Karpuz Kabuğundan Gemiler'in "Kaptan"ına
| 7 Aralık 2009 Pazartesi

Borsa La borsaa.. Bursa değil.. :)
| 9 Kasım 2009 Pazartesi
Bugün öğle tatilinde arkadaşlarla konuşuyorum.. şöyle temizinden fazlaca bi 5 bin'im olsa karartır gözümü borsaya girerim dedim. Arkadaş'ın birisi bunu "Bursaya giderim" diye anlamış ve tepkisi şu oldu.. "ne bursası bee beşbinim olsa parise giderim!" o arkadaşıma yolun açık olsun diyoruz ve mini bir gözden geçirme yapiyoruz.
BJKAS hissesi uçacak demedi demeyin.

Alınmayacak hisse

Oltaya takılanlar
| 21 Ekim 2009 Çarşamba
Çevrelerine uymak icin kendilerini yontanlar, tükenip giderler R.HULL
"Yalakalara kapak olsun"
Erkekte gelecek kadında geçmiş ararım. OSCAR WILDE
"Amca kısaca kaşarlarla takılmam demiş"
Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır. Tagore
"10"
Kötümser yanlız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür. J.Harris
"Zeki Müren'ide görecekmiyiz ?"
En büyük zafer, hiç düşmemek değil, her düşüşte kalkabilmektir. Robert Frost
"Yıkılmaaadım Ayaktaaayım" :p
Dünyanın en kötü ordusu avustralyadır,fakat onlarında kazanmayı tatması için tanrı italyan ordusunu yaratmıştır. Napolyon
"Düşmana iltifatmı? dosta hakaretmi?"
Ölmek birşey değilde , yalnız kalacak dünya. Aziz Nesin
"Yusuf! Yusuf!"
Bu dünyaya istediğimiz gibi gelmedik, bu dünyadanda istediğimiz gibi gitmeyeceğiz. Ömer Hayyam
"Gideceğini bilmekte güzel birşey"
Batı yalanların üzerinde yaşar,doğu doğruların üzerinde uyur. Hüseyin Nâsr
"ve bu uykudan elbet birgün uyanılır"
Yaşam, siz başka planlar yaparken başınıza gelenlerdir. John Lennon
"Demekki yaşam ölümden öncesi değil.. ölümden sonrası"
İnsan güldüğü kadar insandır. Moliere
"Günü geldiğinde ise öldüğü kadar insandır"
Anı yazmak, ölümün elinden birşey kurtarmaktır. Andre Gide
"Sevgili günlük.. ben bu mısraları yazarken.."
Düşlemek bilmekten daha önemlidir. Albert Einstain
"Çünkü bilginin sınırı var, hayal gücü sınırsızlık demek"
Para açlığı giderir, mutsuzluğu değil. Yemek mideyi doyurur, ruhu değil. Bernard Shaw
"Şekerim para ile saadet olmaz" :)
Zayıf daima adalet ve eşitlik ister, ancak bu kuvvetlinin umrunda bile değildir. Aristoteles
"Günümüzde bunu zaten her alanda görüyoruz"
İnsanları niçin öldürüyorsunuz, biraz bekleyin zaten ölecekler. Konfüçyüs
"Sabırsızlar"
Bir şeyin haklı olduğunu bildiğin halde, o şeyden yana çıkmazsan, korkaksın demektir. Konfüçyüs
"Konfüçyüs iyiki bu çağda yaşamamış yoksa çıldırırmış"
Akıl Padişahı kafesi kırdığı zaman, kuşların her biri başka bir yöne uçar. Mevlana
"Ya padişahı dellendirme, ya kuşları ürkütme!"
Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur. Mevlana
"Nerede olduğun değil ne ile olduğundur önemli olan"
Küfürle iman, yumurtanın akıyla sarısına benzer. Onları ayıran bir berzah var, birbirine karışmazlar. Mevlana
"10"
Kadınların cehennemi yaşlılıktır. Laroçhef Oucauld
"Hangisine yaşlanıyorsun desem aksini iddia etmiştir" :)
İnsanın iyisi, talihin kötüsünde belli olur. Shakespeare
"O zaman iyi insan piyangodan çıkan büyük ikramiyedir"
Kadınla müziğin yaşı olmaz. Oliver Goldsmith
"kadınına ve müziğine göre değişir o"
Kadını yedir, giydir, mücevherlerle ve başka güzel şeylerle süsle, fakat sakın ona akıl danışma. Pançatantra
"Bu amcayı atacaksın 2-3 tane cadının önüne seyreyle sonra faaliyeti"
Yasalar ölür, kitaplar kalır. Bulwer-Lytton
"100 yıl önceki yasaları bugün bilen yok.. kitaplar ise hala ölümsüz"
Büyük işler başarmak isteyen kimse ölüm yokmuş gibi yaşamalıdır. Vauvenargues
"Ölüm geldiğinde de mort olup kalacak o zaman"
Bugün dünün öğrencisidir. Publilius Syrus
"Yarında bugün'ün öğrencisi ise, 2 öncesi prof. olur"
Ana rahminden geldik pazara bir kefen aldık döndük mezara. Yunus Emre
"Oradanda yolculuk, ebedi hayata"
Bugüne güvenme yarının varmı? Gençliğine güvenme ölenler hep ihtiyar mı? Hallac-ı Mansur
"10"
Kadın, insanın gölgesi gibidir; kovalarsanız kaçar, kaçarsanız kovalar. Chamfort
"En iyisi pek tınlamamak, bırak kendi haline" :)
Kadın ilk öpücükte neler kazanacağını bilemez,ama son öpücükte neler kaybettiğini bilir. Balzac
"öpüşmek yada öpüşmemek işte bütün mesele bu"
Doğru ile eğri arasında bir taraf olan, bertaraf olur. Anonim
"Sen doğrudan taraf ol, bertaraf olacak nasılsa bulunur"
Maddi hayata tapanlar, deniz suyu içenlere benzerler, içtikçe, susuzlukları artar. Bediüzzaman
"10"
Bir akşam güneşi gibi bu fani dünyayı terk eden insan,Bitmeyen bir sabah güneşi gibi,ebediyyet ufuklarında doğar. Muhammed İKBAL
"10"
Ey yolcu uyan! Yoksa çıkarsın ki sabâha, Bir kupkuru çöl var, Ne ışık var,ne de vâha! Mehmet Akif ERSOY
"10"
Hangi tohum,toprağa gömüldü de tekrar çıkmadı,Niçin,insan denen tohum hakkında şüphe ediyorsun.Mevlana
"10"
İnsan ölmek için doğar, ölümü unutmak için değil. Anonim
"İnsan Nisyan'la malül ne de olsa"
Bulutlu bir gün ve hüzün..
| 16 Ekim 2009 Cuma
Bugün hava bulutlu.. İstanbulun bu kısmında sanki kasvetli bir hava var.. ya herşeyden yorulmuş bir köşede dinlenen , yada derinden akan sular misali görünürde durgun dipten dibe kaynayan görenlere kendisini durgun gösteren bir insan gibi..
Hüzün vurmuş bugün şehrin bu yakasına, yağmur hafif hafif, ara ara çiseliyor.. Günlerden Cuma ve Beşiktaş sessizliği , gri bulutlarla birlikte çekmiş üzerine , önünden yürüdüğüm dolmabahçe sarayının kapısından sanki heran Abdülhamit han çıkacakmış gibi bir ruh hali var üzerimde.. Dolmabahçe caddesinin her iki yanında cadde boyunca uzanan büyük devasa ağaçlar sanki ayrı bir hüzün veriyor kaldırımlara öyleki , kaldırımda yürürken caddedeki araçların seslerini dahi duymuyor kulaklar.. sesleri emiyor sanki ağaçlar ve kaldırımda yürürken bir sukunetin içerisinde gidiyorsunuz..
Cuma namazını Asariye camii'nde kılıyoruz.. Küçük ve eski mimarisi olan dogal dokuya uyan ve muhtemelen ecdaddan kalan bir mahalle camisi.. içeriye girdiğimizde burada da hüzün karşılıyor bizi , duvarlarda geziniyor gözlerim ve tarihin dokularına dokunuyor usul usul.. süslemeleri , mimarisi sanki beni bu çağdan dışarı çıkartıyor.. mihrabı ile minber'i ile mütevazi ve tarih kokan bir yer burası.. sanki burnumda yıllardır kapısı açılmamış bir odaya girince insanı kuşatan tarih ve kitap kokusu var ve ben dalıyorum aklımdan geçenlere..
Düşünüyorum : Çocukluğumda camii'de arkadaşlarla yaptığımız su savaşlarını , yaz kuran kurslarını, kursu kırıp yüzmeye balık tutmaya kaçtığımız günleri..
Hatırlıyorum : Üniversitede her yerde öğrenciler laga luga ederken gürültüden bunalarak ders calişmak için camii'nin içine girip sonuna kadar sessizliği hissettiğim vize-final sınavını,
Anıyorum : Yaramazlıklarımla bezdirdiğim , rahmetli dedemi..
Seviyorum : Sessizliği ..
Nefret ediyorum : Gürültüden..
Arıyorum : Eski Günleri..
Dalgalar vuruyor ayaklarımın ucuna..
| 12 Ekim 2009 Pazartesi
Birazdan öğle tatili başlayacak.. 20 dk kadar bir sürede yemeği yiyeceğiz ve elimize bir kaç dilim ekmek alıp arka bahceye cıkacağız.. denize sıfır.. Bahçenin bittiği yerde deniz başlıyor.. Çardak, güller bahçe görmeye değer..
Deniz bugün biraz hırçın dalgalı.. Bahçe tam bizlik bir yer.. Arkadaşlarla yemekhaneden aldığımız ekmekleri bölüp bölüp denize atıyoruz.. Balıklar üşüşüyor ekmeklere ve nadirende martılar..
Burada bir martı var bizim bahçeyi parsellmiş gibi.. başka martılar asla konamıyor hemen bizimkisi atlıyor tepesine.. denizin her dalgası ayaklarımızın dibinde. hemen yan tarafımız feribot iskelesi.. feribotların sesi sanki dalgalara karışıyor..
Kimi arkadaşlar yemekten sonra terasa çıkıyorlar.. oradan manzara daha yüksek ve geniş , ben daha hiç çıkmadım terasa bahçenin tadı daha bi güzel sanki..
Bizim bahçe tam slow şarkıların, deniz sesinin kuş sesine karıştığı yerde yüzümüze güneş vururken dinlenileceği yer..
Ki işin bi güzel tarafıda mabed(Beşiktaş İnönü Stadyumu) az ileride.. yürüyerek 5 dk..
Herhalde tam yerimi buldum..
Bu Beşiktaş tam yaşanacak yer ..
Hoşgeldin
| 21 Temmuz 2009 Salı
Bazı insanların hayatları bir yerden sonra monotonlaşır ve sürekli aynı şeylerin tekrarı gibidir. Şahsen son seneler benim içinde aynı, işe git, işten gel, yorgunluğu at, yemek ye, izlersen film izle izlemezsen internetti blogdu zamanı geçir ve tekrar uyu, açıkcası eşim içinde durum benzer.. Birbirimizi sadece akşamları görebiliyoruz :) iş çıkışı eve geldiğimizde yorgun yorgun yığılıp kalmak ve serin bir uyku vazgeçilmez tek keyfimiz bu monotonlukta..
ve bugün tarihi gün..
Saat şu anda gece 04:20 , beni uyku tutmuyor.. ve son 6 saattir yüzümde sürekli bir tebessüm var. İçimde heyecan var. Monotonluk artık ebediyyen bitiyor desem yeridir. Zira hayatımıza büyük bir yenilik girmek üzere,
Bu yenilik sayesinde artık hergünümüz başka bir macera olacak.. kah güleceğiz, kah eğleneceğiz, kah üzüleceğiz ama fark olacak.. günün sonunda monotonluğa neden olan şey yorgunluğumuzdu bu yenilik gün bitmeden daha o yorgunluğuda alacak..
Bahsettiğim yenilik hayatımda ilk kez tadacağım bir his,
«« Baba olmak »»Top oynayacağız, parka gideceğiz oğlum yada kızım'la evi dağıtacağız, anneyi kızdıracağız, salonun orta yerinde maç yapacağız :) aklıma ilk gelen en tatlı hayaller tabi birde işin ceremesini çekeceğimiz günler var. babaaaaa korkuyorum! geeel! , gece ağlamaları zırlamaları, lan bi yerine birşeymi oldu diye sağına soluna bakalım diye çocuğa dokuz takla attıracağız, gecenin bi yarısı bir sesle zıplayacaksın sabaha kadar onu uyutayım derken uykusuz işe gideceksin daha nice ev maceralarımız olacak muhtemelen.. Sıpa kendisini şimdiden sevdirdi..
Macera nasıl başladı :
Gün içinde eşim telefon etti işyerine, akşam hastaneye gidelim diye. Tabi ben telefonla konuşurken arkadaşlar anlamışlar mevzuyu "hayırdır babamı oluyorsun" fln diye sordular. Eşim sakın kimseye birşey söyleme daha erken demiş olsada ben söylemeden zaten anladılar mevzuyu :) İş arkadaşım Eda "ben dayanamam akşam arar sorarım sana" dedi. Dedim arama bak hatun kimseye söyleme dedi ararsan ben söyledim sanacak , Eda akıllısı diyor ki ben sana sanki bir "dosyayı" soruyormuş gibi sorarım sende ona göre bir cevap ver ben anlarım !
"O dosyayı yazıcıya verdim :) çıktı almayı bekliyorum" Al sana cevap Eda!
Hayır işin komiği merak ederim dayanamam ararım diyen arkadaşa ben telefon ediyorum haber vereyim diye.. telefon kapalı! bu kız harbi leyla, yok ama şaka bir yana bazen iş yerinde onu kızdırsamda yada takılsamda moralini bozsamda ve her ne kadar 1 yaş kadar benden büyükte olsa ben onun birçok vasfını öz kızkardeşimin birçok vasfına o kadar benzetiyorum ki onun için o da benim bir kız kardeşim yerinedir.
Eda&Sedat darısı başınıza arkadaşlar :)
Muhtemelen çocuk doğana kadar bana sorulacak belli başlı sorulara da burada cevap vereyim. sorulduğunda uzun uzun uğraşmam link verir geçerim :p
Baba olmak nasıl bir his : İnsanın olağan şekilde çarpan kalbinin içinde daha küçük bir kalbin daha hızlı çarpması gibi..
Çocuğun ismi ne olacak : Erkek olursa Erkam Said , kız olursa Ecrin Visal..
Erkek ismi , Erkam , en zor dayanılmaz zulm günlerinde peygamberimiz (s.a.s)'e evini açarak İslam'ın tebliğinde hayatını riske ederek vazife almış ashab-ı kiram'dan Erkam bin Ebu'l Erkam (r.a)'dan geliyor. Eğer insan dünyadayken makbul amel işlemiş ve Allahın hoşnutluğunu kazanmış ise Allah katında Said'lerden yazılır. şayet şer niteliklerinden dolayı bunu kazanamamışsa şaki'lerden yazılır.
Kız ismi , Ecrin , Allahın hediyesi demek, Visal ise kavuşmak , kavuşma günü demek..
Niçin bu isimleri tercih ediyoruz : Eğer bir oğlumuz olursa canı gönülden diliyoruz ki ismini aldığı Erkam bin Ebul Erkam gibi din-i mubin'i İslâm için gerektiğinde her fedakarlığa gözü kapalı girsin ve hanesini İslam ile doldursun , İslam onun hanesinden taşsın oda ismini taşıdığı Erkam bin Ebul Erkam gibi kendi çağının "Erkam"ı olsun. ve ikinci ismi olarak taşıdığı Said ismini taşıyan bu asrın alimi gibi dinine,diyanetine,vatanına,milletine hizmet etsin ve bu iyi hasletleri hürmetine Allah katında ismi "Said" olanlarla bir yazılsın.
Eğer bir kızımız olursa biz bunun "Allah'ın bir hediyesi" olduğunu biliyoruz ve bu nimetin farkında olduğumuz bilinsin diye bu ismi düşünüyoruz. Visal ise bahsettiğim gibi "kavuşmak" demek ki biz bu hediyeye kavuştuğumuz için ve günün birinde o hediyeyi bize verene de kavuşacağımız için bununda farkında olduğumuz bilinsin diye bu isimleri uygun görüyoruz.
İsim tercihleri neye göre yapıldı : Öncelikle evladına güzel isim koymak ve dinini öğretmek anne baba üzerinde çocuğun en büyük hakkı, Öyleki her beden ölümü tadacak ve mahşerde diriltilecek, işte herkes bu ikinci yaşama uyanırken isminin manası ne ise o iş ile iştigal eder halde diriltilecek. Bunun içindir ki isim önemli, bir diğer hususda kıyamet gününde kişinin günahları sevaplarından fazla geldiğinde "Allah kulunun sevap hanesine yazılacak bir güzel işi varmı diye bakacak" ve o zaman ilk bakılacak "Kişi çocuğuna Allahın sevdiği kişilerin isimlerini vermişmi vermemişmi" bu husus olacak. Eğer vermiş ise Allah buyuracak ki "Benim sevdiğim kişileri sevip, çocuğuna onun ismini verene mağfiret ettim" diyecek ve o kişi cehennem yerine cennetle mükafat bulacak. İşin dünyalık boyutunda bir sebepte çocuğa konulacak ismin, çocuğun karakterine ve kişiliğine etki ediyor olması. bu 3 sebepten dolayı isim tercihlerimiz bu yönde..
Muhtemel doğum günü : 1-10 Nisan 2010 ± 1 hafta
Temennimiz : Sağlıklı sıhhatli aklı başında vatanına dinine milletine bağlı hayırlı bir evlat inşallah.
"Küçüğüm memleketin çeşitli dağdağalı günler geçirdiği, çalkalandığı, ferdi bazda ise maddi manevi çeşitli sıkıntılarla uğraştığımız şu günlerde hiç beklemediğimiz bir anda geliyorsun. Belki birçok kişiye göre ideal şartlar oluşmadı ama biz biliyoruz ki şartlar hiçbir zaman ideal olmaz. Zaten ideal denilen şey gerçekleşebilse ismi ideal olmaz. Onun için sen takdir olunan ve gelmen gereken zamanda geliyorsun. içimiz ve gönlümüz rahat biliyoruz ki senin rızkın bizden değildir. Seni bize gönderen seninle beraber rızkınıda gönderiyor işte onun için tam bir teslimiyet içerisindeyiz. Kim bilir belki sen ormanların yağmuru çekmesi gibi rahmeti, ferahlığı, esenliği Allah katından çekecek ve bu haneye getireceksin ve biz bileceğiz.. seni climax*'ın sonunda kollarımızı açmış bekliyor olacağız."
Climax : Yaşama giden yol
Başarılı insan
| 3 Temmuz 2009 Cuma
Malumunuz yaz aylarının akşamları bir başkadır.. Diğer mevsimlerde sokaklardan el etek çekildiği vakitler, yaz akşamları dinlendirici bir sessizliğin içindedir ancak her evden kendi başına mamur sokağa dökülen sesler şenlendirir etrafı.. ve bazı sokaklarda çocuklar halen dışarıdadır. Çocuk cıvıltıları kaplar kararmakta olan gökyüzünü.. gelmekte olan akşamı..
Çok seviyorum çocuk seslerini, çocukların çocukça maceralarını .. aklıma kendi çocukluğum geliyor.. ve düşünüyorum resmini yanda gördüğünüz Alfred de Vigny amcanın söylediği o sözü " Başarılı insan, Ergin yaşa geldiğinde çocukluk hayallerini gerçekleştirebilmiş olandır" bu söz bana hayatın neresinde olduğum hususunda bir yol haritası gibi geliyor..
Siz günün birinde büyük bir şirketede sahip olsanız, hayaliniz bir zamanlar küçük bir çiftliğinizin olmasıysa siz herkese göre başarılıda olsanız içinizde bir uhde olarak kalan o küçük çiftlik size kendinizi başarısız hissettirecektir. yani günün birinde her ne olursanız olun başbakan dahi olsanız şayet bu değilse hayaliniz. Siz başarısız sayılırsınız.
herkesin başarı kıstası kendisine göre farklıdır. Ancak ben bu konuda Alfred amcaya katılıyorum. Kendi hesabına hayatta başarılımıyım bunu sorgulamaya gelince.. kendimi pek başarılı bulduğum ve bugüne kadar başarılı olduğum söylenemez, ortalarda bir yerdeyim isteyip elde ettiğim şeylerde var. isteyip henüz ulaşamadıklarımda var. Güzel bir evlilik istemiştim ve tamda istediğim gibi bir eş bulmak nasip oldu. Evlilik konusunda başarıya erdim. Ancak bir o kadar önemli iş mevzu'unda henüz istenileni veremedim. işimi sevmiyorum.. açıkcası iş kavramı canlı bir varlık olsa onunda beni seveceğini sanmam :)
Küçükken akşamın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar arkadaşlarla ya bahçe duvarında yada balkonun altında oturur uzun uzun yıldızları izlerdik. Küçük ayı, büyük ayı vs. gibi bilindik takım yıldızları hemen bulurduk. Herkesin bir hayali vardı ben astronot olma peşindeydim. (hoş ki bir astronot okulu yok) şimdilerde ise bu hayalin çok uzağındayım ve eğer günün birinde dünyayı sadece ve sadece benim kurtarabileceğim bir hadise vukuu bulmazsa NASA'nın beni hatırım kırılmasın diye uzaya saatte bilmem kaçbin kilometre tazyikle fırlatacağınıda sanmıyorum. Ancak hedef şaşmadı sadece biraz değişti bunun yanında yanına yeni hedeflerde eklendi. Şayet bir beş sene sonra yada on sene sonra günün birinde bu yazıyı okursam ve bunun devamını yazmak ihtiyacı duyarsam ve o yazıda Alfred de Vigny'e göre başarılı bir insan olmuşsam anlayın ki akademisyen olmuşum , finans, iktisat yada ekonomi konusunda kariyer yapmışım yada kariyer basamaklarını hızla tırmanıyor olacağım demektir. Bunun yanında çocukluk hayallerininde peşinde koşan ve çift anadal hesabı yaparak Uzay Mühendisliği alanındada yol almaya başlamışım demektir. bir üçüncü kol daha var ki oda bir başarı sayılır aslında ancak o konuda çocukluktan bir hayalim yoktu son bir kaç yıl içinde vizyonumda yer etti. onun için onu şimdilik askıda bekletmek ve sözünü etmemek en doğrusu.
Başarılımıyım ?
Başarısız değilim..
Ancak başarılımısın sorusunun bana sorulma vakti henüz gelmedi.. bu soru için henüz erken..
Kim bilir belki 3-4 farklı kulvarda başarıya koşmaya çalışırken.. dileğimiz gerçekleşir bir kapı açılır ve kısa yolda amaca ulaşırız..
Geçen Zaman'a dair..
| 3 Haziran 2009 Çarşamba
Malumunuz memleketteyim. iki haftalık tatilin son demlerindeyim.. Tembellik hakkımı sonuna kadar sömürme modundayım. Yatıyorum kalkıyorum. NTV Spor'da ne kadar maç varsa izliyorum. Kardeşimle iki çılgın bekar modunda geziyoruz tozuyoruz yiyiyoruz içiyoruz , velhasıl eskişehirin tadını çıkarttığımı düşünüyorum..
Elmina Kalesi
| 26 Mayıs 2009 Salı



Bu Kimin Kavgası
| 23 Mayıs 2009 Cumartesi
Türkan Saylan Knockout!
Türkan Saylan | 19 Mayıs 2009 Salı
Bilimsel düşler
| 11 Mayıs 2009 Pazartesi
1924 yılında Hubble kendisini dünyaya duyuracak olan ve o güne kadar evrende sadece puslu küçük lekeler olarak tanımlanan "nebulalar" üzerine çalışmaya başlayacaktı. Öyleki yıllar sonra evrenin genişlediğini ispat ettiğinde , Albert Einstain onu bizzat tebrik etmek üzere çalışmalarını yaptığı wilson dağının tepesine kadar çıktığında takvim yılı 1934'tü. Hubble yasası şunu diyordu "Uzayda herhangi bir nesne dünyadan ne kadar uzaksa , aynı miktarda sabit bir hızla dünyadan uzaklaşmaktadır"
Einstain Hubble'dan 10 yıl önce kadar genel görecelik kavramı üzerinde çalışırken evrenin ya genişlediğini, ya da daraldığını düşündü. Ancak gökbilimciler Einstain'a her iki durumunda geçerli olmadığını söylediklerinde, Einstain yanıldığını düşünerek teorisini mevcut duruma uyarlama uygun hal getirme gereği hissederek "kozmolojik terim" teorisini geliştirmekteydi. Ancak Edwin Hubble'in keşfiyle kozmolojik terim tarih oldu.. Einstain işte bunun için wilson dağının zirvesine kadar bizzat çıktı ve hubble'a bizzat teşekkür etti.
Aslında Edwin hubble yeni bir şeyi keşfetmemişti. sadece varolan durumun ispatını yapmıştı. ancak kendiside bunu bilmiyor ve evrenin genişlemesini keşfettiğini düşünüyordu. Zira kendisi 1924-1934 arası çalışmalarında evrenin genişlediğini ispat etmişti. Einstain kendisinden 10 yıl kadar önce bu konuyu ele almış ancak zamanın şartlarında gök bilimcilerin yanlış yönlendirmesi ile bunu haykıramamıştı. Şayet Einstain bir şekilde hubble'dan 10 yıl önceki çalışmalarında sonuca kesin olarak varmış olsa yine o da birşeyi keşfetmiş değil ispat etmiş olacaktı. bildiğiniz gibi ispat varolan birşeyin varlığını numuneler ya da teorilerle gözler önüne sermektir. keşfetmek ise birşeyin var olduğunu ilk kez bildirmektir. aradaki ince fark aslında çok derin bir uçurumun ta kendisi . Eğer Edwin Hubble ve Albert Einstain keşfetmeyerek "ispat etmiş oluyorlarsa" kimin keşfinin ispat tutanaklarını tutmuşlardı ?
Sıkı durunuz , her ikiside yeni bir şeyi keşfetmeyen bu alimler , doğunun kamet-i Bâla'sı , Bediüzzaman Said Nursi tarafından 1909 yılında kaleme alınan "İşaretül İcaz" isimli eserinde uzayın genişlemesinin bir güzel anlatıldığından habersizdi. Hatta öyle ki "İşaretül İcaz"da "zamanın bükülmesi" hususunada üstad bir güzel değinmiş.
O yıllarda gazeteler günümüz şartlarında değildi. Televizyon ha keza, internet ki adı bile yoktu. dolayısı ile haberleşme ve iletişim imkanları kısıtlı ve kıttı. Dolayısı ile Einstain ya da Hubble kendilerinden çok uzakta anadoluda sürgünden sürgüne koşturulan bir islam aliminden habersizlerdi. Acaba bilselerdi anadoluda kendilerinin üzerinde çalıştıkları hususları ele almış ve anlatmış bir alimin olduğunu çıkıp gelirlermiydi bilemiyoruz.
Aslında Bediüzzaman kapasitesinde bir alim. Hak cephesinde değilde şer cephesinde olsaydı. o devirde kendisine etmedik eza cefa bırakmayanlar onun ismini akademik çevrelere 100 kere bildirirdi. şayet Bediüzzaman hakkı değilde evrimi haykırıyor olsa bırakın sürgünü , önünde el pençe olurlardı. Lakin Bediüzzaman'ın haykırdığı hak ve hakikat işlerine gelmediği için sindiremediler ve eza cefa yoluna gittiler.
Edwin Hubble ve Albert Einstain büyük alimler. branşlarında sivrilmiş şahsiyetler öyle ki Edwin hubble ile birlikte Wilson dağının tepesinde araştırma yapan bir diğer bilim adamı ve Hubble'in rakibi Harlow Shapley , bir seferinde hubble ile karşılaştığında ona başaramayacağını nebulaların sadece sema da lekeler olarak kalacağını ve uzayın'ın samanyolundan ibaret olduğunu söylemişti. Hubble teorisini ispat ettiğinde , Hubble'a ilk ulaşan yine Shapley'di. " Kendi adıma üzülsemmi , yoksa bilim adına sevinsemmi bilemiyorum" diyor ve rakibini tebrik ediyordu.

Ancak bildiğiniz gibi güneş sisteminde ki gezegenler dünya venüs mars merkür ve plüton'dan ibaret değil. Hani bunun uranüsü neptünü satürnü Jüpiter'i..




İşte Edwin Hubble resimlerle anlatmaya çalıştığımız bu çıldırtan büyüklüğü içine alan ve bu büyüklüklerin içerisinde toz tanesi kadar bile yer tutmadığı Uzay'ın genişlemesini ispat etti.