Nostalji..

| 27 Kasım 2007 Salı

Süper Baba'nın müziğini flütle çalmışsanız

LC Waikiki veya benetton tüm renkleriyle kıyafetlerinizde önemli markalar olduysa...

SHOW TVnin müziğini hala hatırlıyorsanız dup dıbu dıp dıp dıbı dıp dum...Tabi ki bir de :İyi TV eyç bi bi, eyç bi bi iyi TV

önce hüplet sonra gümlet hayat felsefeniz olmuşsa

Bizimkiler dizisi ertesi gun okul oldugunu bi sureligine unutturduysa

Parliament pazar gecesi sinemaları müziğini duyduğunuzda içinizde hala garip duygular uyanıyorsa (yarın okul var hüznü, ailenin seni yatırıyor olmasına duyduğun kızgınlık, o güzel mavinin romantizmi...)

Polis Akademisindeki her sesi çıkaran adama hayranlık duyuyorsanız

Elm sokağında kabus yüzünden hala yatağın altına bakmaktan korkuyorsanız

Chucky yüzünden en sevdiğiniz oyuncağınızı bile göz önünden kaldırmışsanız

Okulda coca-cola kutusunu ezip mac yaptiysaniz (kızlar yan yatırıp üstüne tam ortasına ayagı yerlestirip ustune basıp yururlerdi, topuklu ayakkabı gibi olurdu)

Apartmanin altindaki zil veya taksi diafonuna basmak müthiş heyecanlı bir yaramazlıksa

Dört tekerlekli ayakkabının üstüne takılan patenlerden sonra roller bladeler size büyüleyici geldiyse

Bakkala gönderilmenin en güzel yanı küçük sarellenin dibini minik plastik kaşığıyla kazımak veya leblebi tozu yiyip konuşmaya çalışmaksa

Aterideki ördek vurmaca oyununda silahın nasıl çalıştığına hala kafa yoruyorsanız

Işıklı spor aykkabılar hava atmanın önemli bir unsuruysa

Bayramda harçlıklarla aldığınız ilk şey kinder süpriz yumurtasıysa(kağıdını tırnakla yırtmadan dümdüz yapmak da sabır ister doğrusu)

Clementine sizde derin izler bırakmışsa

Kasete kayit yapilabilmesi icin alt tarafinda bulunan karelerin bantla kapatilmasi gerektiğini öğrenmenin önemini biliyorsanız

Commodore 64de tornavidayla kasetin kafa ayarını yaptıysanız

Anne saat kaç, simiiit, birdir bir, çay kahve gazoz, akşam ebesi, dansa davet, çatlak patlak, yakan top gibi kalabalık oynanan sokak oyunlarından sonra anneniz sizi balkondan yemeğe çağırmışsa

bandıra bandıra ye beni şarkısını hızlı söylemeye çalıştığınız günler varsa

Rönesans sanatçılarını ilk kez Ninja Kaplubağaların ismi olarak tanıdıysanız

Tele On diye bir kanalı hatırlıyorsanız

Haftasonları çizgi film izlemek için errken kalkmanın ne demek olduğunu biliyorsanız

Şirinler geyiğini arkadaşlarınızla mutlaka çevirdiyseniz (Şirine aslında Gargamel tarafından yapıldı...)

Beğenseniz de beğenmeseniz de tüm çizifilmleri art arda izliyorduysanız

Bir Başka Gece çocukluk hayatınızdaki en görkemli şovsa

Pazar geceleri yıkanma günüyse

Seden Gürelin neden öyle giyindiğini şimdi sorguluyorsanız

Müzik yelpazesi hayatınıza büyülü yabancı müzisyenler kattıysa

Bir sanal bebeğiniz olmuşsa,

Tetrisi süper hızla oynayabiliyorsanız,

MIRC ergenliğinizin önemli bir parçası olmuşsa(a/s/l ne demek biliyorrsanız)

ICQ nun 11 haneli rakamını ezberlemeye çalışmışsanız.

Pili bitmesin diye kasetleri kalemle havada sarmışsanız,

Çizgifilm şarkılarının ingilizce veya japonca olsa da ezberlemişseniz

Kokulu silgiye, deftere, kaleme harçlığınızı yatırdıysanız.

Eti Cin, Eti Puf, ABC, Balık Kraker, Negro, Bonibon, Topitop, Yumiyum...vb çok seviyorsanız ve her zaman yeme kabiliyetiniz varsa

Sulugözü düşününce bile ağzınız sulanıyorsa
Küçük bir kızsanız Sindy ile Barbieyi karşılaştırıyorduysanız

Tsubasayı ve küre biçimindeki sahanın sonundaki dev kaleyi hatırlıyorsanız

Hey Corç versene borç deyince cevabı hemen yapıştırabiliyorsanız

Macarena dansını yapabiliyorsanız

TV den çekilmiş çizgifilmli sayısız kere izlediğiniz VHS leriniz varsa

Telefonların jetonla çalıştığını hatırliyorsanız

İstop diye bağırdığımızda renk yakalamaya çalışırken onun aslında stop olduğunu uzun zaman önce çözmüşseniz

Saçları renkli ve uzun patlak gözlü çirkin trolleri bile bir furyada satın almışsanız.

Capri Sun ın reklamı ve melodisini hatırlıyorsanız.

Power Rangersın renklerini hatırlıyorsanız

Olacak O kadar, Yaseminin penceresi, Hadi Anlat Bakalım, Adam Olacak Çocuk, Saklambaç.. gibi programları hatırlıyorsanız.

Lambadanın müziği kulağınızda çalabiliyorsa

Nereye çufçufluyoruzun kimin dediğini biliyorsanız.

Sayısız joystik kırdıysanız ve gün gelince artık joystik satılmadığını fark ettiyseniz

En sevdiğiniz sayı altıysa

Mon Ami 48 lik boyalardaki altın ve gümüş renkleri statü sembolüyse

Gençlik hayaliniz Beverly Hills teki havuzlu arabalarsa.

Uhuyla oynamanın zevkini biliyorsanız

Kolalı jelibonun önce kapağını yediyseniz

annenizin poşetler dolusu taso,misket, sporcu kağıtları, gazoz kapaklarını attığını öğrenince ağladıysanız

Peçete, kağıt, poşet vb... koleksiyonu yapmışsanız

Çocukluğumuza dair nostalji zamanı

EVET YAŞLANIYORUZ

Özlemek ;)

| 15 Kasım 2007 Perşembe

Bu aralar sık sık özlüyorum seni..
içimde sudan sonra susuzluk sessizliği..
içimde bir yangının doyasıya yanmışlığı
Yangın sonrası Kül kokusu ve sıcaklığı
Aşkın en tatlı yeri
içimin yangın yeri..
Biliyorum..
Evet cok iyi biliyorum..
Seni öylesine seviyorum..
Az buz değil .. ölçüsü yok
biliyorum ama belirtemiyorum..
Seviyorum
gülüşünü duruşunu
kalbinin kalbime vuruşunu..
içinde senin olduğun mutluluğu..
Seviyorum..
Hiçbirisi olmasa bile
Sadece seni..
Sen olduğun için..
Seviyorum..
Tutuşuyorum..
Aklıma sen düşüyorsun..
Hayaline gülümsüyorum..
Seninle bir geleceğin hayali..
Birlikte gelinen yolun başı..
Gezilen yerlerde bırakılan her bir An'ı
ikimize aynı anda çarpan rüzgarı..
paylaşabileceğimiz ve paylaştığımız ne varsa
bir geleceği , bir hayatı..
mutlu bir ev'i ..
Sıcak bir kitap arasını..
Seviyorum..
Tuzu , suyu..
herhangi bir ağacı..
ve sadece sen olduğun için..
Seni..



Cii 15/11/07

Bu Filmi izlemiştik..

| 20 Ekim 2007 Cumartesi

2oo4-2oo5 sezonu.. Beşiktaş kadıköyde Fenerbahçe ile oynuyor..

Maç oldukca hararetli ve yüksek tempoda geçiyor.. Derken kalecimiz Cordoba kırmızı kart goruyor ve oyuncu değişikliği hakkımızda dolduğu için maçın son 20 dk'sı Pancu'nun kaleciliği ile geçiyor.. kalecimiz cordi kırmızıyı gordugu anda 3-2 gerideyiz. kalecimizde olmadıgına gore fener 5 daha atar diyor spor yazarları..

Sonuç : Febe:3 BJK:4 ..

Kartallar Kadıköyde Zaferi yazmışlardı...

Yıl 2oo7 ..

Beşiktaş 9. hafta maçında Trabzonun konugu.. Avni Akerde seyirci yok cunku Trabzon cezalı durumda.. Maça hızlı başlıyor Trabzon .. ilk 6 dk da 2 golle one geciyorlar..Daha ilk yarı bitmeden Beşiktaş Burak ve Delgado ile Eşitliği buluyor..İlk yarı bu skorla bitiyor..Maçın ikinci yarısında Bobo dakika 69. da takımı öne geçiriyor ve 5 dk sonrasında Takım 10 kişi !.. ve kırmızıyı gören oyuncu Rüştü! yani kaleci yok.. oyuncu değiştirme hakkımızda dolmus.. ve golü atan Bobo geçiyor kaleye.. Sağlı sollu atakları kesiyor.. kritik kurtarişlar yapiyor.. Trabzon forvetlerine geçit vermiyor ve 90 dk bittiği anda Zaferi yazan Beşiktaş oluyor..

Sonuç :

Yıllar değişir , Oyuncular değişir.. Ama Değişmeyen Beşiktaştır..

Bahar..

| 13 Ekim 2007 Cumartesi

Bilgisayar Sorunsalı

| 7 Ekim 2007 Pazar

Eğer bir adet windows işletim sistemine sahipseniz.. ( sürümü önemsiz alayı aynı ) mutlaka en az bir adet problemede sahipsinizdir.. Eğer hayir bende sorun yok diyorsanız ( muhtemelen ) farkında değilsiniz..

Eğer bir adet Mac bilgisayara sahipseniz.. Sorunsuz bir hayatınız soz konusu olabilir ancak bu seferde diğer sistemlerle uyumluluk programlarla uyumluluk gibi konularda cok kısıtlı kaldıgınızdan sıkıntı yaşayacaksınız..

Eğer bir yada birden fazla Linux işletim sistemine sahipseniz sizden iyisi yok.. sınırlarınız sonsuz.. Kalıplarınız yok.. Herşey ama herşey sizin dur dediğiniz yere kadar gider . Sistem emrinizdedir. Virus derdiniz yok.. Dosya sistemi ext3 oldugundan ötürü hız konusunda bilgisayarınızın peformansı daima sınırları zorlar.. bir iki işletim sistemi sürümü değil sizi yüzlerce Linux çeşidi bekler..

Eğer Linux'unuz varsa mutlusunuz..

Millete Linux demekten Linux'u anlatmaktan dilimde tüy bitti..

Ancak rahata ve hazıra alışan arkadaşlarımız .. Bedava özgürlük yerine :) 100 $ lık tutsaklıgı tercih ediyorlar..

Mantık almıyor değilmi ?..

Şimdi Bir denklem..

Türk halkı hazırı ve kolayı sever.. Doğrumu ? Evet..

Türk halkı pahalıyı değil ucuzu sever.. Doğrumu ? Evet..

Türk halkı özgürlüğü sever.. Doğrumu ? Evet..

yaman bir çelişki var..

Aslında çelişkiler ve paradoxlar mekanı olan ülkemde fevkalade normal bu..

Yukarıda saydıgımız dogru olan her üç önermede sonuna kadar tekrar tekrar dogrudur..

Ancak sıralaması vardır..

Hazırcılık > ucuzluk > özgürlük ( yani hazırcılık büyüktür ucuzluktan oda büyüktür özgürlükten..)

Bu kanıya neredenmi varıyorum..

Linux , çok ucuz hatta bircok surumu ucretsiz internetten bile indirilebiliyor.. ve sonuna kadar özgürlük..

ancak Hazırcılık bakımından windows armut piş agzıma düş kıvamında oldugu için çatır çatır para ödüyorsun..ve karşılığında bir çuval sorunuda kendisiyle getiren bir sistemi kuruyorsun..

Bu ülkede bilgisayar kullananların %90 a yakını.. windows kullanır.. ve bu %90'ın da %90'ı windowsa para vermez.. sağdan soldan copy CD key bul vs..

Bu da neyi gösterir.. windowsu kurarak hazırcılık eden .. birde üstüne parasını odemeyerek ikinci kez hazırcılık ediyor..

Windows bunu engelleyemez mi ? Bal gibi engeller ancak işine gelmez.. çünkü engellediği zaman müşteri sayısı azalacaktır.. buda işlerine gelmez.. en büyük olmazlar olsalar bile daha küçük en büyük olurlar.. Oysa şimdi 3 milyar kullanıcısı varsa bunların 2 milyarı lisanssız ise.. lisanssız olanlardanda para kazanıyor nasılmı ? Reklam alıyor.. Bileşen satıyor.. ..Senin vermediğin o Cd parasını o senden nasıl nasıl kazaniyor dolaylıda olsa..

Bill gates.. saniyede 250 $ kazanıyor.. Adam yere 100 $ düşürse eğilip alıp dogruluncaya kadar zaten 500 $ kazanmış olacak.. neden zahmet edipte eğilsin ki..

Bakırköy Adliyesinde Hayat..

| 6 Ekim 2007 Cumartesi

Aslını isterseniz devasa bir bina..

Ancak içi boş.. planlama sıfır.. Bir Rivayete göre inşaatı üstlenen firma Cemil Çiçekin (Eski adalet bakanı) yeğeniymiş fln da işte neymiş onun için inşaat ne kadar dandikde olsa ona yaptirilmiş vs vs.


Şimdi insan düşünüyor.. Ulan olmayacak iş değil.. insanda nefis var.. olurmu olur yapılırmı yapılır.. o arada aynı insan bida düşünüyor.. lan olm akıllı ol.. bu inşaat tam 1o yıl sürmüş 10 yıl önce ne cemil vardi ne çiçek vardı nede yeğeni vardı.. :) bu durumda teori out !

Dediğim gibi Ne zaman Adliyeye girsem aklıma iki şey geliyor.. Hani Labirentin bi yerine peyniri koyarsın.. fareyide diger uctan salarsın ara ki bulasın.. Ahanda bizim hikaye aynen o bi yıgın vatandaş boynunda görevli kartı olan kimi gorse surası nerede diye suali patlatir.. :) Yanliş yonlendire yonlendire artık dogru yerleri gosterebilecek seviyeye geldim ve bu 4 ay sürdü :) buradan adliyenin ne kadar buyuk bir mimari şaheser oldugunu siz cıkartın..

Aklıma gelen ilk şey olan labirent peynir fare üçlemesinden sonra adliyenin bende çağrıştırdığı diğer bir şey Half Life !.. hani bilgisayar tutkunlarının bildiği kan revan oyun.. orada bolumler var mesela Crossfire , Dust , ilk aklıma gelenler.. Emin olun bizim adliyeyi oldugu şekliyle Bilgisayar ortamına taşısak.. ve oyunun bir bolumu yapsak bölümün adınıda Adliye Fire! koysak.. Half Life tekrar hit olur :) o derece.. Adliyede dolasirken bazen sanki sagda solda bi yerlerde Half life in enerji kutularını yada silahlarını gorecem gibi geliyor.. hani bazende karşıdan geleni öldürmem gerektiğini dusunmuyor değilim :) ne de olsa oyun canım.. ben burada öldürsem adliyenin baska bir yerinde tekrar dirilecek ve vuruşmaya devam edeceğiz :) ..

Adliyede ilk göreve başladığımda Çocuk mahkemesindeydim.. yani ne kadar hayırlı evlat var onlarla ugraşıyorduk :) .. ve çocuklar asla suçlu değildir.. hepsi masumdur ancak Suça sürüklenirler :) bu mantıkla dusunecek olursak sanık diyemeyiz o masum yavrucaklara .. onlar ancak '' Suça sürüklenen çocuk '' olabilirler.. Artık nasıl bir cocuksa ve o nasıl bir suruklenmeyse 12 yaşında 70 kapkaç vukatı var.. E yani yuh artık.. çocuk suça sürüklenmiyor gittiği yere suçu peşinden sürüklüyor.. Çocuk suç değil ki.. bu dakikadan sonra Suç çocuklu.. Hatta yakında bu gibi durumlar için Suça sürüklenen çocuk deyimi değişebilir.. Bir kaç önerim olacaktır en azindan.. Suçu peşinden sürükleyen çocuk , Çocuğa sürüklenen suç vs.. türetilebilir..

Neyse ki çocuklarla ve onların suçlarıyla uğraşmaya alışmıştım komisyondan haber geldi.. :) personeliniz ismail demirsoy yeni kurulan 9. sulh hukuk mahkemesinde görevlendirilmiştir.. Bu demek ki topla olm tası taragı :) göç var.. ve aynende oyle oldu..

1 ekim den itibaren sulh mahkemesindeydim.. yani bu yazıyı yazarken 5 günlük hukuk mahkemesi tecrübesine sahibim.. ancak ne tecrübeydi be :) 5 iş günü süresince ancak ve ancak toplasak 10 dk oturabildim koltuguma.. Ceza mahkemelerinden gelen birisi için Hukuk mahkemesi sudan çıkmış balık kıvamındasın demek.. işi bilmiyorsun iş akışını bilmiyorsun.. süreci bilmiyorsun yeni mahkemesin tek kişisin.. her eksiği sen gideriyorsun her işe sen koşuyorsun.. ve yeni mahkeme oldugun için tüm dosyalar sana geliyor bu da gunde ortalama 60 dosyaya tekabul ediyor..

Evet uzun süren suskunluktan sonra ilk yazıyı yazdık..

Bakalım bir sonraki ne zaman..

Bu arada işletme derslerinden full geçmişim :) bunca iş güç arasında nasıl başardığımı bende bilmiyorum tam olarak :) ..

Not hemde en dip not : http://www.yapi.com.tr/turkce/Haber_Detay.asp?NewsID=52938 linkinden labirentimiz hakkında daha derin ve daha kapsamlı bilgilere sahip olabilirsiniz :) ..

ilk yerim 2. kat 7. bloktaydı.. şimdi 6 kat 1. bloktayım.. bu su demek ..

Linki tıkladıgınızda en ustte goreceğiniz resimin.. sağ alt köşesinden sol üst köşesine transfer oldum :) ..

Bu arada o mesafeyi yürüyerek , yürüyen merdivenle yada asansorle 6 dk da gidebiliyorsunuz :)

Tabi asansorün boş olması ve zamanlamanızı denk getirmeniz gerekiyor :) ..

Yürüyen merdiven zaten başlı başına bir muamma o konuya değinmiyorum..

Yürümeyen merdivenden siz kendiniz yürüyerek ilerlemek suretiynen labirentin diger ucuna gitmek isterseniz.. sanırım siz yanıma gelene kadar benim saçlarımın bir miktarı beyazlamış olur :D ..

Sabah Çayı :)

| 8 Eylül 2007 Cumartesi

şok şok şok ! flaş flaş flaş ! Sabah Çayını Müstesna insan AYTEK efendi ile birlikte içme kararını nasıl aldık !


Cii@Localhost~$:
sakın bana umit verme seveceksen başkasını.. bana toz pembe gorunmez sensiz dunyam cok karanlık..

Cii@Localhost~$:
beni senden daha fazla sevecek kimsem yok artık

Cii@Localhost~$:
ikimiz bir fidanın guller acan dalıyıııııııZzZZZzzzz

Cii@Localhost~$:
:D
Cii@Localhost~$:
şiiiişt Çılgın komando oralardamısın bakayım

AYTEK:
yengeyede böyle maniler okumuyon heralde

Cii@Localhost~$:
olurmu bunlar sadece sana ozgu.. :D

Cii@Localhost~$:
senden baskasına iltifat ettiğim nerede gorulmus

AYTEK:
heeeeee

AYTEK:
ben yinede söylümde

Cii@Localhost~$:
yazı renginde pek hoşmuş pembeli membeli bole

Cii@Localhost~$:
şeker şey sende :D

AYTEK:
e napam galii

AYTEK:
evlenince pöle oluyo

Cii@Localhost~$:
Allah korusun biz delikanlı adamız

Cii@Localhost~$:
renkli takım tutmaz light renklerle yazmayız :)

AYTEK:
prak deli ayaklarını

Cii@Localhost~$:
yakıştıramadım sana komandom

Cii@Localhost~$:
heh bole delikanlı renklerini kullan adamım

AYTEK:
seni görecem klıbıklığını

AYTEK:
erkek herzaman erkektir

AYTEK:
ha

AYTEK:
bide şu var

AYTEK:
erkekliğin 10 da 9 u kaçmaktır

AYTEK:
buda kulağına küpe olsun

Cii@Localhost~$:
Erkekliğin onda 9 u kaçmaktır. dogru.. Taşfırın erkekliğide geride kalan o 10da 1 lik kısımdır..

Cii@Localhost~$:
herkes Taşfırın olamaz !

Cii@Localhost~$:
:D

Cii@Localhost~$:
onun için piyasada senin gibi çok benim gibisi yok

Cii@Localhost~$:
kahretsin ya yine ukalayım :D

AYTEK:
ukala değil

AYTEK:
uyanamamışsın

AYTEK:
aslanım

Cii@Localhost~$:
yok be sınavdan cıktım

AYTEK:
heeyyyy

Cii@Localhost~$:
Hukuk sınavım vardı

Cii@Localhost~$:
vurdum gozune gozune.. :D

AYTEK:
eminönü pohaça satıyor heeeeyyyy

Cii@Localhost~$:
sabah çayı içmeye yanına gelebilirim yani ama biraz israr et ya nolur gel fln diyede ayıp olmasın

Cii@Localhost~$:
eminönünde balık yiyeceksin pohaça her yerde yenilir

AYTEK:
Allah aşkına

AYTEK:
gel

Cii@Localhost~$:
pohaçada getiremmi (Arkadaşın burada gözlerinde dolar işareti belirir gibi simit pohaça beliriyor)

Cii@Localhost~$:
çay senden pohaça benden

AYTEK:
seni nekadar severim bilirsin (Bilmemmiiii)

AYTEK:
hah

AYTEK:
aslanım

Cii@Localhost~$:
aaa ne demek abim bila mukabil sevgi karşılıklı ! (karşılıklı çok severiz birbirimizi !)

AYTEK:
benim

AYTEK:
yiğidim ben

AYTEK:
şimdi

AYTEK:
senin ev nerdeydi

Cii@Localhost~$:
sen bu benim getireceğim pohaçalara bu kadar itibar ettiğine gore.. kesin evden yenge kovmus seni sabah kahvaltısı fln yapmadan

Cii@Localhost~$:
osmangazi mahallesinde ama dediğim gibi ben sınavdan cıktım çarşıdayım

Cii@Localhost~$:
yoksa kahvaltıyamı gelecen

AYTEK:
ya bir çay deemlemişim

AYTEK:
burul burul kokuyor

Cii@Localhost~$:
valla sabah sınav oncesi 2 bardak içtim ama kesmedi

AYTEK:
zarf tümlecine dikkat et

Cii@Localhost~$:
burcu çayı yada karanfil attınmı içine bakam sen onu de bana bi

Cii@Localhost~$:
farkettim ve hatta gizli ozne bile kullanmişsin sana yakıştıramadım

Cii@Localhost~$:
bole gizli saklı iş yapmayı

AYTEK:
ya burada çaycıların kıralına

AYTEK:
bunu demen çok ayıp

AYTEK:
hüüüüft ooooohhhh

Cii@Localhost~$:
hooop orada dur..

Cii@Localhost~$:
iş krallığa vurulacaksa eğer..

AYTEK:
bak

Cii@Localhost~$:
tek kral tanırım oda benim Uğur böcüğüm..

AYTEK:
vaz geçecem

Cii@Localhost~$:
azmı çayını içtim kankamın

AYTEK:
ya işte

Cii@Localhost~$:
onun çayının ustune çay tanımam

AYTEK:
o çay demlemesini öğretende o zaten

AYTEK:
benim ustanm

Cii@Localhost~$:
sen daha çıraksın senin çay içilmez o zaman..

Cii@Localhost~$:
ustandan bişey ogrenememişin..

Cii@Localhost~$:
:D

AYTEK:
sen bilirsin

Cii@Localhost~$:
ama şimdi usta'nın 78 km uzakta oldugunu goz onunde bulundurursak senin o zarf tümleçli çayından bir miktar içebilirim

Cii@Localhost~$:
ama dediğim gibi israr etmen lazım birazcık

AYTEK:
valla burul burul dedik

AYTEK:
sen bilirsin yaniii

AYTEK:
tümleci anlayamamışsın

AYTEK:
zamir sıfatı felan yani

Cii@Localhost~$:
kardeşim ben sayısalcıyım.. neyime lazım turkce edebiyat fln..

Cii@Localhost~$:
:D

AYTEK:
geç bunları

Cii@Localhost~$:
sen biliomusun hukuğa çalışıcam içinde bir tek formul yok işlem yok diye 3 aydır akla karayı seçtim

Cii@Localhost~$:
kitabı acınca uykum geliyor

AYTEK:
geliyonmu

Cii@Localhost~$:
niye ?

Cii@Localhost~$:
cazibesi bile yok

AYTEK:
gelmiyonmu

Cii@Localhost~$:
geliyorum tabiki

AYTEK:
ii by o zaman

AYTEK:
gidip kendime bi çay doldurayım

Cii@Localhost~$:
pohaça istiyosan gelirken alayım

AYTEK:
heee

AYTEK:
ya börekle pohaça da al

AYTEK:
heh

AYTEK:
bide karaköy

AYTEK:
bende

AYTEK:
zeytinde

AYTEK:
olacaktı

Cii@Localhost~$:
ben kahvaltı yaptım ben sana alıcam pohaça

AYTEK:
atıştırırız bişeyler çayın yanında işte

Cii@Localhost~$:
tmm ayarlarım ben

AYTEK:
ya

AYTEK:
simidi unutmuşum

AYTEK:
simitte al

Cii@Localhost~$:
oldu ben pastaneyi getireyim canım sana

AYTEK:
ben gidip şu çaya bidaha bakayım

Cii@Localhost~$:
sen seç begen.. ben sonra geri bırakırım almadıklarını.

Cii@Localhost~$:
la iyiki bi çayın var..

Cii@Localhost~$:
gözüna baka baka mundar edecen bu seferde..

Cii@Localhost~$:
:D

AYTEK:
aaaaaaaaaa

AYTEK:
bak şimti kalbim

AYTEK:
kırıldı

AYTEK:
yani bizim çayı öyle bi yamana attınki

Cii@Localhost~$:
tmm tmm duygu somurme

Cii@Localhost~$:
geliorm şimdi..

AYTEK:
bir iki simit pohçayımı

AYTEK:
la git

AYTEK:
galsın

AYTEK:
istemiyom

Cii@Localhost~$:
ay canöm canöm.. kırılırmışta

Cii@Localhost~$:
iyi tmm ben yinede geliorm çay içmeye simitsiz pohaçasızda olsa

AYTEK:
la get

AYTEK:
tamam

AYTEK:
asmadan gabak

Cii@Localhost~$:
bana ankaraca konusma kardeşim anlamıyorum

AYTEK:
fırfırdan dümen yapma

Cii@Localhost~$:
anladıgım dilden irtibatlaş benimle

Cii@Localhost~$:
iyi lan iyi tmm mız mız yaptın sende iyice getiriyoruz pohaçanı boreğini

Transformers Ulan !

| 30 Temmuz 2007 Pazartesi

Ne günlerdi be , Kuran kursuna giderken hergün cep harçlığı ile sakız alırdım ve sakızdan çıkan yapıştırmalar tabiki Transformers dan başka birşey olmazdı. Ve ben her yapıştırmayı ayrı bir özenle bisikletimin gövdesine yapıştırırdım.

Her robotun ayrı bi güzelliği vardı benim için ve benim iki favorim vardi. elbette birincisi iyilerin lideri olan Optimus Prime , 16 numarali yapiştirmada ikamet ederdi kendileri. ve Tırdan robota dönüşürdü.. Bir diğer favorimde 3 numaralı yapıştırmada ikamet eden boş zamanlarında gezmek ve kitap okumak dışında ambulans olarak kamu hizmeti veren FirstAid robotuydu.. Gerçi bu ikisi vazgeçilmez favorim olsalarda ben 13 numaralı yapıştırmada AirX isimli helikopter robotu da severdim :) Tek sevmediğim robot , her defasında tipine bakıp da bu nasıl iyilerden olmuşsa dediğim 47 numaradaki motorsikletten robota dönüşen koltuk değneğini andıran o garip robotumtrak şeydi :)

9 da giderdik Kuran kursuna 11 de çıkardık. saat 13:30 a kadar top oynamak , balık tutmak , Bir gölge altında hiçbirşey yapmaya mecali kalmamış mahallenin çocukları olarak oturmak yaptığımız şeyler arasındaydı. ancak saat 13:30 olduğu zaman herkes evinin yolunu tutardı. Çünkü TRT1 de ''Çocuk kuşağı'' başlardı ve saçma salak hiç sevmediğim o bugs bunny den kurtulmaya bakardık. ve ardından bütün gün beklediğimiz o büyük an o vazgeçilmez 45 dk başlardı.. Transformers müziği fonda çalmaya başladığında sanki her birimiz ayrı bir robotu yanıbaşımızda hissederdik..

Bütün gün geçmeyen zaman o 45 dakikada 1 dk gibi geçerdi doyamazdık..

Tekrar sokağa çıktığımızda herkes kendi favori robotunun çizgifilmde nasıl bir kahramanlık yaptığını ballandıra ballandıra anlatmaya doyamazdı..

Hey gidi çocukluk nerede kaldın sen.. Nerede kaldım ben..

Bu hafta sonu gittik Carousel'de AFM de izledik Transformers'i .. içimde farklı bir heyecan vardı.. Sanki yıllar önceki bir çocukluk arkadaşımı görmek gibi.. özlediğim bir dostla karşılaşmak gibi.. Çılgın yönetmen Steven Spielberg konuşturmuş yine marifetini ve sıra dışılığını..

Filmde FirstAid'i ve AirX i görememiş olsamda Optimus'u görmek güzeldi..

O Gövdesini Transformers yapıştırmaları ile donattığım çocukluk bisikletim hala duruyor. Eskişehir'de.. Bilmiyorum yapıştırmalardan birşey kalmış mıdır ama ben eve gittiğimde ilk iş yinede bir göz atmak olacak.. Belki hayal meyal kalan o yapıştırmalar her ne kadar tahrip olmuş olsa ve her ne kadar ilk günlerde ki canlılıklarından uzak ve birçoğu silinmiş olsada.. onlar hala Transformers !

İtiraf etmek gerekir ki sevmediğim ve her fırsatta yerden yere vurduğum Amerikan sineması ilk kez beni bamtelim den yakaladı..

Transformers Ulan !

Deniz Bitti , Rodos Göründü

| 23 Temmuz 2007 Pazartesi

Durmaksızın en iyi ihtimalle en az 5 saat kulaç atmak.. Seçim kaybetmek değilde adama resmen bu koyar.. her kulaçta gücünden biraz kaybeden kaslar ve her defasında insanın gözünde büyüyen mesafeler.. Evet bu seçimlerde herkes birşeyler vaad etti. Herkes vaad ettiği şeyin karşılığını aldı..

Halka rağmen halkı yok sayıp yine aynı yüz (pardon yüzsüzlük) ile halktan oy kapmak ve dilediğini yapmak isteyenler avuçlarını şöyle dillerini köküne kadar çıkarıp yaladılar. Bu millet '' vatan satılıyor. ülke peşkeş çekiliyor , yok efendim şeriat geliyor '' yaygaralarına %50 ye yakın bir oy oranı ile .. Naşş çekti.. :) ..

hani o mazotçular , fındıkçılar yok efendim ezilenler iktidar olacaklar. burun farkıyla ikinci oluruz diye yukarıdan uçanlar. şimdi iki seksen UZAN'dılar.ve ortalıktan kayboldular..

Şu bir gerçek bu tablo eskisine göre çok daha iyi oldu.. Artık AKP nin önünde 180 tane vekili olan CHP isimli bir dağ değil 110 vekili olan küçük bir tepe var aşması daha kolay.. 1 tane dağı aşmaktansa iki tepeyi aşmak daha kolay ve rahat..

Sindiremedikleri ne biliyormusunuz.. ? Sindiremedikleri Necip Fazılın kara yağız türklerinin kara türklerin beyaz türklere Naş çekmesi.. Beyaz türkleri ezip geçmesi. Kara türklerin o elit o yüksekten uçan sosyete mahallesi kültürünün meyvesi olan çağdaş! türk! idolüne yallah çekmesi.. Vatan tehlikede fln değil ne amerika ne bilmem ne ne ab vs tehlikenin T si değil.. amerikanlaşiyormuşuz palavra.. vatan peşkeş fln masallarıda işte bunun için ulusalcılık ayranını boşuna mı köpürttüler. bu AKP yi milletle karşı karşıya getireceğimiz damar budur diye düşündüler ve olmadı..

Tuncay Özkan'lar.. Deniz Baykal'lar Ali Topuz'lar , Önder Sav'lar.. Devlet Bahçeliler.. şimdi Evlat acısı gibi Milletin kendilerine bastığı tekmenin acısını çekiyorlar.. züğürt tesellesi acıklamalarla güya kendilerini sorumlu tutmuyorlar bu tablodan ..

Birisi çıkıyor ve tüm gırtlak patlatmışlığı ile ve komik bir duruş ile yarı yalakalık yarı adam taklidi yaparak '' Azizi milletimiz partimize demokrasinin en mühim ihtiyaçlarından olan muhalefet görevi vermiştir '' tavrında acıklamalar yaparak kendilerini bi nane sanabilmekteler..

Bir diger muhalefet vazifesi ''verilen'' ''Halk''ın partisi ise.. Halkı suçlamakta ve dünyanın bi akıllısı kendileri gibi davranmaktalar..neymiş millet tehlikeyi anlamamiş yok bilmem neymiş oymuş buymuş.. tam bir hicazkar makamında Züğürt tesellisi okuyorlar.. ve sesleri ağlamaklı acıklı.. zavallı..

Utanmasalar kendileri birinci olana dek seçim olsun diyecekler ama yemiyor işte.. neymiş halk yanılmış.. Seçim haritasına baktıklarında , haritanın tamamının turuncu olduğunu görürler nasıl bir yanılmaysa artık bu ! ve en az oy çıkan yerde %40 ile yanılmak..

Baykal ve daha istifa etmemekten bahsediyor.. Çok normal istediği vatana hizmet değil.. Koltuk sevdası makam belası.. mevki merakı.. tamamen nefsani..

Baykal içinde bu acıyla.. Değil rodos'a atinaya kadar yüzse.. nafile.. ve hatta akdenizi aşıp okyanusa açılsa Fiji kıylarına çıksa ancak o zaman belki rahat eder. Zira geçen hafta Fiji adasında darbe oldu yanı tamda Baykalın aradığı atmosfer..

Baykal seçimlerden önce başbakan'ın Tek başimiza iktidar olmazsak istifa ederim sözüne uğurlar olsun şarkısı ile gönderme yapmıştı..

Bizdende baykala 2 şarkı armağan olsun..

Birincisi Sezen Aksudan , ağla firuze.. ağla..

ikincisi :

Alçaklara kar yağıyor üşümedin mi ?
Baykal sen bu işin sonunu düşünmedin mi
Ağaç meyve vermez ekmeden..
Seçmen birakmaz seni si si si si si...
Si-lifkenin yoğurdu ah seni kimler doğurdu :D

1

| 22 Temmuz 2007 Pazar

1 Aslında coktur.. Genelde en kucuk pozitif tam tek dogal sayi konumunda olsada aslinda bir coktur. Zira bir aynı zamanda tek demektir. ve her bütün tek bir parçadan olusur. mesela bir millet tek bir millettir. ve bu milletin içinde gozlukluleri gozluksuzlere oranlayacak olsak bir butunu paylara ayiririz. ayirdiğimiz tek bir butundur ve bir dir. ayrilan her parçada kendisi baz alindiğinda tekdir ve birdir. gozlukluler 1 gozluksuzler 1 ikisinin toplamini olusturan ulus toplamda yine 1dir. yani 1+1=1 denkleminden bahsediyoruz..

Bugün seçim günü herkesin bir politik görüşü siyasi düşüncesi ve çeşitli emelleri var ki çoğu insan bu yön veren duygularla sandığa yöneldi. ve şu an itibari ile 40 dk once oy verme olayı sonlandı. artık oyları degerlendirme ve sonucları elde etme sureci başladı..

1 oy küçük bir oy değildir. bunu anlatmakla geçti zamanımın bir kısmı bazı seçmen kitleye.. mesela alt komsumuzun ben hangi partiye oy vereceğini biliyordum ama o sıcakları bahane ederek gitmemeyi bir oydan birşey olmaz mantiği ile hareket etmeyi dusundu ancak yok rahat birakmadım tuttum kolundan goturdum zorla :) ama CHP ye oy verecek olsada aynı şeyi yaparmıydım diye dusunuyorum evet yapmazdım.. Cunku CHP ne demokrat nede Halkın partisi ve boyle bir partiye oy vereceğini bilsem o partiye ve o düşünceye demokrat olmak ve eşit davranmak adına çanak tutmazdım.. ha keza eğer onlar mecliste demokrat olabilselerdi bugun bende gitmekten yoksun olan kişileri kime oy vereceğine bakmaksizin gotururdum.. tarafsiz olana tarafsiz olunur ama kainatta her etki bir tepkiyi dogurduguna gore CHP benim bu tepkim için kusura bakmasın artık..

evet felsefemiz 1 üzerineydi. bunu secimlere indexleyecek olursak soyle bir durum soz konusu bir parti diyelimki A partisi 366 vekil cıkartıyor yani 367 vekil şartına yine takılıyor.. şimdi siz 1 oy kullanmadınız yada kullanamadığınız için 1 vekil eksik cıkartiyor o parti ve 366 da kaliyor.. siz 1 oy verseniz 1 vekil fazla cıkacak o bir vekil sayesinde 367 elde edilecek ve o tek bir oy belki ülke kaderini değiştirecek.. büyük bir sorumluluk ama çoğu insan bir küçük bir sayıdır diye bir olmalarını birey olmalarını küçümsüyor ve oy kullanmıyor.. yada umursamıyor kullanmasakta olur diyor..

366 vekil ile belki cumhurbaşkani secilemese ve yine bir kriz yasanacak olsa ve yeni bir erken secim olsa bu secimin tum masrafi her turlu milli sermaye eksilmesi ve ülkenin gireceği sallantı sadece bir kişinin oy kullanmamiş olmasına ve bunun kendi yuzunden oldugununda farkında olmaması nasıl bir his ki ? düşünsenize ülke sizin oy kullanmamanız yuzunden krizin eşiğine gelmiş ekonomik istikrar bozulmus her yer calkantı her yer de bir kaos.. ve sorumlusu sizsiniz haberiniz bile olmadan.. ve aslında sizin 1 olamayişinizdan 1 gibi dik duramayişinizdan ve 1 adet birey olmayı kabullenip ustunuze duseni yapamayişinizdan.. ülkenin istikrari işte bu sebepten sallanacak belki.. ne kadar acı bir durum.. sorumsuzlugun en onde gitmesi durumu..

Gelelim seçim degerlendirmesine ..

Seçimlerden once ;

AKP : 46
CHP : 23
MHP : 9
GP: 7
DP : 5
SP: 3
BĞMSZ : 7

şeklinde bir dağılım öngörüyordum.. ama seçim günü eskişehirde gordugum kadarıyla sanırsam AKP sandıgımdanda üste cıkacak belkide Özalın %51 rekorunu egale edecek..

Dünyaya tek bir cevap yeter demişti Devlet bahçeli ve ilave etmişti. Her mhp li 9 kişi ikna etse biz iktidariz demişti. işin kötüsü ben tek başima 9 mhp li yi aksi yonde ikna ettim . Bahçeli attiğim bu kazık için kusura bakmasın . siyaset her seçim donemi apo diye birinin var oldugunu anımsayıp apo yu asacağiz tabanlı siyaset yapmak ve apoyu sadece secimden secime milliyetci ruhları okşamak amacıyla hatirlayanlara . imf ye yalakalık mektubu yazanlara. apoyu asmama dileceksine imza atanlara.. sonrada bu imzayi unutup meydanlarda girtlak patlatircasina bas bas bağirip ip atanlara ve ip atlayanlara.. TEK BİR CEVAP yeter.. ve biz o cevabı bugun verdik.. Hesap soracağiz bilmem ne yapacağiz edebiyatı ile bu sefer bahçeli ancak milliyetçi hisleri kabarmiş ve dudağında bıyığı bitmemiş genç ve yeni seçmenin oyunu kazanırsa ancak o alabileceği.. yada MHP li olmakla ülkücü olmayı ayrı şeyler sanan bir kaç seçmenin bir kaç oyunu alırsa alır alamazsada babayi alır :) ..

Dipnot : Alparslan Türkeş kendi el yazısı ile devlet bahceli ajandır itimat etmeyiniz ve güvenilmezdir diye bir mektubu kaleme almiş.. Ki devlet bahcelinin neden DSP ye çanak tuttuguda boylece aydınlanmış oldu bir nevi..

Chp ye gelince yazmak dahi istemiyorum cumle ve zaman israfi olur.. bilsem ki gunahtan daglarım var omuzlarımda ve her biri için cayir cayir yanacağim.. CHP ye değil oy vermek o günahları bile vermem..

Evet 1 adet birey olarak bugün 1 adet oy kullandım. ve 1 adet vekil fazla cıkartıp üstümüze düşeni yapıp 1 adet Cumhurbaşkanı çıkartmayı ardındanda çok adet sorunu çözecek adımları atmayı umud ediyorum..

Cumhurbaşkanlığı makamı el değiştirdiği anda YÖK başta olmak üzere devletin eklem yerlerinde ve köşe başlarındaki 271 adet makamın ataması cumhurbaşkanına geçiyor.. rektörler valiler kaymakamlar hakimler vs. bu durumda 1 cumhurbaşkanı demek.. çok cumhurbaşkanı demek..

Ki zahir.. Eski Çinde sadece 3 adet sayı vardı.. ve Eski Çin de yaşayanlar hayatlarında kendilerine lazım olan herşeyi bu 3 sayı ile ifade edebiliyor ve bu 3 sayi ile diledikleri hesabı yapabiliyorlardi.. Eski Çinde o üç sayı .. 1,2 ve çok diye ifade ediliyordu..

1 vekil cıkart.. 1 cumhurbaşkanı cıkart.. ve sonra Çok sorunu çöz !

Eylül..

| 18 Temmuz 2007 Çarşamba

Bugünlerde Grup yorumdan bir şarkı dinliyorum.. ismi Eylül.. Evet ne dünya görüşüme ne siyasi görüşüme uygun olmayan ve ortak paydamız olmayan grup yorum aş iş devrim kominizm ekseninde yürüyor.. Benim çizgim belli uzaklarından ve yakınlarından dahi geçmiyorum.. Ama nedir bana eylülü dinleten ?

Düşünme fırsatı bulduğum bir can sıkıntısı esnasında hayatımın eylül ile çok fazlaca kesiştiğini gördüm.. Eylülde doğdum.. ve onun içindir ki sonbahardır benim mevsimim turuncu yaprakların ve derin rüzgarların ruhumda yeri var.. Her ne kadar hüzün mevsimi olsada benim aklımda daha çok cocukluğumun okul telaşı ile karışık annemin turşu ve tarhana yaptığı zaman olarak kaldı.. Ki Eylülün güneşide bir ayrıdır.. yakmaz ama tatlıca bir ısıtır insanın içini.. Küçükken üşüdüğüm zamanlarda genelde yüzümü güneşe döner gözlerimi kapatır kafamı yukarı doğru kaldırır ve güneşe sarılacak gibi açardım kollarımı ? niçin güneşe sarılmak içinmi hayır tabiki o zamanlarda düşündüğüm vücudumun yüz ölçümünü ne kadar genişletirsem o kadar güneş ışığı alırım ve o kadar ısınırım mantığıydı..

ve sonra farkettim ki genelde hayatımın önemli zamanları hep eylül ayına denk geldi.. Okullar hep eylülde açılırdı ve bilmiyorum milli eğitim bana inatmı yapardı ama her nedense okulların açıldığı gün Liseden mezun olana dek hep benim doğum günüme toslardı.. ve çoğunlukla kaimdir ki eylülün 13 ü pazartesiye denk gelir... bunu gören milli eğitimde bundan iyi gün bulamayız diye herhalde hep bu günü seçerdi.. ve her doğum günümde gravatlı takılırdım.. resmiyetten değil.. okul kıyafeti olması esasıyla.. ve liseden sonra ki (bugun dahil) daha giymedim kumaş pantolon ..

Ki bu sütunları okuyanlarınızdan çoğu bilir.. Alem istanbul izmir aşığıdır.. ve gereksiz bir istanbul izmir yalakalığı görürsünüz çoğundan .. izmir başkadır.. heleki kordon.. diye başlar çoğu zaman cümleler bunun istanbul versiyonunda ise söz konusu edilen güzellik boğaz kız kulesi yada herhangi bir tarihi güzelliktir.. Ama ben tam aksine şehrime ihanet edemem bu konuda evveliyle ve ahiriyle hangi şehire ne kadar süreliğine gidersem gideyim.. ve daha evvelki gittiğim şehirlerde gösterdi ki ateşli bir Eskişehir Aşığıyım..

ve Eskişehirspor'un maçlarında tozunu yuttuğumuz o tribunlerde az bağırmadık biz..

'' Şehrimiz delikanlı şehri Aşık eder herkesi '' diye..

Evet abartmıyorum ciddende öyle.. bahse değer olan bir şehrin güzelliği ise şayet.. izmir kordondan ibaret.. istanbul boğazdan kızkulesinden yada bir kaç turistik tarihi güzelliğinden.. ama Eskişehir başka belli başlı ve sadece bir kaç yeri değil eskişehiri efsane kılan.. Eskişehirin güzelliği tüm şehirde.. Hasan polatkanda akşam üstü serin bir yürüyüş.. Cetvelle çizilmiş kadar nizami ve güzel bir şehrin her köşesinde sizi bekleyen ayrı bir sanatsal şahanelik.. Gelde bu şehre aşık olma adı ne kadar ESKİşehir olsada.. Eskiliği şehrin eskiliğinden değil.. Tarihinin milattan öncelere dayanmasından geliyor.. Yoksa şehir Avrupanin en güzel kenti seçilecek kadar güzel..(2004 yılı Avrupanın gelişen en güzel kentleri statüsünde 1.ciyiz)

Şehrimizin bir denizi eksikti.. baktık olmuyor.. Yapay deniz yapıyoruz.. istanbul ve ankaradan sonra bünyesinde 2 devlet üniversitesi bulunduran tek şehir bizdik ki baktık buda yetmiyor.. 3 devlet üniversitesi
(iki Eylül üniversitesi , Bor Enstitüsü , E.T.O Üniversitesi ) ve bir vakıf üniversitesi daha açıyoruz .. Fiilen başkenti olmasak da bu memleketin.. Biz Kültürün , Sanatın , Eğitimin , Bilimin ve insan adına güzel olan ne varsa hepsinin başkenti olma yolunda bünyemizde topluyoruz güzel olan herşeyi.. ve düşük olan suç oranı ile güven veriyor memleketim.. Eğer Türkiyede bir rönesans yaşanacaksa ve Türkiye çok ilerilere sıçrayacaksa bu rönesans ya eskişehirde başlayacak yada bir eskişehirli başlatacak.. Çünkü İnsanıda akıllıdır .. ve ilginç bir istatistiktir ki.. eskişehirde doğanların çoğunluğu Eylülde doğmuştur.. Nerden çıkartıyorum insanının akıllı olduğunu ? Eskişehir osmanlının son zamanlarında kütahyanın ilçesiydi bugun ? Büyükşehir.. hemde ankara gibi büyük bir şehrin yanında büyüyor.. bundan bir anlam çıkartamayanlara demeliyim ki.. Sakarya istanbulun yanında büyüklüğü ne kadar ? Balıkesir manisa izmirin yanında büyüklükleri ne kadar ? Hatay adananın yanında büyüklüğü ne kadar.. ve birde eskişehire bakın.. Ankaranın yanında ve durmaksızın büyüyor.. nereden nereye 100 yil once küçük bir ilçeydik.. şimdi ise kafa tutuyoruz büyüğüm diyen şehirlere.. eğer yöneticileri akıllı olmasa bu noktaya gelirmiydi :) ? Kimbilir belkide Eskişehirde bir eylül sabahı doğduğu içindir.. 2 Eylülde kurtuldu bu şehir..


ve yine bir eylül gününe rastlar.. hayatımın değişmesi..

Hiç unutmam , 6 Eylüldü..

;)

Grup yorum hiç ilgimi çekmez aslında ne grubum ne yorumum alakalı bile değil kendileri ile.. ama şarkıları Eylül Giriş melodisi ile olsun.. ve ortalarındaki nakaratı ile olsun derinden vuruyor kalbime.. ve Eylülün nesi varsa içerimde hatırlatıyor bana ..

Gerek Ağustostan sonra gelen Eylül'ü..

Gerekse Aralıkta doğan Eylül'ü..

..


ve yılmaz erdoğan şiirinde ankaraya seslenirken diyor '' Ankaraya kar çok yakışırdı '' diye..

Ve Sanıyorum.. Eylül Eskişehir'e ankaraya kışın yakışmasından daha çok yakışıyor..

Ve onun için Eylül desem aklıma Eskişehir düşüyor.. Eskişehir desem içimde Eylülün güneşi sıcaklık saçıyor.. Rüzgarı esiyor.. Yaprakları turuncu turuncu ufkuma düşüyor..

Hüzün diyorum. Bu günlerde yanımdan bile geçmiyor..

Mükellef Kahvaltı :)

| 14 Temmuz 2007 Cumartesi

Aklıma üniversite günlerinde yaptığımız o şahane kahvaltılar geldi dün akşam eve dönerken.. Birden bire içimde bir özlem beliriverdi soğuk kütahya sabahlarında dışarıda sis duman biz sıcacık salonda kahvaltı sefasındayız.. Aklıma geldi işte ve dedim mükellef bir kahvaltı yapmayalı uzun zaman oldu bi kahvaltı yapayım.. metroda düşünüyorum bunları ve yüzümde belli belirsiz bi gülümseme oluşmuş gözlerimi kısmışım hafiften sinsi sinsi planlardayım .

İndim biraz yürüdüm girdim süper markete tel peynir aldım :) erzurum usülü hafif tuzlu.. Yeşil zeytin aldım domates aldım :) of of of ince ince söğüş doğrayacaksın üstünde biraz zeytinyağı gezdireceksin tuzlayacaksın.. düşündüm evde patates vardı :) dedim patatesi de kızartırım ama dilim mi kesmeliyim çubuk mu kesmeliyim işin içinden çıkamadım :) en sonunda çubuk olsun diye karar verdim.. Kaymak ve Bal eksikti onuda sabah kahvaltıdan önce alayım diye düşündüm zira buzdolabında bile olsa tazeliğini yitiriyor.. buzdolabının nahoşluğu siniyor gıdamın içine ve sevmiyorum kaymaktaki o kaymak harici buzdolabı tadını.. kaymak bal gazete almaya çıkarken çay suyunu koyacağım dönüşte çayı demleyeceğim.. Biraz burcu çayı biraz karanfil katacağım.. ve mutfağın camından süzülen mahur sabah güneşi kamaştıracak gözlerimi ve ben yarı uykulu yarı uykusuz bir kıvamda yaşayacağım bu keyfi..

Evet bütün planım buydu bu sabaha dair.. ve ne oldu bilin bakalım ?

Hafta içi hergün daha alarm çalmadan işe gitmek için yataktan zıplayan ben c.tesi günü öğle 11 e kadar uyuyakaldım.

Ve sabah kalktığımda midemde bulanıyordu ? neden mi ?

Çünkü bi önceki gece Marco_pasa namıyla bildiğimiz Salih efendi ile taksime akıyoruz ve Mehmet ile buluşuyoruz..

Marco bize diyor ki gelin starbucks'a gidelim gidiyoruz.. yaz akşamı saat 22:00 sıraları.. sıcak çay kahve içecek değiliz soğuk bişey içelim diyoruz ve salih bizi şu çok güzel dediği bi karışımı içmeye ikna ediyor. hal ve tavırlarından daha önce 16-17 kere içmiş herhalde diye düşünüyoruz.. Muz süt çikolata buz karışımı ve üstünde bi nevi köpük gibi krema gibi bişey var.. pipetle içiyoruz.. içinde her ne varsa artık pipeti tıkıyor bi yerden sonra tıkanmış pipetten o sıvıyı içmek için olanca nefesinizle içinize çekiosunuz o şeyi.. ve bu sefer pipet açılınca o şey o hızla ağzınıza giriyor ve hızını hiç kesmeden eğer o an bi boş anınıza denk gelmişse burnunuzdan çıkabiliyor :D es kaza pipeti içinde o sıvı varken bardakdan biraz çıkartacak olursanız böle sümük kıvamında bişeylerin aktığını görüyorsunuz ve ıyy ben bunumu içiyorum yaa diyorsunuz.. ve asıl şu anda bu yazıyı yazarken kıllanıyorum :) starbucks in kendi ürünlerini tanittiği ana sayfasında bile bizim içtiğimiz o şeyden yok :S

işte böyle bi geceden sonra sabah oluyor ve siz aslan gibi kahvaltıyı kaçırıyorsunuz :) yetmiyor ertesi gün hala mideniz bulanıyor..

Ama müthiş keyifli zaman geçiriyorsunuz :) iki arkadaşınızlada ilk kez görüşüyorsunuz ve mükemmel bi muhabbet çeviriyorsunuz :) daha ne olsun.. Bide o kaymaklı sümük gibi şey yerine adam gibi bişey içseydük güzel olacağıdı :S

Aklımın Fikrimin Gizli Dehlizleri..

| 10 Temmuz 2007 Salı

Bu aralar ya ben aklımı zorluyorum.. Yada aklım beni zorluyor.. Bilmiyorum bunda sıcak havaların ve sıcağın sebep olduğu baş ağrılarının payı varmıdır. Bu sıcaklar aklımızın buzlarını eritti ve daha once hiç girmediğimiz kıvrımlara adımlar atar ve aklımızın farklı boyutlarınımı keşfeder olduk ama bir gerçek var ki bu aralar çok dalgalı ve deli fikirlerle boğuşuyorum.. somut sonuçları hiçbir zaman olmayacak yada ispat edilemeyecek ve belki sadece ütopik birer komplo teorisinden öteye gitmeyecekler.. ama her zaman düşünülmüş olarak bir yerlerde biriktirilecekler..

Dün , Yarın , Bugün nedir sizce ? Dün dediğimiz şey aslında dün değilse ? yada Dün oldu dediğimiz bir olay hiç olmamışsa fakat siz bir ilaçla yada herhangi bir faktör sayesinde aslında dün olmamıs olanı sanki olmus gibi sanıyorsanız ?

Ya Biz Şizofrensek.. olduğunu sandığımız şeyler sadece hayal dünyamızın çöplüğündeki birikintilerse..

Ya birgün hiç beklenmedik birşey olurda ve birden bire çok ünlü çok zengin ve herkesin gözü önünde çok popüler birisi olursak hayat ne gibi birşeye benzer ki.. Herşeyi satın alabilme gücü mücadele etmeden elde edebilme hissi sanki biraz dokunmaz mı ruhumuza ve geldiğimiz ortama..

1-2-3-4 ... diye gidiyor sayılar.. peki neden biz bir sayısına bir demişiz. neden bir sayısını iki diye isimlendirmemişiz ? yani bire bir dememizin sebebi nedir ? neden sayılar 2-1-3-4.. diye gitmez. neden bir dediğimiz sayıya biz iki yada beş dememişiz ?

yada değer dediğimiz şeyi atfeden nedir. Altın insanlar için değerlidir , elmas değerlidir ama tut ki elmastan sadece bir karbon eksik bağ oluşturan kömür değersizdir. Altının altın oldugunu elmasın elmas olduğunu ve değerli oldugunu kim neye göre belirlemiş.. Birisi çıkıp bu sarı parlak şeyin adı altın olsun ve bu çok değerli olsun mu demiş.. ve bu deli kuyuya taşı atarken arkasından 40 akıllı neden sadece baka kalmış ? .. Gümüşü altından daha değersiz yapan nedir. Mesela inek eti almaya gidersiniz 2 .çeşit inek eti vardır adam der abi şu 5 lira bu 10 lira neden dersiniz abi der bu ovada yetişen hayvan bu besi hayvanı.. her ikiside inektir her ikiside ettir ama fark vardır. Altınla gümüş için böyle bir ortak payda yoktur altın altındır. gümüş gümüştür. ama gümüşü daha degersiz yapan nedir. ikisinide olusturan altın elementleri olsa diyebiliriz ki birisinin altın elementleri az bag yapmiş saglam olmamiş degeri düşük olmus.ama birisi altın oburu gumus alakasıda yok ..

ve acaba bütün istanbuldaki her apartmanın her bahçenin her parkın her üst ve alt geçidin kısacası istanbul sınırlarında olan her merdivenin basamaklarını uc uca eklesek ne kadar uzunlukta olur ve kaç basamağı olur ki..

Daha önce istanbulda oturan insanların sahip oldukları koltukları uc uca eklediğimizde 3300 km civarında bir uzunluk yaptığını bulmuştuk..

Belki istanbulun merdivenlerini uc uca ekleyip aya çıkarız.. Peki dünya dönüyor.. Ay dönüyor ay ve dünya güneşin etrafında dönüyor.. bu kadar oynak zeminde uc uca eklediğimiz merdiveni nasıl aya denk getireceksek :)

----

Düşünmek ata binmek gibidir. Ya sizi istediğiniz yere götürür. Yada istediği yere götürür..

----

Şimdilik ne düşüncelerim beni bi yere götürüyorlar neden benim istediğim yere gidiyorlar.. biz tam ortada bir yerdeyiz. papazı fena bulduk .. ve kavgaya fena tutuştuk.. kazanan kim olursa o götürecek diğerini...

----

Kimbilir belkide içimde iki tane ben vardır.. kavga ettiğim belkide kendimdir. savurduğum salvolar ve yumruklar aslında kendimedir..

-----

Belkide yoktur ben var sanıyorumdur..

-----

soldan soldan geliyorlar canım.. Alışacağız..

Hey Gidi günler..

| 21 Haziran 2007 Perşembe

Daha dün çocuktuk.. Umarsızca koşuyorduk sokaklarda misketlerim gazoz kapaklarım Bisikletim sapanım vardı . ve ben umursamıyordum zamanı.. nasılsa çok tatlı geçiyordu.. ve nasılsa hepsi benimdi..

Oysa şimdi.. çok gerilerde kaldı yüzdüğümüz balık tuttuğumuz su yılanlarını koynumuzda gezdirdiğimiz çekirgeleri kurbağaların önüne atıp da iddiaya tutuştuğumuz günler..Teravihlerde cemaate namaz bozdurduğumuz çocukluk maceraları.. Rahmetli dedeyle her biri ayrı macera hatıralarımız.. Dün gibi hatırlarım daha her iki kardeşiminde doğduğu günü.. ve eminim babamda hatırlıyordur daha dün gibi benim doğduğum günü..

Hatırlıyorum o zamandan bugüne kalan ve hiç değişmeyen hep benimle olan.. tek şey hırsım.. Tek şey bazı şeyleri hiç kabullenemeyişim ve değiştirmek istemem.. ve pes etmeyi istesem de edemiyor olmam.. Çocukken ettiğimiz maçlar 10 da biterdi ve rakip takıp 10 olursa 15 e uzatmanın yolunu arardım..ve uzatırsamda 15 e varmanın yolunu arardım..onlardan önce . Ne yazıkki mücadelelerimiz artık o günlerdeki kadar çıkarsız ve tatlı değil..

ve bilmiyorum nedendir.Cehaletten mi yoksa kendimi bir şey sanmaktan mı ölümden hiç korkmadım.Hayatımın kendimi bildiğim ilk gününden itibaren bir gün ölecek olmam ve ölüm her an aklımdaydı ama nedendir hiç korkmadım.

İmam Rabbani (k.s) Kalplerin Keşfinde Hz.Musa'nın emaneti teslim edişinden bahseder. Diğer alemde Hz.Adem ile karşılaşırlar ve Hz.Adem ona sorar '' ya Musa ölüm nasıldı '' , Hz.Musa yanıt verir.. '' Canlı canlı derimin yüzülmesi ve kızgın bir tavada kızartılmak gibi korkunç bir acıydı '' .. ve o esnada ilahi bir nida duyulur.. '' Ya Musa oysa biz sana ölümü hafifletmiştik ''

Evet korkarım canlı canlı derimin yüzülmeyişinden ve kızartılmayışımdandır ki bana korku vermiyor. ya başa gelince ? ..

Şu kainatta herkese , sevdiklerime ve sevenlerime rağmen bazen kendimi tek başıma kalmış gibi hissediyorum.Bomboş uçsuz bucaksız boşlukta durmaksızın düşercesine ve acı çekercesine.. dayanaksız tutanaksız.. ne varsa sahip olduğunuz birden bire elinizden alınıverilipte yolun sonu gelmişcesine.. ve geri dönemeyişcesine.

Maalesef ki bu yol tek şeritli.. ve bu bize defalarca gösterildi kainatta.. Memeden çıkan sütün geri dönemeyişiyle.. Belkide tohumdan çıkan ağacın bir daha asla o tohuma giremeyişi ile.. Kırılıp un ufak olan bir camın her zerresini yerli yerine koyup da birleştirilememesi gibi..

saat 02:45 te geldim eve.. Şimdi saat 04:40 tam bir saat ellibeş dakikadır bu kadar yazabildim. Defalarca yazıp yazıp sildiklerimizi saymadığımız takdirde..

Ve bana bütün bunları düşündüren.. Yine bir yolun başında oluşum.. Sonu nerede bilemiyorum.. Ama yolun başı 25 haziran 2oo7 P.tesi'de gözüküyor..ve düşünüyorum.. bu güne kadar ki tüm yolculuğumu anne karnından bebekliğe.. bebekken çocukluğa ve şimdi çocukluktan gençliğe.. yarın gençlikten ihtiyarlığa ve sonra kabre.. ve oradan yeni bir dirilişe.. hiç anlamadan geçmişiz yolun yarısını.. ve sanki geride kalan günlerde pişman olduklarımla mutlu olduklarım dengede gibi.. anlamadım bu nasıl bir denge..

ve aklıma geldi.. Rubai'den bir söz.

''bir nokta kadarız küçük. ve bir mum ışığı gibi geçici
Bu gün var belki az sonra yok..
Uzanmış yatıyoruz sonsuzluğun ortasında..
yinede sarılmışız sımsıkı , sonsuzluğa..''

ilk okuduğumda etkileyen beni şiirselliği ve içinde geçen kelimelerin cazibesiydi..Şimdi ise derin ve düşündüren sarsan manası..

O zaman çarpıcı gelen şiirselliğiydi..Şimdi ise vuruyor sağdan soldan gerçekliliği..

Gün doğacak birazdan.. Altı üstü bir yolculuk ne kadarda şey düşündürdü bana.. ve aklıma geldi bundan birkaç yıl önce yine şiirselliği ve ritimi hoşuma gittiği için dinlediğim ama şimdi manası derinden vuran o şarkı..

Şükriye Tutkun ~ Güzel Günler

Dalgındım dağlar gibi
Türkülüydüm çınar çınar
Ne kızarıp giden Sarı
Ne kızarıp gelen yeşil

Dikilmiş dikmenimde hoşçakal köprüsü
Tamda mendil sallıyordum Güzel Günlere..

Güzel Günler Güzel Günler Güzel günler
hey güzel günler..
Gözlerimde gidenimiş güzel günler

Güzel günler güzel günler
hey güzel günler
Ellerimde gelenimiş hey güzel günler

Balık Attım Olta tuttum
Yaşadım gençliğimi
Masal oldu çocukluğum
Gençliğim bahar seli

ve bir akşam birden bire
Bir bulvar otelinde
ince bir dal değdi alnıma
koptu sazımın teli..

Güzel günler..Güzel günler..
Hey güzel günler..

Hoşçakal Eskişehir'im.. içimin Başkenti..
Hoşçakalın Güzel günlerim..
Kentim günlerime , Günlerim kentime emanet..

ve yine bir macera.. yeni bir macera.. Geliyorum istanbul..

Hüznümü ve efkarımı bırakıyorum Eskişehirimde..

Yeni bir hırsla.. ve tüm azmimle.. Kararlılık ve tüm cesaretimi kuşanmışlığımla geliyorum..


Haydi Yiğitsen Uslandır beni.. !!

BeşiktAŞK'lı Doğmak..

| 18 Haziran 2007 Pazartesi

Hiç unutmam.. ilk sokak arası maçıma çıktığım zaman zahir 4 yaşındaydım ve adam eksiği söz konusu olduğu için kaleci olmak sıfatı ile şereflenmiştim. Ancak benim maç yapmaktan tek anladığım o zamanlarda gelişine topa vurmaktan başka birşey olmadığı için kaleye gelen her top gol olarak savuşturuluyordu :) Bunu gören takımın büyük çocukları beni Yedek kulübesi olarak nitelendirdiğimiz kaldırımla tanıştırmışlar ve top gelirse vur gelmezse karışma diyerek de bir güzel kafaya almışlardı.. Akşam eve giderken sanki çok büyük bir iş yapmanın tadı vardı damağımda hatırladığım kadarıyla.. evet ilk maçımda gol denilen o kavramla tanışmak böyle olmuştu benim için zahir bir kaç zaman iki taşın arasından geçen herşeyin gol olarak isimlendirildiğini zannetmiştim.. Gol her erkek evladının mutluluk nidasıydı.. Zira sadece topun iki taşın arasından geçiyor olmasıydı sizi mutlu eden..

Futbolla tanışıklığımızdan 1 sene sonra 5 yaşlarındayken takımlar diye bir kavramın olduğunu ve bir takımın tutulduğunu öğrenmiştim. Ama bizim zamanımızda en baba zamandı.. Şeytan Rıdvan efsanesi Metin Ali Feyyaz Fırtınası Tanju ekolü.. her takımın bir önde gideni ve taraftarları coşturanı vardı o zamanlarda.. Bilmiyorum hangi gaflettendir ( Allah bizi affetsin ) o zamanlar herhalde annemin (sadece renklerinden dolayı) fenerbahçeliyiz dediğini biliyorum yani takım tutmak fenerli olmak ruhu falan değil mevzu .. Eğer Beşiktaşın renkleri sarı lacivert olsa Beşiktaşı tutardı eminim :) Anneminki sadece biraz böle renkli olsun fln takıntısıydı.. Babamında o zamanlarda gazetelerin verdiği her takımın süslerinden fenerlileri aldığını bilirim. Ayakkabılarımı bağlarken çift düğmük atardı ve Şeytan Rıdvan gibi vur toplara fln diye gazlardı.. Hangi akla hizmet hayatında futbol oynamamış futbolu hiç sevmeyen ve bilmeyen babam beni fenerli yapmaya çalışıyordu aklım daha almaz..

Neyse ki bu Gaflet neyse ki bu aldanmışlık ve bu şaşkınlık uzun sürmedi.. 1 sene kadar beni Fenerli yapmaya çalıştıkları halde nedense hiç bilmem o takıma bir türlü ısınamamıştım. içte ve dışta dahili ve harici bedhahtlarım olmuştu ve beni bi tufaya getirip fenerli yapmak için oldukça uğraşmışlardı hemen hemen 1 , 1.5 sene kadar.. Ama olmamıştı.. Maçların öğleden sonra saat 14:00 da başladığı ve TRT den naklen yayınladığı zamanlardı.. Annem ve ben bir tanıdığın evinde misafirdik ve Evin benden büyük çocukları ile maç izleyecektik.. Tek fenerliyim diyende bendim aralarında(çocukluk işte) neyse maç başlamıştı ve Beşiktaş ilk yarı 3 tane ikinci yarı 2 tane çakmış maçı 5-0 almıştı.. o maçta Fener yarı sahayı bile geçememişti.. İşte o gün içimde oluşturulmak istenen fener tabusunu yıktığım kırdığım gündü. işte beklediğim ve ilk tanıştığım gün sanki nice zamandır gelmesini beklediğim şeyin gelişi ve bizim kavuşmamız gibi bir histi Beşiktaşlı olmak.. Yıllar sonra düşündükçe anlamıştım.. Meğer ben cidden taaa doğuştan BeşiktAŞK'lıymışım.. haberimde olmasa doğduğum gün içime konulmuş sevgisi.. Bilmiyorum doğumdan sonra Doktor kulağımamı fısıldadı yoksa tamamen bizimkisi bir gönül meselesimiydi bilmiyorum ama o akşam eve döndüğümüzde bütün ahali uğraştığı halde beni Beşiktaşklılıktan döndürememişti.. Baba tarafı ağırlıklı galatasaray anne tarafında bi Dayım beşiktaşlı geri kalan karma.. olmasına rağmen bugün her iki tarafta da Beşiktaşlılar fazladır. Çünkü bu sülalede Yürekten bir Beşiktaşklı var ve bu aşkı gören koşa koşa gelir.. :)

Çocukluğumdan BeşiktAŞKlı hatıralar..

Hayatımı ikiye ayıracak olursak B.Ö ve B.S diye ayırabiliriz. Allah'tan Beşiktaş'tan Önce diyebileceğimiz karanlık çağ çok kısa sürmüştü benim miladım hayatımın aydınlanması ve rönensansı beni çok erken yaşta daha 6 yaşımda bulmuş ve içimdeki kartal kanat çırpmaya başlamıştı.. ve benim hali hazırda malumunuzdur ki her BeşiktAŞK'lı hatıram B.S'dır..

BeşiktAŞK'tan sonra yanılmıyorsam 1. yılın yaz dönemiydi.. Sokakta arkadaşlar top oynuyor.. ve tabi ki artık gol kurtarmayı bilmiyor olsam da gol atmayı çok iyi becerdiğim için takımın değişmezlerinden birisi olmuştum.Maça gidiyorum.. Tam avludan çıktım sokağa koşacağım elma ağacının altında oturmuş olan Rahmetli dedem bağırdı ismail ! diye.. Eyvah dedim yakalandık.. Getir şu kuran dilinide okutayım dedi.Sıkıysa bi hayır de karşı çık ne mümkün dede ne diosa o ! Heleki topa gidicem sonra okurum fln de valla arkadan ısı güdümlü bastonunu fırlattığı gibi 12 den vurur . Nasıl yapardı bilmiyorum ama kaçarken yolda 10 kere parande atsanda kurtuluşun olmaz o baston seni vururdu.. :) Gittim eve isteksiz isteksiz aldım Kuran dilini geldim dedemin önüne oturdum.. Elif , Be , te , se.. Elif-Ba dan başladık okumaya dedem bi memnuniyetsizlik var yüzünün şeklinden belli zaten çok geçmedi ki rahmetlide gürledi.. Yeter dedi 4 senedir hep elif ba hep elif ba hiç dedi ilerlemiyorsun hep yerinde sayıyorsun.. Geç öbür sayfayı oku dedi :) Halbuki orayı da 4 senedir okuyordum :D neyse ben başladım Dereke , Derece , Verede , Vezene , Vereda.. sayfanın başları artık ezberimizde olduğu için ben seriiye taktım gidiyorum.. Sayfanın sonuna doğru tökezlemeye başladım oraları ezberleyemediğimden tabir caizse yamuldum biraz.. Neyseki baktım dedem kafasını elma ağacının gövdesine yaslamış arkasına da yaslanmış.. ne bileyim abi adam Elif-Ba yı ezbere biliyormuş.. bende uyuyor sandım zorlandığım yerde başladım Kafamdan Beşiktaşın ilk 11 ini saymaya.. Aumann , Recep , Ulvi , Ali , Rıza , Metin , Feyyaz.. derken tam Feyyaz'dan sonra dedem bi tokat çıkarttı solaklamadan elinin tersiyle.. aha orda benim jeton düştü .. Elif-Ba yı Rahmetlinin kucağına atıpta kaçıvermiştim.. Arkadan bağırıyor tabi gel lan buraya.. sıpaa fln ama dururmu iso sokakta maç var :) Arkadan baston geldi ama bu sefer tutturamadı iyi kaçmışım ki baston arkada kaldı :) bide dönüp tutturamadın kiii diye rahmetliyle kafa yapıyorum.. çocuk aklım işte akşama kadar bol bol oynadım evin yoluna bile bakmıyorum.. Neyse akşam eve girerken avluda karşılaştık.. Ters ters baktı.. Tüüü Rezil utanmaz arlanmaz yazık sana.. :) bana topçuları sayıyor birde utanmadan .. Ben tabi vaaaooow dede onların topçu olduğunu sen nerden biliyon ? sendemi izliyon maçları demek gafletinde bulunduğum anda rahmetli çıldırmıştı.. eve zor kaçtım :) 2 hafta yakınında bulunmadım :) Nolur nolmaz..

Arkası bir daha ki yazıda..

İlkokulda alayı febe'li olan 5-B sınıfını nasıl dövdük ?
Kurban bayramında köye gittiğimizda 9 yaşında bütün köyü nasıl bezdirdim ?
12 yaşında istanbula Gs-BJK maçına nasıl kaçılır ?
Vize sınavımı BJK-Lazio maçına inönü'ye gitmekmi ?

---

Hep söylüyorlar.. Birgün herkez Fenerli olacakmış.. Evet doğrudur Çünkü Bülent ersoyda sonradan olma.. Sonradan Beşiktaşlı olunmaz..Çünkü Beşiktaşlılık doğuştan gelir.. İlahi bir ikramdır.. BeşiktAŞKlı olunmaz , BeşiktAŞKlı doğulur..

Yunanın anladığı , içimizdekilerin Anlamadığı

| 14 Haziran 2007 Perşembe

Hep dediğimiz bir şey var o eski camlar artık dibinde Paşabahçe yazan bardak oldu. ABD ile köprüleri 1 mart tezkeresi ile atmış bulunmaktayız.Zira Eğer o teskere geçmiş olsa ABD Iraka kuzeyden güneyden girecek işi kolaylayacaktı.Ve Kuzeyde Bağdata giden yoldaki o küçük tepecik kandil dağıda düpedüz edilecek yol açılacaktı. Ancak Türkiye Komşuluk hakkına binaen , Ayrıca yurttaşlarının Amerika ya olan o büyük nefreti ile ve sağduyusu ile Tezkereye No dedi ! İşte bunun için sıradaki parça tüm amerikan yönetimine gelsin . Rahmetli Esmeray'dan Gel teskere gel teskere bitsin bu çile.. diye onlar şarkıyı dinlerken biz konuya devam ediyoruz. Tezkere çıkmadı ABD mutlak bir zaferden oldu çünkü sadece güneyden ve tek cepheden girmiş olmasının bedelini hala ödüyor. Buna nasıl kanaat getirdiğimi soracak olursanız .Irak Cumhuriyet muhafızları ve şiiler kuzeye sarktılar.. Ve milis çatışmaları başlattılar hala devam ediyorlar. ABD akvaryumdaki köpekbalığı diyebiliriz ama piranha sürüsünün arasındaki Köpekbalığının dişleri ve gücü ne kadar fazla olursa olsun sadece iskeleti ile ayrılabilir o akvaryumdan.. işte bunun için Sam amcanın mutlak bir zaferi kaybetmesinin , ve milyar dolarları bulan savaş zayiatının verdiği asker zayiatının aslında mimarı bir bakıma Türkiyedir. Çünkü Türkiye kuzeyden girmeye evet deseydi Sam amca rahat bir soluk alacak ve ırakı iki yakadan kıstırıp boğmak istediğini boğacak boğmak istemediklerine de hayat hakkı tanıyacaktı. Kuzey Cephesini Türkiye unut ! dediği gün aslında amerikanında mağlubiyete merhaba dediği gündü. Çünkü bu iş sadece güney cephesi ile olmazdı. Kuveytten körfezden kalkan savaş uçaklarının Bağdata gelişi bir dert gidişi bir dert . uzak mesafeler ve marifeti yürekte bilekte değil teknolojide arayan amerikan johnyleri teknoloji ile değil yürekle galibiyet alınabileceğini çok geç öğrendiler.

Bu açıdan bakıldığında amerika açıktan söylemese de Amerikanın ırakta bugün bulunduğu durumun mimarı Türkiyedir. ve Amerika bunu asla kabullenememiş sindirememiştir. Kendisi ile beraber kendisine ait olmayan bir savaşa girmeyi reddeden Türkiye'nin başına çorap örme organizasyonunu da PKK ile gerçeklemektedir..

PKK ile Türkiye'ye saldırmak , Türkiyeyi bir nevi bu batağa çekmek istemek Sam amca için önemlidir zira kendisi o çöplükten çekilirken arkada bir temizlikçi yada kendisinin pisliğini temizleyecek bir Müttefik(!) görmek istemektedir. Bunu diplomasi yoluyla asla dile getiremezler zira bu çalkantılı günlerde iç meseleler yüzünden kimse ne bush'un nede onun moron balığı suratlı yardımcısı Condelezza'nın bu teklifini umursamaz salla geç 6. yola der bitirir konuyu ve diplomatik yollar tıkanır kalır.Bunun için bu kanalı denemeye bile lüzüm görmeyen amerika olayı şiddetle çözmek istemektedir ve bunun içinde milletin bam teline basma damarını kudurtma meramındalar.Zira çok iyi biliyorlar ki Ülkeyi Beyaz türkler yönetmek istese de tabandaki Siyah Türkler savaştan kaçmayacak ve bunun baskısını yapacaklardır buda beyaz türkleri savaş kararı almaya itecektir. plan bu siyah türklerin duygularına hitap etmenin yoluda amerikanın bir türlü anlayamadığı anlayabilmek için onlarca Türklerin kan örneklerinde gen arayıp bulup açığa çıkartmak istediği Şehitlik kavramıdır.Şehitliğin ne olduğunu bilmemelerine rağmen bu ülkede şehitliğin ne olduğunu herkesin bildiğini iyi bilen amerika Türkiyeyi o pisliğe çekmek için bu kutsal makamı kullanmak istemiştir. İşte günümüzün operasyon düzenlensin meramı da bu sebeptendir. ABD toplantılarda basın toplantılarında şurda burda Irakın toprak bütünlüğü şu bu deyip bunu istemez gözükmekte olsa da aslında köpeğin kemiği istediği gibi keşke Kuzeyden Iraka girseler diye arka planda kıvranmaktadır. Olay tamamen ters psikoloji mantığı.. Yani bakkalın önünden geçerken küçük çocuğun babasına '' benim canım çikolata istemiyo ki bana çikolata alma baba ben istemiom ki '' diyerek babasının aklına çikolatayı sokabilme isteği neyse amerikanın bugun söylediği o Irakın toprak bütünlüğü muhabbetide tamamen Türkiyenin aklına operasyon fikri sokabilmek istemesindendir.

Türkiye bu tuzağa içteki ulusalcı / ülkücü ortaklığında düzenlenen yaygara ve kışkırtmalara rağmen bizzat aldırmamıştır. İşte bunun için bölgeye özel kuvvetler sevk edilmeye başlamıştır. ve PKK tutuşmuş ateşkes ilanı fln gibi kendince bu süreçten yırtma yolunu seçmeye çalışmıştır. Bu akıllı hamle ne abd tarafından ne barzani pkk talabani üçgeni tarafından beklenmiyordu.Bu hamle ile alayı köşeye sıkışmış ve diplomasi bunun çözümü silah değil barış vs gibi söylemlerle ortam yumuşatma yoluna gitmiştir.ama bu dk dan sonra Türkiye bunu yemeyecektir. Özel kuvvetlerin önemini ise şu şekilde ifade edeyim. PKK nın sığınak ve depo olarak kullandığı bir mağaranın duvarında kürtçe yazı kendisinden sonra oraya gelecek olan teröristleri bi nevi uyarmak için önceki teröristlerce yazılmış. Yazı şöyle..

Karşında asker varsa bekle büyük bir gürültü devam eder çünkü şarjörü bitirene kadar sıkacaktır.Bitirince git sen kafasına sık.

Karşında komando varsa ses duymazsın ve yanındakilerin tek tek düştüğünü görürsün hemen kaç.

Karşında Bordo Bereli varsa artık senin için çok geç bildiğin dua varsa oku , Çünkü sen daha nefes alamadan ya mermiyi yiyeceksin yada o kafana silahı dayayacaktır.

Türkiyenin oraya göndereceği 1000 tane özel kuvvetler askeri , Orada atmosferi alt üst eder . Zira geçmişte kandile PKK nin merkezine sızıp adam çıkarttıklarını ve PKK lıların bunu ancak sabah farkettiğini biliyoruz. ve Hatta geçtiğimiz sonbaharda Barzaninin yeğeni sözde başbakan Neçirvan Barzaniyi alıp 3 gün sorguladılar ve başına çuval giydirip postaladılar amerika koruyor olmasına rağmen ruhları bile duymadı.Neçirvanın Türkler tarafından alındığını Neçirvan geri geldiğinde başındaki Çuvalın üzerindeki '' Made in Türkiye '' yazısından anlamışlardı.Ki yine bilinen bir örnek ki Kardak krizini bilmeyen yoktur. Yunanlı komandolar çıktı bayrak dikti ve bayrağın 4 tarafında 24 saat nöbet tuttular. Ancak sabah baktıklarına Bayrak Türk bayrağı olarak değişmiş ve başında da 4 Türk vardı.. Bunu bilen PKK ateşi kesmeyi elbette kendi korkusundan gerekli gördü.

Gelelim başlığa.. Elin yunanlısının anladığı neydi.. Yunanın anladığı şu Türkiye Artık ABD nin güdümünde ve onun silah arkadaşı değil sadece Stratejik Müttefiki.Oda dostlar alışverişte görsün hesabı..Bununla alakalı Ensonhaber.com sitesinde geçen haberin bir kısmını alıntılıyorum.

http://www.ensonhaber.com/news_detail.php?id=57592

haberin tamamı üstteki Linkten incelenebilir , Biz sadece son kısmını alıntılıyoruz oda aşağıda..

TÜRKİYE ARTIK SADIK BİR MÜTTEFİK DEĞİL

Her halükarda, bugüne dek Türkiye ile ilgili edindiğimiz, "Amerikalıların
itiraz etmeyen jandarması ve sevgili çocuğu" olduğu imajı ile aynı zamanda Amerika'nın "yenilmeyen süper güç" imajı artık "öldü".

Bugüne kadar bildiğimiz dünya yok artık. Amerika sonrası dünya döneminde yaşamaya başladık bu içinde bulunduğumuz bölgeyi de etkileyecek. Bu güne dek tanıdığımız dünyanın artık sonunu yaşıyoruz bu da, Türkiye'nin nasıl olsa kritik önemde rol oynayacağı farklı bir jeopolitik dinamizm demektir.

ENSONHABER.COM/ÖZEL HABER

Anlamayan arkadaşlar için Jeopolitik dinamizm , bölgede önemi büyük ve bölge kararlarını etkileyebilecek kadar güçlü bir ülke demek..


Örnek mi lazım ?

Bknz : Kıbrısta Rum kesimi Amerikayıda yanına alarak Akdenizde petrol aramak için ihale açıp akdenize kıyısı olan italya yunanistan gibi ülkelerde dahil olmak üzere 8 ülkeden teklif istedi. Ankaranın Rum kesimine ve diğer ülkelere tek bir telefonu yetti.Rumlar ısrar edecek oldular Akdenizde donanmanın bir kez tur atması Rum kesimin sesini soluğunu kesti.. Bu davranış karşısında rumları ikiz kardeşleri olan yunanlılar bile ezeli rakipleri ve düşmanları olan Türklere rağmen savunamabilme cesaretini gösteremedi..

Zira kim nederse desin bir gerçek var ki Küçük karlofça anlaşmasından beri Uyuyan DEV artık uyanıyor. İşte bu bütün vaveyla ve gürültü patırtı panik ve saldırı bunun için.. Güçlü Türkiye istemeyenler içten ve dıştan bastıracaklar. Gençliğe hitabedeki dahili ve harici bedhahtlarınız olacak sözü aynen hayat bulmuştur. Ancak hepsinin şah damarı kesilip hayatı sona erecektir.Türk milleti atalarının tarih boyunca üstlendiği vazifeyi yakında tekrar omuzlayacaktır..

Şehit Kanından nemalanmak derdi.

| 13 Haziran 2007 Çarşamba

Beyaz Türklerin aksine bu ülkenin insanı çoğunluk itibari ile inançlara saygılı ve hoşgörülüdür.Yüzyıllardır devam ede gelen ahlak ve görgü kurallarını hassasiyetle devam ettirir bu millet. Ancak son zamanlarda özellikle son 1-2 aydır gelen Şehitlerimizin cenazelerinde Cami avluları cenaze namazları miting alanına çevriliyor anlaşılıyor ki birileri şehitlerin kanı üzerinden nemalanmak kar elde etmek yada başkasını bozmak karalamak istiyor.

Normaldir.. Ülkenin iyiye gidişi ile bunu sindiremeyen hem sağdan hem soldan öldürseniz amaç birliği etmeyecek güçler bir çırpıda birlik oldu . 80 lerde birbirlerini öldürme yarışına giren (m)i(h)a(p)a ve (c)u(h)a(p)a nasıl olduysa bir amaç bir emel için bir araya geliverdiler cumhuriyet yürüyüşlerinde mitinglerde. Ülke satılıyor yabancıya toprak satışı var kuşadası manavgat hatay elden gitti diyen cuhape gayet iyi biliyor ki 1939 da iktidarda olan dedelerinin sattığı topraklardan sonra bir metre toprak satışı bile olmamıştır.Milli Şef Savaş kaçağı ve iktidardan inerken bu halk dönektir nankördür diyen büyük cumhuriyet(!) ve Halk(!) insanı ismet inönü ne kadarını sattıysa bu toprakların işte en fazla o kadarı satılmıştır.

Bu ittifak bir zamanlar Çanakkale kapılarına dayanan ingiliz fransız ve birde italyan diye bildiğimiz o fıkra kahramanlarının dedelerinden daha nankördür daha alçaktır. Onların amacı bu ülkeye sahip olmaktı ve bunu açık açık gerçekleştirme derdindeydiler. ancak bugün ki ittifak insanların değerlerini ve sevdiği saydığı önem verdiği ne varsa onu kullanarak Halktan görünmek halkın parçası gibi algılanmak istemektedir ancak bunu tam manası ile becerememekte ve rusya da rus taklidi yapan zenci CIA ajanı gibi fazlasıyla sırıtmaktadırlar.Bu ülkenin nüfus sisteminde kayıtları bulunması onları bu halkın parçası ve kendisi yapmaz.

Bu kanıya varmak hiçte zor olmasa gerek..Zira bellidir ki Ülkücü takımı Allah iman bayrak millet vatan beşlemesi üzerinden siyaset yaparken alınlarını yere koyarak ağızlarından düşürmedikleri o Allaha secde etmek hiç akıllarına gelmemektedir. İş o noktadadır ki Camii edebinden de yoksun olan bu tayfa Camilerde ezanlar dinmez vatan bölünmez tezahüratları ile şehit uğurlamayı vazife saymaktadırlar kendilerine. Oysa yüzyıllardır ola gelen camiinin adabına uygun hareket ederek değerlere sahip çıkarak tevazu ve sükunet ile vazifeyi ifa etmektir. Hal öyle ki bu camia götürülen şehitleri kendilerinden saymakta ve şehidi defnetmeye götüren askerlerin ve cemaatin önünü keserek cenazeyi cok benimsiyoruz ayakları ile bırakın biz defnedelim hesabına girmekte ve amanda aman ne kadarda hayırlı çocuklarmış ne kadar vefakarmış ne kadarda vatansevermiş dedirtmek ve oyları gaftilemek derdindeler..

Bir diğer ulusalcı takımı ise o noktadadır ki dışarıda bir yerde sorsanız kıble ne taraftır diye size yobaz derler gerici derler. Bırakın dışarıda sormayı cami avlusunda sorsanız dahi kıbleyi bulmak için 10 kere dolanır camiinin etrafında ve yinede bulamaz.İşte bu camia nadirende olsa camiye girmektedir ancak ibadet ve vazife için değil bu şehit cenazelerinde poster açmak birilerini yuhalamak karalamak kendilerini haklı çıkarmaya çalışmak için . Allah biliyor ki hiçbir şehidin bir akrabası da o kişileri tanır mı bilir mi bilmiyorum.Bu kişilerin o törenlere abdestli katılmadığından eminim zira onlar çağdaş ve modern dünyada abdestin ne olduğunu sorsanız '' Arabistan geleneği '' diyerek küçümseyeceklerdir. Bu kanıya nereden vardığımı soracak olursanız ''aynası iştir kişinin lafa bakılmaz '' .. Çocuklara namaz değil bale öğretin diyen , Türbanlılara kapalılara eski zamanların genelevlerindeki adetleri devam ettiriyorlar diyen , Senfoni orkestrasının şefinin adı Muhammet olduğu için onu küçümseyen bir liderin zihniyetinde giden tebaasıda ondan farklı olmasa gerek..

işte bütün bunlar şunun için .. AKP Siyah türklerin oyları ile geldi baktılar ki beyaz türkler kendi çabaları ile birşeyler yapamıyorlar AKP yi tabanından yıkmak istiyorlar ve AKP nin tabanını en kolay şehit kanı üzerinden fethetmeyi planlamakta ve yönetim uyuma sabrımızı taşırma fevkinde tezahüratlarla tabanı ve tavanı ters düşürmek aradaki irtibatı ve itibarı zedelemek derdindeler ama olmayacak..

Demirel , Tansu bacı , Gidişattan pekte mesut olmayan Yılmaz zamanında bir ayda yüzlerce şehit verilirken nedense bu ulusalcı , ülkücü takımı hiç ses etmemekteydiler. Bu gün şehit olanlar şehitti de o yıllarda şehit olanlar amerikan askerimiydi sustunuz bugün yaptıklarınızı o zaman yapmadınız ?

Ülke Amerikanın güdümünde diyenlere dipnot : 1 Mart teskeresi ile amerika ile köprüler atılmıştır.Amerikada buna binaen terörü beslemektedir. Amaç kendi battığı pisliğe Türkiye'yide çekmek ve kendisi çekilirken arkada ölecek ve bu pisliği temizleyecek birilerini bırakma merakı ve bu durumdan kar ederek çıkma isteğidir. Eğer ülke ABD güdümünde olsaydı o tezkere geçerdi , ABD ırağa kuzeyden Türkiyeyi kullanarak girerdi ve bugün ulusalcı takımı , Vatan satılıyor edebiyatı yerine milli duyguları okşamak yerine ekonomi gidiyor Abd her istediğini yaptırıyor edebiyatı yapardı.

Biz Beyaztürklerin ABD tabanlı ve onların birebir müttefiki olduğunu onların Kültüründen geldiğini biliyoruz.Sabetay ve mason kökenli Beyaz Türkler Osmanlının son zamanı ve Yeni Türk devletinin ilk zamanlarında kadrolaşmış ve belli başlı noktaları zaptetmişlerdi işte bugünkü feveran bugünkü feryat figan bunun içindir zira ellerinde kalan 3 yeri de koruma derdindendir. Amaç ne şehitlere üzülmek nede vatanın birliğini bütünlüğünü istemek değildir.Amaç yerlerini korumak sağlamlaştırmak ve Küçük Amerika eyaletini kurmak bu eyaletin başında sam amcanın köpeği olmaktır.

İş ciddiye binince bu planları birileri bozmaya başlayınca sağdan soldan liberali komünisti faşisti asıl yüzünü gösterip maskelerini indirmiş ve kimin tarafında olduğunu aslında belli etmiştir.

Aldanmayın bu meydanlarda toplanmaları , amerika defol çığlıkları avrupa birliğine hayır feryatları tamamen sahte.. Aslında hayır dedikleri ve istemedikleri ne varsa istemektedirler. Buna en güzel örneği görmek istiyorsanız biraz hafızanızı zorlayın yeterli.. ÇYDD , ADD bundan 5-10 yıl önce Atatürkün gösterdiği muasır medeniyetin yolu AB den geçer derken bugün karşılar. O ileri görüşlülüğü ile Atatürk yanılmadığına göre ? yanılan ADD mi ? Çağdaş yaşamı desteklemekten bahseden Zebanileri bile görünümü ile korkutan içindeki pislik yüzüne sirayet etmiş olan ve Batı müziği dinleyelim deyip birebir batının her şeyini yapan ama mitinglerde AB ye hayır diyen Türkan saylan ne kadar tutarlıdır merak ediyorum ?..

Eczümle .. Halka yalakalık için özlerini gizlemekte ve Halkın milliyet vatan iman ilişkisi ile irtibatlı duygularını okşayarak aslında Halkın istemediği kendi istediklerini , kendileri de istemiyormuş gibi göstererek Halkın üzerinden Halkı tufaya getirip yapma derdindeler..

Hele ki ; Mitinglerde ne dediği bile anlaşılmayan Sesinde ve görünümünden Kin akan nefret kusan Eliyle bozkurt sembolü yaparken sanki Nah nah çekiyormuş gibi gayri ciddi elini kolunu sallayan göstermelik milliyetçi(!) liderlere hiç kanacak değiliz. Her konuşmasında hesap sormaktan bilmem ne yapmaktan bahsedipte yeni yetme mahalle dayısı efelenmeleri ile Halkın damarına giderim oy kaparım edebiyatı canım dedeniz Morrison Süleyman ile tarih oldu..

Zira son sözüm Kafkasların onurlu ve mert Lideri Şeyh Şamildendir.

'' Dizlerim üzerinde yaşayacağıma , Ayaklarım üstünde Ölmeyi Tercih ederim ''

Eğer Ülkeyi Bu kadar Şerefsizin namertçe işbirliği ile bu kadar namussuzluk ve kurtaracaksa..

Ben Namuslu ve şereflilerin ülkeyi batırmalarını tercih ederim..

Hiç olmazsa inandığım savunduğum ve hak ettiğim bi ölüm olur. Namussuzların himayesi ve yönetimi altında yaşamaktan iyidir evladır.

2002 den 2007 ye Makro Ekonomi

| 11 Haziran 2007 Pazartesi

2002 yılında görevde olan koalisyon hükümeti ile şu an görevde olan hükümetin icraatlarını kıyas etmeye lüzum görmüyorum ben sadece şu anki hükümetin verilerini incelemeye gerek duyuyorum. onuda sizinle paylaşiyorum.

Dış Borçlar ve Doş borç yönetimi :

Dış borçları 2 başlığa ayıracak olursak Hazine garantili olanlar , ve hazine garantisi verilmeyenler şeklinde ayırabiliriz. Hazine garantisi verilenler devlet sektörüne ait olan borçları ifade eder , Özel bir anlaşma ile büyük bir Tröst yada bir holdingde dış borcuna karşılık hazineden güvence alabilir yada teminat mektubu ile dış borç aldığı kuruma kendilerinin güvenilir bir holding olduğunu hazineden alınan bu teminat mektubu ile bildirerek bir nevi prestij sağlar.

http://www.hazine.gov.tr/stat/HazGarBorclu(1).htm

yukarıdaki linki tıkladığımız zaman Hazine garantili olan dış borç grafiğini görüyoruz.

Burada dikkatimizi çeken iki şey var. Öncelikle kamu kuruluşları dışındaki özel şirketlerin hazine teminatları çok az seviyede , Şirketlerin 532 bin $ gibi bir miktarına hazine garanti vermiş. Bu şunu göstermektedir ;

Ekonominiz iyiye gittiği için ekonomik refahınız ve eliniz güçlendiği için siz kendi firmalarınızın uluslararası münasebetlerinde onların arkasında durma ve onlara destek verme uluslararası arenada onların kefili olma gücünü elde etmişsiniz demektir. Yukarıdaki linkte baktığımız zaman 2004 yılına kadar şirketlere hiçbir şekilde kefil olunamamıştır bunun sebebi ise ekonominizin o düzeyde olmayışıdır.

Olaya kamu kurumları penceresinden baktığımızda ise Hazine Garantili dış borcun 1996 yılında 7.072 milyon $ olduğunu görüyoruz 2006 yılına geldiğimizde bunun 2.230 milyon $ a indiğine tanık oluyoruz. Demek ki hazine destekli kamu borçları yıllar içerisinde azaltılmış durumda.

Şimdi dış borçlarda hazine destekli olmayanları ele alalım.

http://www.hazine.gov.tr/stat/ti87.htm

Yukarıdaki linkte ise dış borç genel stok çizelgesini görüyoruz. bunun yorumlanması ise şu şekilde olacaktır. Devletin 2006 yılı sonu itibari ile 69 milyon $ toplam dış borcu vardır.206 milyon $ dış borcun geri kalanı devletin borcu değildir. Özel kurumların veya devlete bağlı özerk kurumların borçlarıdır. 121 milyon $ civarında özel holdinglerin borçları söz konusudur. Bu borç doğal olarak hükümetin insiyatifi değildir. Yani KOÇ SABANCI gibi büyük firmaların borçları da hazine çizelgelerinde izleniyor olması hasebiyle bu borçlar devletin borçları demek doğru olmayacaktır.Sonuçta özel kuruluşlar kendi borçlarını kendileri ödeyeceklerdir. Eğer ekonomik istikrar iyi olmamış olsa zaten bu özel holding yada kurumların önlerini göremedikleri ortamda uzun vadeli borç alma riskine girecekleri hiç akıl karı bir iş olmadığı malumunuzdur. Koç sabancı statüsündeki büyük firmalarında sizinde bildiğiniz üzere kumar oynamak gibi bi lüksleri yoktur. Eğer gelir sağlam değilse zemin kaygan ve riskli ise bu tür firmalar o riski almazlar.

2002 yılına baktığınızda bu özel sektörün dış borcu 44 milyon $ civarındaydı , bu şu şekilde yorumlanabilir. O dönemde ekonomik krizin söz konusu olması , siyasi istikrarsızlık gibi sebeplerden dolayı ekonomik olarak ekonomiye yön verebilecek kabiliyeti olan ve kendi kasasında kendi borcunu rahat ödeyebilecek olan firmalar dış borçlanmaya gitmiş geri kalanlar o riski alamamışlardır. Ancak ekonomik istikrarın gelmesi ve siyasi iradeninde istikrarlı olması neticesinde 2003 ten itibaren doyum noktasına hızlı yaklaşacak biçimde bi istikrar ve güven gelmesi sebebiyle özel sektör borçlanmakta sakınca görmemiştir. Çünkü ekonomik istirarın olması onların kendilerine olan güvenini ve borçlarını ödeyebilecek zamanı tahsis etmiştir. Ekonomik olarak herşeyin rayında olduğunu düşünmüş olduklarını gösterir bu borcun 2002 den sonra hızlı artış göstermesi

1996 - 2002 yılları arasını kıyasladığımızda şunu görüyoruz Özel sektörün büyümesi 2002 yılına kadar çok istenen biçimde hızlı olmamıştır.Zira eğer büyük bir büyüme olsa büyük firmaların yurt dışında yapacakları işler artacağından borçları da artmış olacaktı.2002 den sonra baktığımızda demek ki gerekli büyüme çok hızlı olmuş ki borç alan firmalar hiç çekinmeden geriye ödeyememe riski görmediklerinden bu borçlarını çok rahat biçimde almışlar.

Aynı tabloda en son kısma bakarsak Makro Ekonomik Büyüklükler kısmını göreceğiz . Bu Göstergeler bize Paranın nasıl yönetildiğini anlatıyor. şimdi onu yorumlayacağız.

Cari işlem dengesine baktığımızda -31.460 milyon $ bi açığımız söz konusu Evet bazı arkadaşlar aha işte demek ki her şey iyi gitmiyormuş şimdi yakaladım diye seviniyor olabilirler. ancak arkadaşlar evet bu açığın olmaması daha iyi olurdu diyebiliriz. ama açığın olması demek battık bittik yıkıldık demek değil.Bugün amerika bunun 10 katından daha fazla bi cari açıkla uğraşmak durumunda. ingiltere ve fransanında çari açık noktasında tabloları çok da iyi değil bildiğim kadarıyla.Neyse mevzu bizim cari açığımız olduğuna göre bunu değerlendirelim.

Arkadaşlar Her şirket zorunlu tasarruf yapmak zorundadır.Bunlar 2 çeşittir. 1) Yasal Rezervler , 2) a-Statü Rezervleri b-Olağanüstü Rezervler

Yasal Rezervler kuruluşun bekasını ve geleceğini teminat altına alması ve karşılaşabileceği bir zorlukta elinin altında hazır ulaşabileceği bir ihtiyatın olması açısından devlet tarafından gerekli kılınmıştır. ancak kuruluş bunun dışında farklı rezervler sağlama yoluna da gidebilir. içinde bulunduğu durumla alakalı statü rezervi sağlama yoluna gidebileceği gibi yönetim kurulu kararı ile olağanüstü rezerv sağlama kararı da alabilir.

Eğer Çizelgeye bakacak olursak , Merkez Bankasının 63 milyon $ civarında bir rezervi olduğunu görürüz. Bu miktar merkez bankasının bir nevi ekonomi sigortasıdır.Yani merkez bankası herşeyin yolunda gidiyor oluşuna rağmen ileride umulmadık bir negatif duruma karşı yatırımını yapmıştır. Bunun bir kısmının zorunlu rezerv olduğunu geri kalanlarında ihtiyati olduğunu düşünüyorum.Eğer merkez bankası istese ( kanuni bi engel yoksa ki olduğunu sanmıyorum ) o cari açığı rezervleri ile kapatabilir. Ancak bunun yapılması bi müdahale olduğu için bu borsada veya ekonomik istikrarda dalgalanmaya sebep olur. bu dalgalanmanın çok büyük bir boyutta olacağını sanmıyorum en fazla doların düşmesi borsanın hızlı bi değer kazanması gibi bi yükseliş olur ancak bu süreklilik arz etmeyip tekrar bir kaç ay sonra olması gereken düzeye ineceğinden dalgalanma olarak niteleyebiliriz.

Alacaklar

şaşırdığınızı görür gibiyim ne alacakmı ? hadiya bize borçlu olanlarda mı varmış ? Alla alla neden bunu hiç duymadıysak der gibisiniz şu anda.Evet arkadaşlar bizim alacaklı olduğumuz kurumlar var ve bu alacaklarımız öyle küçümsenecek boyutta değiller.Bizim iç alacaklarımızın toplamı 99 milyon $

http://www.hazine.gov.tr/stat/KAF_Tablo01.htm

Yukarıdaki linkte mahalli idareler olsun bankalar olsun yada , merkezi yönetimlerin olsun tüm borcu olanların çizelgesini görüyorsunuz.

Şimdi geldik işin tatlı kısmına..

Alacağınız : 99 milyon $
Borcunuz : 69 milyon $(DIŞ) + 10 milyon $ (iç) = 79 milyon$(TOPLAM) ( konumuz iç borç olmadığı için , iç borca değinmedim ama onunda çizelgesi hazine sitesinde var 10 milyon $ iç borcumuz oldugunu oradan gorebilirsiniz)
Kalan : 30 milyon $ kar.. yada ekonomik gelişme veya büyüme yada prestij.. artık adını nasıl telaffuz ederseniz..

Tabi bu pratikte %100 bu şekilde olmuyor. Çünkü alacaklarınızı zamanın da alamadığınızda ödemelerinizde zamanında olamayabiliyor.ülkemizin son yıllarda ödeme konusunda sıkıntısı olmamasına rağmen alacaklar konusunda sıkıntısı mevcut.Dış borç çizelgesinde borçların ödendiğini ve azaldığını görüyoruz ancak alacaklarda 41 milyon $ düzeyinde vadesi geçmiş alacakların olduğunu görüyoruz.

Peki Dışarıdan alacağımız varmı ?

Evet var ancak uluslararası borçlar kanunu ve devlet sırları gereği onu karşı tarafın rızası olmadan gösteremezsiniz.Gizlilik esası söz konusudur.Ancak bir zaman sonra teşhir hakkı doğduğunda onları da görebileceğiz. ama sanıyorum ki tamamen kişisel tahminlerim ve ekonomik olayları gözlemlerim neticesinde , Türki devletlerden , gelişmekte olan Afrika ülkelerinden ve bazı komşu ülkelerimizden alacaklarımız var.

İstek olması halinde Gelecek konu :

Özelleştirmelerin Önemi

|

İktisadi açıdan bakıldığında kurumlar 3 ana başlıkta incelenir.

a) kamu kurumları ( kar amacları olmaz )
b) özel kurumlar ( kar amacı vardır )
c) karma kurumlar ( kamu kurumları için çalışırlar , kar çok yüksek olmadığı halde vardır)

Özelleştirilen kurumların tamamı Kamu kurumlarıdır. Kamu kurumlarının özelleştirilmiş olmasının sebepleri çeşitlidir.

i) Devleti zarara uğratan kurumlardan gelir elde etmek
ii) Halka ucuzluğu getirebilecek durumların söz konusu olması
iii) İştiraklerin ve Teşviklerin arttırımını sağlamak
- istihdam açısından
- yatırım açısından
- ekonomik büyüme açısından
- hizmet sektörü açısından

Biz şu anda bir kurum neden özelleştirilir ve özelleştirmelerin getirileri nelerdir buna bakacağız.

Özelleştirme : Devletin bir kurumunu bir özel gruba yada sektöre belli bir süreliğine yada uzun vadeli olarak satması/kiralaması olarak adlandırılabilir.Eğer kurum büyük çapta ve ulusal hizmet düzeyinde ise bu kurum özelleştirilse dahi kanunlarla (bknz:Özelleştirme yasaları) devletin bu kuruma bir olumsuzluk durumunda müdahele etme yetkisi daima vardır.Olağanüstü durumlarda (Savaş vb) Devlet bu kurumu kendi bünyesine geri çekebilir.

Örneğin Türk Telekom neden özelleştirilmiştir ?

i) Kurum Devlet bünyesinde olduğu sürece işleyişi kamu mantığı ile olmakla yükümlüdür.Kamu kurumları özel kurumlarla rekabet konusunda caba sarfedemezler.Reklam , kampanya vb. etkinliklere giremezler.Özel kurum mantığı ile hareket edemezler hal böyle olunca bu kamu kurumunun geliri ve masrafları dengeli olmasa bile devlet bu kurumu idame etmeye ve zarar ediyor olsa bile bunu devam ettirmeye zorunludur.Kamu kurumlarında sendikal haklar,iş süresi,devlet güvencesi,kadrolu çalışan olma gibi sebeplerden personel tam verimle çalışmaz.buda kurumu zarara uğratan sebeplerden birisidir.Teknoloji açısından sürekli yenilenme noktasında dünya üzerinde hiçbir kamu kurumunun modernizasyonu(ordular hariç)özel kurum kadar hızlı olamamaktadır.Çünkü bir devlet kurumuna yüklü bir ödenek ayrılması diğer kurumlarda kısıntıya gidilmesi,bütçenin sarsılması vb. gibi şeylere yol açabilecektir.

Ancak özel kurumlar tam anlamıyla kar amacıyla hareket ettikleri için her olumsuzluğu aşmak ve kara giden yolda tam performans göstermek isteyeceklerdir.Telekomun özelleştirilmesine önce çalışanları karşı çıkmıştı bunun sebebi sizce Telekomun özele geçiyor olması ve o kişilerin aşırı devlet sevdalısı olmasımıydı ? Telekom üst yönetimi çalışan çıkartılmayacağına ve maaşlarda bir negativist hareket olmayacağı teminatını yazılı ve sözlü verdiği halde bu kişiler karşı çıkmışlardı.Neydi asıl karşı çıktıkları söyleyelim. Devlet sektöründe 8 saat mesai vardı ancak bunun 3-4 saati çalışmak geri kalanı lay lay ile geçerken artık özel sektörde 8 saatin tamamını çalışarak geçirmeleri söz konusuydu.Buda rahatımız bozulacak düşüncesi ile onları rahatsız etmişti.

Telekomun özelleştirilmesine sivil tepki verenlerin çoğu ülkenin en önemli kurumu savaş vb. durumlarda en lazım olan kurum bizzat yabancılara teslim edilmiştir vaveylası ile ortalığı ayaklandırmaktaydılar. ancak özelleştirme yasalarında belirtilmiştirki devlet olaganüstü durumlarda bu altyapıyı kendi lehine kullanma ve ihale edilen firmadan tamamen alma hakkını bünyesinde barındırır.

ii) Telekom örneğine devam edecek olursak , Telekom devlete kazandırıyordu niçin özelleştirildi ve halka ucuzluk nasıl gelir ? sorularının yanıtlarını arayacağız.Telekom özelleştirilmeden önce tekeldi.Tekel piyasasında firma daima kazanır.Firmanın arz ve talep eğrisi daima dengededir.Devlet bu alanda kamu kurumu olarak bulunduğu sürece bu alanda rekabet söz konusu olamaz.Özelleştirmenin gereğide buradan icab eder.Çünkü , Eğer Firma özelleştirilmese devlet aynı tas aynı hamam bunu devam ettirmekle yükümlüdür.Telekomun kazandırıyor olmasının sebebi farklı bir alternatifin olmayışıdır. Telekomun özelleştirilmesi birilerine peşkeş çekilmiş olarak adlandırılamaz çünkü bu özelleştirme rekabetin önünü açmıştır. Artık piyasaya yeni firmalar yeni altyapılar yeni teknolojiler girebilir. Bu şekilde rekabet kızışır ve her firma bugun . Vodafone , Turkcell , avea üçlüsünün yaptığı gibi birbiri ile yarışmaya ve daha kaliteli hizmeti daha ucuza vermeye yönelir.örneklendirmeyi şöyle yapalım telekomun değeri 5lira ise , siz bunu 3 liraya verdiyseniz evet görünende zarar etmiş olursunuz.Ancak daha sonra piyasaya girecek firmalardanda 3 lira aldiğinizi düşünürseniz piyasaya girecek her firma size kazanç sağlar. 2 firma girmesi halinde 6 lira kazanırsınız 3 lirada telekomdan kazanmıştınız toplam 9 lira . telekomun olması gereken fiyatı 5 lira idi . ama siz 9 lira kazanarak olması gerekenden 4 lira fazla kazanmiş olursunuz telekoma rakip sadece bir firma bile cıkacak olsa bu durumda 3 lira telekom , 3 lirada diger firma olmak üzere 6 lira kazanırsınız ve olması gerekenden yine fazla kazanmiş olursunuz. Telekomun Ucuza gitmesi görünende peşkeş cekildi vs gibi lanse edilse bile şu anda biz en az 5 firmanın rekabet ortamına gireceğini öngörebiliriz.en azından 3 örnek verecek olursam : Koç iletişim hizmetleri , doğan iletişim hizmetleri , Kartell yatırım ortakliği iletişim hizmetleri , özelleştirme ile birlikte bu firmalar şehirlararası ve milletlerarasi görüşme hizmeti vermeye başladılar ancak şehir içi hatlarının hala telekomda olması sebebiyle telekomdan bagimsiz hareket edememekteydiler.Bu yeni şehiriçi özelleştirmesi ile tam rekabet ortamı sağlanmış ve kar maksimizasyonuna gidilmiştir.Eğer telekom olması gereken fiyattan satılsaydı , bu Eşik fiyat üzerinde veya ona eşit fiyat vererek piyasaya cok az firma girecekti ve belki 1-2 firma ancak bu sınırı aşabilecekti buda gerekli rekabet ortamını sağlamayacak ve kartel oluşum sağlayarak istediğimiz indirim yerine firmaların birbiri ile anlaşarak sandıgımızın aksine bize bindirim olarak geri donme riskini taşiyacaktı. Eşik fiyatın(telekomun satılış fiyatı) düşük olması daha cok firma daha cok rekabet daha cok ucuzluk ve daha cok vergi demektir.

Halka ucuzluk tabiki rekabet sayesinde gelecek adsl den oncesini hatırlayacak olursak superonline , adanet , ixir , turknet vb. erişim paketleri kullanmamız gerekiyordu.ve bunlar surekli yeni hizmet ve yeni indirimlerle musteri toplama yarişindaydilar.Şu anda aynı mantık adsl üzerinde olacak.

iii) İştiraklerin ve Teşvilerin arttırılması konusuna az önceki kısımlarda ister istemez değinmiş olduk ancak bu başlık altında tekrar değinecek olursak özetle şunu diyebiliriz.

Eğer siz ülkenizde yeni firmaların hizmete girmesini teşvik eder ve bu yondeki iştirakleri değerlendirirseniz ekonominiz büyüme gösterir.ve borsada duruşunuz daha sağlamlaşır.Bir ülkenin ekonomisinin gücü o ülkede iş yapan firmaların ne kadarının yabancı sermayeli olduğu ile doğru orantılıdır.

- istihdam açısından : Telekom yüksek bi ücretle , özelleştirilse diğer firmalar piyasaya giremese telekomun istihdama katkısı sadece çalıştırdığı elemanlar kadar olur. varsayıyoruz 3000 tane eleman , Ancak telekom gibi 10 tane daha firmanın piyasada olması ve onlarında aynı sayıda eleman çalıştırdıgını varsayarsak bu defa 33000 çalışan demektir bu.

- yatırım açısından : aynı mantık yatırım içinde geçerlidir. Sıcak para hacmi . paranızın kullanılabilirlik maximizasyonu . ekonomiye sıcak para girişinin borsaya etkisi gibi sebepler göz önüne alındıgında bir firmanın etkisi başka olur 10 firmanın etkisi başka olur.

- ekonomik büyüme :
Arkadaşlar bu konuda amerika örneğini vereceğim : amerika bugün sevsekte sevmesekte istesekte istemsekte dünyanın süpergücü. ekonomisi çöktüğü zaman bile amerika ayakta 1929 da başlayan ve 3 yıl süren büyük bunalım yıllarında geçirdiği yıkımdan sonra neredeyse hiç büyük çapta bi etki görmedi .amerika bugün süpergüçse şayet bu hemen amerika kurulur kurulmaz olmadı. amerikanın bugunkü durumuna gelebilmesi 400 yıl sürdü. Biz henüz 100 yaşımızda bile olmayan genç bir cumhuriyetiz.Amerika tarihine bakarsak amerika bizim yaşımızda bizim şu anki durumumuzun onda biri kadar bile değildi.Ancak biz çok iyi bir büyüme ile ilerliyoruz.Ekonomimiz şu anda dünyanın en büyük 12. ekonomisi önümüzdekilerin hiçbirisi bizden daha genç devletler değiller. Şimdi düşünüyoruz eğer bizim bu zamana kadar yaptıklarımız gelecek vaad ediyor olmasa . ve bizim ekonomimiz kötü olsa hiç bir firma parasını ve emeğini altyapısını riske edip bizim ülkemizde yatırım yapmak istermi? elbetteki istemez. Bu bağlamda baktığımız zaman özelleştirmelerin bizim için önemi amerika için olan öneminden daha fazladır.Devlet kendi imkanlarını sadece yatırıma yönlendirse bile bu güç ile dünyanın birinci ekonomisi olmayı sağlayamaz.büyümenin ve gelişimin ana motoru daima özelleştirmeler olmuştur. Bizim önümüzdeki 11 ülkeden bir tanesi japonya . Japonyada sağlık sistemi dahi özelleştirilmiş durumda ve halk bunu desteklemişti. Japonya limanlarını özelleştirdi japonyada iletişim hizmeti veren 5 ana firmanın altında 18 alt firma var. ve hepsi özel fakat japonya bugun bizim 10 katımız internete bizim onda birimiz ücrete ulaşıyor.Ruandaya bakacak olursak telefonla görüşmenin dakikası 500 Ruanda doları takriben 5 USA dolara yakın bi fiyat.. ve Ruandada bir tane bile özelleştirme yok.

- Hizmet Sektörü açısından :
Firmalar iş tipine göre , mal üreten ve hizmet üreten firmalar olarak ikiye ayrılır. Mal üretenler adındanda anlaşılacağı üzere somut el ile tutulabilen ürünler sağlar piyasaya. Hizmet üretenler ise iletişim,ulaştırma,temizlik vb. hizmetleri sağlarlar.Mal sektöründe insan gücü git gide azalırken teknoloji daha etkin rol oynar .Hizmet sektörü insan ilişkilerine dayalı olduğu için teknoloji ilerlese bile insan ilişkileri ve insan istihdamı her zaman geçerlidir.Mal üretim sektöründe seri imalat söz konusudur ama hizmet sektöründe seri imalat söz konusu değildir.Bire bir hizmet esastır.Bunun için istihdama katkısı hizmet sektöründe mal sektörüne nisbeten azalma yerine artış gösterir.