızlık gibi sebeplerden dolayı ekonomik olarak ekonomiye yön verebilecek kabiliyeti olan ve kendi kasasında kendi borcunu rahat ödeyebilecek olan firmalar dış borçlanmaya gitmiş geri kalanlar o riski alamamışlardır. Ancak ekonomik istikrarın gelmesi ve siyasi iradeninde istikrarlı olması neticesinde 2003 ten itibaren doyum noktasına hızlı yaklaşacak biçimde bi istikrar ve güven gelmesi sebebiyle özel sektör borçlanmakta sakınca görmemiştir. Çünkü ekonomik istirarın olması onların kendilerine olan güvenini ve borçlarını ödeyebilecek zamanı tahsis etmiştir. Ekonomik olarak herşeyin rayında olduğunu düşünmüş olduklarını gösterir bu borcun 2002 den sonra hızlı artış göstermesi

1996 - 2002 yılları arasını kıyasladığımızda şunu görüyoruz Özel sektörün büyümesi 2002 yılına kadar çok istenen biçimde hızlı olmamıştır.Zira eğer büyük bir büyüme olsa büyük firmaların yurt dışında yapacakları işler artacağından borçları da artmış olacaktı.2002 den sonra baktığımızda demek ki gerekli büyüme çok hızlı olmuş ki borç alan firmalar hiç çekinmeden geriye ödeyememe riski görmediklerinden bu borçlarını çok rahat biçimde almışlar.

Aynı tabloda en son kısma bakarsak Makro Ekonomik Büyüklükler kısmını göreceğiz . Bu Göstergeler bize Paranın nasıl yönetildiğini anlatıyor. şimdi onu yorumlayacağız.

Cari işlem dengesine baktığımızda -31.460 milyon $ bi açığımız söz konusu Evet bazı arkadaşlar aha işte demek ki her şey iyi gitmiyormuş şimdi yakaladım diye seviniyor olabilirler. ancak arkadaşlar evet bu açığın olmaması daha iyi olurdu diyebiliriz. ama açığın olması demek battık bittik yıkıldık demek değil.Bugün amerika bunun 10 katından daha fazla bi cari açıkla uğraşmak durumunda. ingiltere ve fransanında çari açık noktasında tabloları çok da iyi değil bildiğim kadarıyla.Neyse mevzu bizim cari açığımız olduğuna göre bunu değerlendirelim.

Arkadaşlar Her şirket zorunlu tasarruf yapmak zorundadır.Bunlar 2 çeşittir. 1) Yasal Rezervler , 2) a-Statü Rezervleri b-Olağanüstü Rezervler

Yasal Rezervler kuruluşun bekasını ve geleceğini teminat altına alması ve karşılaşabileceği bir zorlukta elinin altında hazır ulaşabileceği bir ihtiyatın olması açısından devlet tarafından gerekli kılınmıştır. ancak kuruluş bunun dışında farklı rezervler sağlama yoluna da gidebilir. içinde bulunduğu durumla alakalı statü rezervi sağlama yoluna gidebileceği gibi yönetim kurulu kararı ile olağanüstü rezerv sağlama kararı da alabilir.

Eğer Çizelgeye bakacak olursak , Merkez Bankasının 63 milyon $ civarında bir rezervi olduğunu görürüz. Bu miktar merkez bankasının bir nevi ekonomi sigortasıdır.Yani merkez bankası herşeyin yolunda gidiyor oluşuna rağmen ileride umulmadık bir negatif duruma karşı yatırımını yapmıştır. Bunun bir kısmının zorunlu rezerv olduğunu geri kalanlarında ihtiyati olduğunu düşünüyorum.Eğer merkez bankası istese ( kanuni bi engel yoksa ki olduğunu sanmıyorum ) o cari açığı rezervleri ile kapatabilir. Ancak bunun yapılması bi müdahale olduğu için bu borsada veya ekonomik istikrarda dalgalanmaya sebep olur. bu dalgalanmanın çok büyük bir boyutta olacağını sanmıyorum en fazla doların düşmesi borsanın hızlı bi değer kazanması gibi bi yükseliş olur ancak bu süreklilik arz etmeyip tekrar bir kaç ay sonra olması gereken düzeye ineceğinden dalgalanma olarak niteleyebiliriz.

Alacaklar

şaşırdığınızı görür gibiyim ne alacakmı ? hadiya bize borçlu olanlarda mı varmış ? Alla alla neden bunu hiç duymadıysak der gibisiniz şu anda.Evet arkadaşlar bizim alacaklı olduğumuz kurumlar var ve bu alacaklarımız öyle küçümsenecek boyutta değiller.Bizim iç alacaklarımızın toplamı 99 milyon $

http://www.hazine.gov.tr/stat/KAF_Tablo01.htm

Yukarıdaki linkte mahalli idareler olsun bankalar olsun yada , merkezi yönetimlerin olsun tüm borcu olanların çizelgesini görüyorsunuz.

Şimdi geldik işin tatlı kısmına..

Alacağınız : 99 milyon $
Borcunuz : 69 milyon $(DIŞ) + 10 milyon $ (iç) = 79 milyon$(TOPLAM) ( konumuz iç borç olmadığı için , iç borca değinmedim ama onunda çizelgesi hazine sitesinde var 10 milyon $ iç borcumuz oldugunu oradan gorebilirsiniz)
Kalan : 30 milyon $ kar.. yada ekonomik gelişme veya büyüme yada prestij.. artık adını nasıl telaffuz ederseniz..

Tabi bu pratikte %100 bu şekilde olmuyor. Çünkü alacaklarınızı zamanın da alamadığınızda ödemelerinizde zamanında olamayabiliyor.ülkemizin son yıllarda ödeme konusunda sıkıntısı olmamasına rağmen alacaklar konusunda sıkıntısı mevcut.Dış borç çizelgesinde borçların ödendiğini ve azaldığını görüyoruz ancak alacaklarda 41 milyon $ düzeyinde vadesi geçmiş alacakların olduğunu görüyoruz.

Peki Dışarıdan alacağımız varmı ?

Evet var ancak uluslararası borçlar kanunu ve devlet sırları gereği onu karşı tarafın rızası olmadan gösteremezsiniz.Gizlilik esası söz konusudur.Ancak bir zaman sonra teşhir hakkı doğduğunda onları da görebileceğiz. ama sanıyorum ki tamamen kişisel tahminlerim ve ekonomik olayları gözlemlerim neticesinde , Türki devletlerden , gelişmekte olan Afrika ülkelerinden ve bazı komşu ülkelerimizden alacaklarımız var.

İstek olması halinde Gelecek konu :

Özelleştirmelerin Önemi

|

İktisadi açıdan bakıldığında kurumlar 3 ana başlıkta incelenir.

a) kamu kurumları ( kar amacları olmaz )
b) özel kurumlar ( kar amacı vardır )
c) karma kurumlar ( kamu kurumları için çalışırlar , kar çok yüksek olmadığı halde vardır)

Özelleştirilen kurumların tamamı Kamu kurumlarıdır. Kamu kurumlarının özelleştirilmiş olmasının sebepleri çeşitlidir.

i) Devleti zarara uğratan kurumlardan gelir elde etmek
ii) Halka ucuzluğu getirebilecek durumların söz konusu olması
iii) İştiraklerin ve Teşviklerin arttırımını sağlamak
- istihdam açısından
- yatırım açısından
- ekonomik büyüme açısından
- hizmet sektörü açısından

Biz şu anda bir kurum neden özelleştirilir ve özelleştirmelerin getirileri nelerdir buna bakacağız.

Özelleştirme : Devletin bir kurumunu bir özel gruba yada sektöre belli bir süreliğine yada uzun vadeli olarak satması/kiralaması olarak adlandırılabilir.Eğer kurum büyük çapta ve ulusal hizmet düzeyinde ise bu kurum özelleştirilse dahi kanunlarla (bknz:Özelleştirme yasaları) devletin bu kuruma bir olumsuzluk durumunda müdahele etme yetkisi daima vardır.Olağanüstü durumlarda (Savaş vb) Devlet bu kurumu kendi bünyesine geri çekebilir.

Örneğin Türk Telekom neden özelleştirilmiştir ?

i) Kurum Devlet bünyesinde olduğu sürece işleyişi kamu mantığı ile olmakla yükümlüdür.Kamu kurumları özel kurumlarla rekabet konusunda caba sarfedemezler.Reklam , kampanya vb. etkinliklere giremezler.Özel kurum mantığı ile hareket edemezler hal böyle olunca bu kamu kurumunun geliri ve masrafları dengeli olmasa bile devlet bu kurumu idame etmeye ve zarar ediyor olsa bile bunu devam ettirmeye zorunludur.Kamu kurumlarında sendikal haklar,iş süresi,devlet güvencesi,kadrolu çalışan olma gibi sebeplerden personel tam verimle çalışmaz.buda kurumu zarara uğratan sebeplerden birisidir.Teknoloji açısından sürekli yenilenme noktasında dünya üzerinde hiçbir kamu kurumunun modernizasyonu(ordular hariç)özel kurum kadar hızlı olamamaktadır.Çünkü bir devlet kurumuna yüklü bir ödenek ayrılması diğer kurumlarda kısıntıya gidilmesi,bütçenin sarsılması vb. gibi şeylere yol açabilecektir.

Ancak özel kurumlar tam anlamıyla kar amacıyla hareket ettikleri için her olumsuzluğu aşmak ve kara giden yolda tam performans göstermek isteyeceklerdir.Telekomun özelleştirilmesine önce çalışanları karşı çıkmıştı bunun sebebi sizce Telekomun özele geçiyor olması ve o kişilerin aşırı devlet sevdalısı olmasımıydı ? Telekom üst yönetimi çalışan çıkartılmayacağına ve maaşlarda bir negativist hareket olmayacağı teminatını yazılı ve sözlü verdiği halde bu kişiler karşı çıkmışlardı.Neydi asıl karşı çıktıkları söyleyelim. Devlet sektöründe 8 saat mesai vardı ancak bunun 3-4 saati çalışmak geri kalanı lay lay ile geçerken artık özel sektörde 8 saatin tamamını çalışarak geçirmeleri söz konusuydu.Buda rahatımız bozulacak düşüncesi ile onları rahatsız etmişti.

Telekomun özelleştirilmesine sivil tepki verenlerin çoğu ülkenin en önemli kurumu savaş vb. durumlarda en lazım olan kurum bizzat yabancılara teslim edilmiştir vaveylası ile ortalığı ayaklandırmaktaydılar. ancak özelleştirme yasalarında belirtilmiştirki devlet olaganüstü durumlarda bu altyapıyı kendi lehine kullanma ve ihale edilen firmadan tamamen alma hakkını bünyesinde barındırır.

ii) Telekom örneğine devam edecek olursak , Telekom devlete kazandırıyordu niçin özelleştirildi ve halka ucuzluk nasıl gelir ? sorularının yanıtlarını arayacağız.Telekom özelleştirilmeden önce tekeldi.Tekel piyasasında firma daima kazanır.Firmanın arz ve talep eğrisi daima dengededir.Devlet bu alanda kamu kurumu olarak bulunduğu sürece bu alanda rekabet söz konusu olamaz.Özelleştirmenin gereğide buradan icab eder.Çünkü , Eğer Firma özelleştirilmese devlet aynı tas aynı hamam bunu devam ettirmekle yükümlüdür.Telekomun kazandırıyor olmasının sebebi farklı bir alternatifin olmayışıdır. Telekomun özelleştirilmesi birilerine peşkeş çekilmiş olarak adlandırılamaz çünkü bu özelleştirme rekabetin önünü açmıştır. Artık piyasaya yeni firmalar yeni altyapılar yeni teknolojiler girebilir. Bu şekilde rekabet kızışır ve her firma bugun . Vodafone , Turkcell , avea üçlüsünün yaptığı gibi birbiri ile yarışmaya ve daha kaliteli hizmeti daha ucuza vermeye yönelir.örneklendirmeyi şöyle yapalım telekomun değeri 5lira ise , siz bunu 3 liraya verdiyseniz evet görünende zarar etmiş olursunuz.Ancak daha sonra piyasaya girecek firmalardanda 3 lira aldiğinizi düşünürseniz piyasaya girecek her firma size kazanç sağlar. 2 firma girmesi halinde 6 lira kazanırsınız 3 lirada telekomdan kazanmıştınız toplam 9 lira . telekomun olması gereken fiyatı 5 lira idi . ama siz 9 lira kazanarak olması gerekenden 4 lira fazla kazanmiş olursunuz telekoma rakip sadece bir firma bile cıkacak olsa bu durumda 3 lira telekom , 3 lirada diger firma olmak üzere 6 lira kazanırsınız ve olması gerekenden yine fazla kazanmiş olursunuz. Telekomun Ucuza gitmesi görünende peşkeş cekildi vs gibi lanse edilse bile şu anda biz en az 5 firmanın rekabet ortamına gireceğini öngörebiliriz.en azından 3 örnek verecek olursam : Koç iletişim hizmetleri , doğan iletişim hizmetleri , Kartell yatırım ortakliği iletişim hizmetleri , özelleştirme ile birlikte bu firmalar şehirlararası ve milletlerarasi görüşme hizmeti vermeye başladılar ancak şehir içi hatlarının hala telekomda olması sebebiyle telekomdan bagimsiz hareket edememekteydiler.Bu yeni şehiriçi özelleştirmesi ile tam rekabet ortamı sağlanmış ve kar maksimizasyonuna gidilmiştir.Eğer telekom olması gereken fiyattan satılsaydı , bu Eşik fiyat üzerinde veya ona eşit fiyat vererek piyasaya cok az firma girecekti ve belki 1-2 firma ancak bu sınırı aşabilecekti buda gerekli rekabet ortamını sağlamayacak ve kartel oluşum sağlayarak istediğimiz indirim yerine firmaların birbiri ile anlaşarak sandıgımızın aksine bize bindirim olarak geri donme riskini taşiyacaktı. Eşik fiyatın(telekomun satılış fiyatı) düşük olması daha cok firma daha cok rekabet daha cok ucuzluk ve daha cok vergi demektir.

Halka ucuzluk tabiki rekabet sayesinde gelecek adsl den oncesini hatırlayacak olursak superonline , adanet , ixir , turknet vb. erişim paketleri kullanmamız gerekiyordu.ve bunlar surekli yeni hizmet ve yeni indirimlerle musteri toplama yarişindaydilar.Şu anda aynı mantık adsl üzerinde olacak.

iii) İştiraklerin ve Teşvilerin arttırılması konusuna az önceki kısımlarda ister istemez değinmiş olduk ancak bu başlık altında tekrar değinecek olursak özetle şunu diyebiliriz.

Eğer siz ülkenizde yeni firmaların hizmete girmesini teşvik eder ve bu yondeki iştirakleri değerlendirirseniz ekonominiz büyüme gösterir.ve borsada duruşunuz daha sağlamlaşır.Bir ülkenin ekonomisinin gücü o ülkede iş yapan firmaların ne kadarının yabancı sermayeli olduğu ile doğru orantılıdır.

- istihdam açısından : Telekom yüksek bi ücretle , özelleştirilse diğer firmalar piyasaya giremese telekomun istihdama katkısı sadece çalıştırdığı elemanlar kadar olur. varsayıyoruz 3000 tane eleman , Ancak telekom gibi 10 tane daha firmanın piyasada olması ve onlarında aynı sayıda eleman çalıştırdıgını varsayarsak bu defa 33000 çalışan demektir bu.

- yatırım açısından : aynı mantık yatırım içinde geçerlidir. Sıcak para hacmi . paranızın kullanılabilirlik maximizasyonu . ekonomiye sıcak para girişinin borsaya etkisi gibi sebepler göz önüne alındıgında bir firmanın etkisi başka olur 10 firmanın etkisi başka olur.

- ekonomik büyüme :
Arkadaşlar bu konuda amerika örneğini vereceğim : amerika bugün sevsekte sevmesekte istesekte istemsekte dünyanın süpergücü. ekonomisi çöktüğü zaman bile amerika ayakta 1929 da başlayan ve 3 yıl süren büyük bunalım yıllarında geçirdiği yıkımdan sonra neredeyse hiç büyük çapta bi etki görmedi .amerika bugün süpergüçse şayet bu hemen amerika kurulur kurulmaz olmadı. amerikanın bugunkü durumuna gelebilmesi 400 yıl sürdü. Biz henüz 100 yaşımızda bile olmayan genç bir cumhuriyetiz.Amerika tarihine bakarsak amerika bizim yaşımızda bizim şu anki durumumuzun onda biri kadar bile değildi.Ancak biz çok iyi bir büyüme ile ilerliyoruz.Ekonomimiz şu anda dünyanın en büyük 12. ekonomisi önümüzdekilerin hiçbirisi bizden daha genç devletler değiller. Şimdi düşünüyoruz eğer bizim bu zamana kadar yaptıklarımız gelecek vaad ediyor olmasa . ve bizim ekonomimiz kötü olsa hiç bir firma parasını ve emeğini altyapısını riske edip bizim ülkemizde yatırım yapmak istermi? elbetteki istemez. Bu bağlamda baktığımız zaman özelleştirmelerin bizim için önemi amerika için olan öneminden daha fazladır.Devlet kendi imkanlarını sadece yatırıma yönlendirse bile bu güç ile dünyanın birinci ekonomisi olmayı sağlayamaz.büyümenin ve gelişimin ana motoru daima özelleştirmeler olmuştur. Bizim önümüzdeki 11 ülkeden bir tanesi japonya . Japonyada sağlık sistemi dahi özelleştirilmiş durumda ve halk bunu desteklemişti. Japonya limanlarını özelleştirdi japonyada iletişim hizmeti veren 5 ana firmanın altında 18 alt firma var. ve hepsi özel fakat japonya bugun bizim 10 katımız internete bizim onda birimiz ücrete ulaşıyor.Ruandaya bakacak olursak telefonla görüşmenin dakikası 500 Ruanda doları takriben 5 USA dolara yakın bi fiyat.. ve Ruandada bir tane bile özelleştirme yok.

- Hizmet Sektörü açısından :
Firmalar iş tipine göre , mal üreten ve hizmet üreten firmalar olarak ikiye ayrılır. Mal üretenler adındanda anlaşılacağı üzere somut el ile tutulabilen ürünler sağlar piyasaya. Hizmet üretenler ise iletişim,ulaştırma,temizlik vb. hizmetleri sağlarlar.Mal sektöründe insan gücü git gide azalırken teknoloji daha etkin rol oynar .Hizmet sektörü insan ilişkilerine dayalı olduğu için teknoloji ilerlese bile insan ilişkileri ve insan istihdamı her zaman geçerlidir.Mal üretim sektöründe seri imalat söz konusudur ama hizmet sektöründe seri imalat söz konusu değildir.Bire bir hizmet esastır.Bunun için istihdama katkısı hizmet sektöründe mal sektörüne nisbeten azalma yerine artış gösterir.

Salya Sümük Aşk..

| 10 Haziran 2007 Pazar

Kaç kere dedim sana bilmiyorum.. Çorap değiştirir gibi sevgili değiştirmenin aşk olmadığını .. sen ise her defasında anlattın bana aşkı aradığını.. hep düşündüm bumuydu aşkı aramak.. ar damarını çatlatırcasına hergün birileri ile veya en fazla bir kaç ay birisi sonra bi diğeri ile aşkın her hassasiyetini ve her mahrem duygusunu çiğneyerek ezerek yaşamakmıydı aşk..

Acaba aşk sandığın ten sevdasımıydı ? hani kaşına gözüne giyimine yada bakışına hayran olmak sonra onu aşk sanmak o ilk bakışın zehiri ile bi süre sarhoş olmak ve sonra tekmeyi yemek.. yada ayrılmak.. evet benim gördüğüm kadarıyla senin dünyanda aşk buydu..

Sen hiçbir zaman aşık olmadın her defasında farklı kişilerin farklı özelliklerine takıldın. ve ezildin.. bu ezikliği telafi için zeytinyağ olup üste çıkabilmek için aşık oldum aşıktım bu seferki farklı gibi klişelerle telaffuz ettin.

Bugün birisi gelse dese ki bana .. " Nasıl aşık olunur abi ? "

Cevabım hazır.. Nasıl aşık olunur anlatamam bilemem.. ama nasıl olunmaz göstereyim der ve seni gösteririm..

Samimiyetten fedakarlıktan aşk için birşeyleri göze almaktan uzak sevgilinin evinde sabahlamayı onun koynunda uyumayı onunla kafayı çekmeyi aşk sandıysan eğer bu akşam ağladığın gibi salya sümük aşk (!) acısı içinde çok göreceğiz seni.. Sende alış çünkü harcadığın sermaye gerçek aşktandır. ve her deneme içinde birgün dışarı çıkmayı bekleyen o gerçek aşkı söndürüyor sen bunu daha anlamadın sen daha arayarak bulacağım zannetmektesin.. bilmiyorsun ki aslında ziyan etmektesin kendini içindekini özünü kalbindeki saf olan her duyguyu.. Aslında her deneme içindeki gerçek aşktan bir parçayı söküp götürmekte gerçek kişiyi bulduğunda elin boş avcun boş kalbin boş kalacaksın verecek birşeyin olmayacak.. Şimdikilere verdiğin şeyleri vermeyi deneyeceksin ele tutuşmak gibi , öpüşmek beraber gezmek yada sabahlamak gibi ama o kabul etmeyecek ve sana sunu diyecek '' Aradığım bu değil '' elveda sana.. Evet o zaman kafan dank edecek.. Senin için doğru olan kişiye sen yanlış kişi olmuş olacaksın ve bunun tek mimarıda sensin. zamanında düşünmeden safça harcadıklarına yanacaksın o gün... pişman olacaksın ama iç içten geçecek

Belkide kalbine kürtaj yaptırıp aşkı aldırmalısın oradan çünkü layık olduğu yerde değil. ölse daha iyi orada acı çekeceğine.. ve her defasında benim hayatım benim kararlarım yaptığım hiçbir şey den pişman değilim edebiyatı ? acaba bunu gece başını yastığa koyduğunda da diyebiliyor musun beni kandırırsın.. başkasını kandırırsın kendini ve içindeki o saf aşkı kandırabilecek misin.. her gün biraz biraz kesip bölüp parçalayıp yavaş yavaş yok ettiğin o saf aşktan bahsediyorum..

Bilmiyorum bu kaçıncı sevgilin ve bu kaçıncı sudan sebepten ayrılış nedenin.. Umrumdada değil nasılsa her birinin sebebi ayrı sonucu aynı.. yine salya sümüksün.. yine ayrılığa ağlıyorsun.. Kim bilir hangi ucuz ayrılışın feryadındasın..

Sana artık acıyorum.. Çünkü acınacak durumdasın .. çünkü kullanılıyorsun.Bir süs köpeği gibi gezdirilip gezdirilip tekmeyi yiyiyosun.Birileri ile oynuyorsun birileri seninle oynuyor sonra bir şekilde damarına basılınca tekmeyi basıyor sende bu aşk sandığın oyunda bir kez daha ağlıyorsun..

Bu sana son seslenişim.. ister dinle ister aynı tas aynı hamam devam et..

Ama bil ki harcadığın kendi sermayendir . yerine koyamazsın kaybettiğin zamanın ve mahrem duygularındır eğer doğru kişiyi bulduğunda geride kalanların yıpranmışlığı üzerinde çıkarsan onun karşısına onuda kaybedersin..

Aşk bir defa yaşanır ve onu ele ele tutuşmakta öpüşüp koklaşmakta yada aynı yatakta sabaha varmakta arama onlar hevestir geçicidir aşk değildir aşktan değildir aşkın mahsulü insanın ufkunda olur.. koynunda değil.. Eğer ben yanılıyor olsaydım sen onlarca kez ağlamış olmazdın. her defasında iki tatlı söz iki kaş iki göz aşk demek değildir..

Dediğim gibi bu sana son seslenişim.. ve senin bunu dikkate alabileceğini alsan bile mutlak bir sabırla devam ettirebileceğini sanmıyorum..ama yinede ister arkadaşlık de ister dostluk ne dersen de. ben son kez yazımı yazıyorum..

Bir daha sana seslenmeyeceğim çünkü o kadar düştün ki yerlere seni her gördüğümde bu halde senin içindeki aşkın düştüğü o hale benim içimdeki aşk üzülüyor..

Bazı şeyler vardır ki tek kullanımlıktır. tek bir mermi gibi tek sıkımlıktır.bir selpak mendil gibi tek kullanımlıktır bir kere kullanırsın temizlenirsin. onu ikinci kez kullanmayı marifet sanırsan önceki pisliğide yüzüne gözüne bulaştırır iğrenilecek hale düşersin.

Aşk bir kullanımlıktır. Bir kere aşık olursun kalbini zihnini ufkunu temizler..

şayet değerini bilemez yitirirsen ikinci şansın yoktur. illaki marifet sanıp ikinci için kasarsan selpak mendilin içindekileri yüzüne bulaştırır gibi yüzüne gözüne bulaştırırsın..o yüzle zamanı geldiğinde doğru kişinin karşısına çıkarsan sevilmek yerine iğrenilirsin.

Bu yazıda bir defalıktır.. ikinciye okuma kendinden iğrenirsin..

Soru : Peki Nasıl Aşık olunur abi ?

Cevap : Aynaya bak nasıl olunmayacağını göreceksin..


Yazı ağır olmuş değil mi? .. Kusura bakma ben sana bunu anlatmak için kaç gün kaç gece çalıştım anlamadın.Her defasında anlattım kıskanıyorum sandın..Dedim anlayacağı dilde yazayım Bunu da anlamıyorsan yolun açık olsun.Belki bu son şansın toparlandın toparlandın toparlanmadın bir hayatı mahfettin..