Bilirsinizki insanın sindirim sisteminde bulunan organlarımızdandır bağırsaklarımız. İnce bağırsak ve kalın bağırsak vücuda giren yiyeceklerin emilimini sindirimini sağlayarak vücuda büyük katkısı olan aynı zamanda da geri kalan işe yaramaz posayı ve üre'yi vücuttan atarak faliyet gösterir. Gelin görün ki bu bağırsaklarda birgün bir ağrı hissedersiniz ki acıdan sizi zıplatır. yerinizde duramazsınız. işte o ağrının sebebide apandisttir. bağırsakların bir parçası olan apandist baş parmak kadar birşeydir ve vücuda bilinen bir faydası yoktur. Zamanı gelincede kurulmuş saatli bomba gibi vücuda acı vermeye başlar. ya aldırır kurtulursunuz ya da patlar sizide öldürür.
israil denilen ülke (devlet demeye dilim varmıyor) dünyanın apandistidir. sürekli acı , sürekli keder , sürekli bir ızdırap veriyor. daha dünyaya faydalı olabilecek birşeyleri yok. ancak verdikleri acı had safhada..
dunya gun gelecek oyle bir ayrımda kalacak ki , ya bu apandisti kesip atacak , ya da atacak.. baska bir carenin kalmadigi o gunde gelecek..
israil bu dunyanin apandistidir
Diyet 1
Diyet, esteworld, kilo, Kilo Kontrolü, Liposuction, mide balonu, mide kelepçesi, MLS, Rejim | 28 Ocak 2009 Çarşamba
Beni tanıyan arkadaşlar varsa az çok bilirler , vurdum duymaz , umursamaz , dünya yansa umrumda değil tarzı bir adamımdır. Bu nedenledir ki uzun bi süredir üzerimde olan fazla kilolar için dertlenmiş , tasalanmış değildim. Aslında endişelenmem içinde net bir sebep yoktu. zira kilonun bende engellediği birşey yok. Koşmaksa koşmak yürümekse yürümek , hayatın her deminde bulunmuş ve kilo bende pek bişeyi engellemiş değildi. Ancak ahir ömrümüzün son 5 ayı evlilikle geçti aslında kilo evliliğimde de herhangi bi sorun teşkil etmiyordu ancak herhalde evlilik benim düşünce sistemimi değiştirmiş olacakki artık umursamaz değildim bu konuda.
Başladım kilo vermek için neler yapabileceğimi araştırmaya ,
Öncelikle yemesi içmesi düzenli olmayan birisi olarak diyet olayının bana pek öyle cazip geldiğini söyleyemem. diyet olayını rafa kaldırdım ve başladım araştırmaya,
Önce karşıma zayıflama ürünleri çıktı. İsmi lazım değil ama işte meyve suyuna karıştırılan , yemek yerine içilen bebek maması kıvamında olan çeşitli ürünler , bu ürünlerin satıcılarına , onların yoğun baskı ve telefon yağmuruna , asla aldırmayın . Zira bu ürünlerin bitkilerden elde edildiği bilgisini size vereceklerdir. ancak siz aldırmayınız zira hiçbirşeyin sureti yada kopyası , aslının yerine geçemez.
Şimdi neymiş efendim zayıflatan lahana kapsülüymüş , elma kapsülüymüş ithalmiş bilmem kaç kilo verdirmesi garantiymiş. burada kafamızın takılacağı 2 husus var. Efendim belli bi aşamadan sonra kapsül haline gelen işlenen ürün kilo verdiriyorsa , bunun ana maddesi olan lahanayı yada elmayı doğrudan tüketin. Dediğimiz gibi hiçbirşeyin kopyası aslından daha faydalı olamaz. Hem böylece en sağlıklı olan şeklini tercih etmiş olursunuz. kaldıki ayda şu kadar kilo verdirmesi garanti diye birşeyin kesinlikle doğru olmadığını düşünüyorum. Tamamen müşteriyi çekmek için para tuzağı , Zira dünya üzerinde 7 milyara yakın insan yaşıyor , her birinini metabolizma hızı farklı , hormonal dengesi farklı , vücud tipi farklı , şimdi sen kalk öyle bir ürün yap ki bunca farklılığa rağmen herkesde işe yarasın ? mantıklımı ? bence değil. Adam vardır 100 kilo adam vardır 70 kilo birinin metabolizması otoban gibi çalışıyordur diğerininki patika yol gibidir işlemiyordur yada çok yavaştır. birinin mide , karaciğer , bağırsak emilimi yüksektir çok kilo alır. diğerinin yavaştır almaz. işte onun için karşınıza gelen web sayfalarında yada çeşitli ilanlarda verilen bilmem kaç kilo şu kadar günde garanti gibi reklamlara aldanmamanızı tavsiye ederim. Zira WHO'ya göre (dünya sağlık örgütü) vücudun %10 u kadar kilonun 6 ayda verilmesinin en sağlıklı ve sağlık etiğine uygun olan uygulama olduğu belirtiliyor.
Dediğim gibi bu zayıflama ürünlerinden de ümidi kestikten sonra başka yollar aramaya devam ettim. Karşıma gelen bir diğer alternatif ise , mide kelepçesi yada mide balonu denilen cerrahi operasyon , Bu operasyonlarda da en büyük cazibe diyet vs. gibi aktivitelere gerek kalmıyor olması ve bu beni çekti açıkcası boğaz düşkünlüğümde olduğundandır herhalde ki diyet bende tam bir kabus etkisi yapıyor(du) diyet kelimesini duysam tüylerim diken diken oluyor(du). açık konuşmak gerekirse bu mide balonu & mide kelepçesi olayından vazgeçmemin bir nedeni de cerrahi operasyon niteliğinde olması , bu yöntemi tercih eden gerek hekim hatasından gerekse kilo verme olayında vücudun deforme olmasından dolayı hayatını kaybedenlerin mevcudiyetini öğrenmiş olmamdı. Kaldı ki olayın ekonomik maliyetini hiç mevzuya dahil bile etmiyorum.Bu yönteminde mort olmasından dolayı arayışlarımız devam etti.
Nihayet iş yerinden bir arkadaşım eline geçen bir broşürde , liposuction , mls , gibi alternatiflerin bulunduğunu söylemesi ile , zaten bizede yakın olan bu yere bilgi almaya gittik. Liposuction pek cazip gelmedi. bi nevi cerahi operasyon sayılıyor neticede. Orada başka alternatiflerin olduğunuda öğrendik , mesela göbeğinizin hemen altından 10 cm bir kesik açılarak vücuddaki tüm fazla kiloya sebep olan yağların bir kerede alındığı bir yöntemden daha bahsedildi .ancak bunada sıcak bakmadım çünkü , bünye bütün kilolardan bir defada kurtulacak , sonuçta ne olursa olsun buna adaptasyon sorunlu olacak , yemenize dikkat etmezseniz tekrar kilo alacaksınız buda bize hitap etmedi. tam bize hitap eden bir yöntem bulduk ki bu yöntem MLS , bu yöntemle verilen kilonun geri alınmayacağı garanti ediliyor , ama bu yöntemde biraz pahalıya geliyor. Neyse birazda şansımızla MLS olacağımız yer olan esteworld'un kampanyasına denk gelmemiz (ilk bilgi aldığımız tarihten 2 ay sonra kampanya başladı) ve birazda pazarlıkla makul bir fiyata anlaştık. ancak bu seferde karşımıza BMI engeli çıktı. Vücud kitle endeksi %30'un üstünde olanlarda bu yöntemin riskli olduğu ve bu yöntemin BMI oranı %30'un üstünde olanlara uygulanamayacağını öğrendiğimde mini bir şok yaşadım aslını isterseniz.
Ve nihayet BMI oranını %30'a indirmek için kaçtım kaçtım ama sonunda diyete yine yakalandım razı oldum. ve aslında kendime ait bir tabunun yıkılmasıydı bu denilebilir.
Zira sanıyorum ki , biz bir millet olarak diyeti yanlış biliyoruz ve bundan korkuyoruz. en azından kendi adıma konuşayım ben öyle sanıyordum.
Esteworld'de diyetisyenim Fatma hanım bu tabumu yıktı diyebilirim. Zira diyete başlamadan önce yediklerimden daha fazlasını yiyeyek diyet yapiyorum , kesinlikle aç kalmıyorum ve hatta tıka basa yiyiyorum. şu ana kadar 3 haftada 7 kilo yağ erittim.
Özellikle 7 kilo yağ erittim diyorum , 7 kilo verdim demiyorum. Çünkü vücudda sadece et ve yağ yok. dolayısı ile düzensiz ve kontrolsüz bir diyet vücuddan su atarak , sizi kilo verdiğiniz yanılgısına düşürebilir. ancak dediğimiz gibi vücuddan su çıkmasıda istenen bir durum değil. su miktarının yüksek olması gerekiyor.
Yarın , size 3 haftalık diyet maceramdan , sonuçlarından , psikolojik etkisinden , bahsetmeye çalışacağım , şimdilik müsade ;)
Bonsai agacinin insana dusundurdukleri..
Yeni Bir Siyasi yüz..
AKP, CHP, Eminağaoğlu, Engin Ardıç, Ergenekon, Tüsiad, YARSAP, YARSAV | 19 Ocak 2009 Pazartesi
Sabah gazetesi yazarlarından Engin Ardıç'ı çok düzenli okumasamda haber sitelerinde yada bir vesile ile önüme gelmişse gazete mutlaka bi göz atarım. Aslında adama çoğu konuda hak veriyorum. mesela dünkü yazısı şahaneydi.
Uzuun bir aradan sonra ..
Uuup uzun bir aradan sonra yeniden yeni yeni yazmaya başlıyorum.. Aslında bu blog olayına başlarken öyle çok bi iddiam yoktu. Ben sadece içimdekileri dökecek '' sevgili günlük '' diye başlamayacakta olsam bir yer olarak görüyordum burayı.. Hoş hala değişen birşey yok bu düşüncemde ama bende değişen şeyler çook..
En son yazıyı eklememden bu yana Evlendim , 5 ay oluyor..
İş temposu arttı daha da artıyor..
ve nedendir bilinmez , çok büyük beklentilerle başlamamış olsamda , ve herhangi bir hayal kırıklığı yaşamasamda blog hakkında birden bire en son yazıdan sonra iştahım kaçtı..
Elimin altında bulunan bir not defteri gibiydi. ilk yazmaya başladığım dönemlerde ve iştahım kaçtıktan sonra belki aylar varki toplam 2-3 kez yada 4-5 kez ya girdim ya girmedim.. Şimdi yeniden eskiye ait birşeyi bir hatırayı ya da emtiayı günlerdir girilmemiş bir odanın tozlu raflarında bulmak gibi birşey..
ve anladım ki blog yazmak öyle sanıldığı kadar yaa işte her akşam iki satır bişeyler saçmalarım sonrada yatar uyurum tadında bir olay değilmiş. Hele düzenli blog yazmak bana göre hiç değilmiş.. anlık gel gitlere ve bir anlık yazma hevesine sonrasında uzun süre sessizlikle yürütülecek bir iş değil.. Eminimki bu eklediğim yazıdan belki bu blogu düzenli takip eden belli başlı arkadaşın bile ya haberi olmayacak ya da çok geç haberleri olacak.. Zira o kadar uzun süre yazmadım ki belki blogun varlığını dahi unuttular :)
Bu aralar çok şeyi özlüyor ve yine birçok şeye alışmaya çalışıyorum..
Eskişehiri özlüyorum en başta.. Kütahyada öğrencilik yıllarını , arkadaşları güzel günleri hatıraları.. halı saha maçlarını , aslında özlenen , özlenmesi gereken ve özlendiği halde şu anda hatıra gelmeyen çok şey var..
ve alışmam gereken.. en başta koskoca bir 2009 var nasıl alışacağımı bilemediğim. sanki önceki yıllarda yeni yıl her geldiğinde ya ben ömürden koskoca bir yılın gittiğini farketmedim. yada yıllar sanki bir öncekinin devamıymış gibi geldi , ve ya biz çok çocuktuk geçen zaman içimizden geçerken acıtmadı.. bir şekilde farkına varamadık.. ama nasıl olduğunu bilemesemde 2009'a girmek içimi fena acıttı. hiç öncekiler gibi olağan değildi sanki , hiç sıcak durmadı benim açımdan 2008'in , 2007'nin ve hatta 2006'nın 2005'in bile kendi mahsusluğu sıcaklığı , olağanlığı ve nasıl olduğunu bile anlamadan birinden diğerine hiç sarsılmadan geçişkenliği varken , 2009 sen neredende çıkıp geldin.. ve ben neden sana hiç ısınamadım seni benimseyip kabullenemedim..
Yaşlanıyormuyum ne..
Genelde yakın geçmişi anlatan filmlerde sıkça karşılaştığımız bir sahne vardır..Daha ilk sahnede bir şehir , köy yada filmin geçtiği yer geniş açıdan gösterilir ve o esnada fonda bir ses "1975 yazıydı.." diye giriş yapar örneğin.. biz anlarızki filmde bahsedilen yıllarda önemli birşey olmuş ki bir filme konu olabilmiş. Mesela vizontelede bunu görebiliyorum.. beynelmilel'de bu vardı.. ve o zamanları anlatan filmlerde o zamanlara özgü olan şimdi ise insanın damağında buruk bir tad bırakan nostalji kokan şeyler vardı.. vizontelede , açık hava sineması , belediye hoparlörlerinden anonslar , o zamanın modasını yansıtan ispanyol paça pantolonlar , pembe renkli gençler gazoz , şimdilerde pek karşılaşamayacağımız tadlar.. herhalde ben sevdiğim zamanlara özgü olan şimdilerde bulunamayan şeylerden dolayı geçen zamanı özlüyorum..
Ki zaten hayat dediğimiz şeyde bu ..