Geçen Zaman'a dair..

| 3 Haziran 2009 Çarşamba

Malumunuz memleketteyim. iki haftalık tatilin son demlerindeyim.. Tembellik hakkımı sonuna kadar sömürme modundayım. Yatıyorum kalkıyorum. NTV Spor'da ne kadar maç varsa izliyorum. Kardeşimle iki çılgın bekar modunda geziyoruz tozuyoruz yiyiyoruz içiyoruz , velhasıl eskişehirin tadını çıkarttığımı düşünüyorum..

Bugünlerde aklımı meşgul eden hadiseler arasında hiç ama hiç lise günlerim yokken birden bire lise günlerini anımsayıverdim buruk bir özlem gibi , deli dolu geçen zaman gibi ve sanki bir hüzün gibiydi..
Bilmiyorum hangi nedenle çıkartmış annem bilemiyorum ama bugün sabah uyandığımda oda'da masanın üstünde lise yıllarında kullandığım o malzeme çantasını gördüm "vay dedim bir zamanlarki malzeme çantam" lisede elektronik okumuştum. ve Atölye diye tabir edilen bir dersimiz vardı. genelde uygulamaya yönelik elektronik çalışmaların yapıldığı ve normal ders düzeninde olmayan kendi has kural ve kaideleri olan günün tamamını kapsayan yarı serbest bir stilde geçerdi. Hocanın sabah vermiş olduğu devreyi yapmayı başardıktan sonra tüm zamanınız lak lak'la geçerdi. Lise 1'de atölye 1 gündü. Lise 2'de ise atölye dersi 16 saate çıkmıştı toplamda 2 gün atölye'den çıkmazdık. Dijital , analog , laboratuar olmak üzere 3 gruba ayrılır. ve her grup kendine has işlerle uğraşırdı. Dijital grubu entegrelerle ve , veya , değil kapılarıyla encoder , decoder vs. gibi tasarımlarla uğraşırken , analog grubu ise elektroniğin analog boyutuna haiz işler çıkartırdı. Labaratuar grubu ise genelde işin teorisi ile ilgilenir ve dalga boyu , osilaskop ölçümleri gibi işlere bakardı. ve bizler dönüşümlü olarak o her üç gruptada gerekli çalışmaları yapardık.

Atölye normal bir sınıf düzeni değildi gün bitiminde nöbetçiler kovalarla su dökerek süpürerek paspaslayarak atölyeyi temizlerdi.

Size önce atölyeyi anladım ki "atölye çantası"nın beni nasıl bir ortama götürdüğünü anlayınız istedim. Doktor önlüğü gibi açık mavi önlükleri giyer o şekilde çalışırdık atölyede.. ve benim tüm çalışmalarımı yaptığım eşyalarımı taşıdığım emektar atölye çantası tam karşımdaydı.. içimde garip bir hüzünle açtım kapağını ve kaydırdım sürgüsünü böylece 3 bölümden oluşan çantanın her 3 bölümüde gözlerimin önüne serildi. Geçmişe dair buruk bir buluşma gibiydi.. ilk bölümde diotlar, dirençler , kondansatörler , transistörler kendilerine ait bölmelerde bekliyorlardı uzun süre el değmemiş olmanın dinginliği ile , çantanın orta bölümünde ise falçata, tornavida takımı, yaptığım ufak tefek devreler lehim telleri, breakboard vardı. en nihayet alt bölmede o sarı rengi ile en son yıllarca önce elime aldığım avometre gözüme çarptı elime sanki eski bir dostla yıllar sonra karşılaşmış gibi aldım avometreyi ve bir kaç küçük ölçüm yaptım halen taş gibiydi. ve nihayet paranın para olduğu zamanda 10 milyon'a aldığım weller marka havyayı gördüm.. weller bizim zamanımızda alınabilecek en iyi havya markasıydı ve ben daha birinci sınıfın başında almıştım weller havyamı , diğer arkadaşlar yaptıkları işlerden lehimlerin kötü olması nedeniyle düşük not aldıklarında anlamıştım ben iyi bir havyanın önemini.. neler yapmadık ki biz o havyayla , yaptığım her devreyi saklamış olsam şimdi herhalde en az 300-400 tane devre olurdu çalışan çalışmayan.. sahi ne günlerdi be dijital saat yapmiştik envai çeşit alarmlar equalyzer'lar cidden elektronik zamanlardı bunlar.. lehim , perhidrol, tuzruhu ve biraz lehim yanığı kokan..
Özlemişim...