Yüzleşme..

| 30 Nisan 2007 Pazartesi

Herşeyden Erken başladi benim yüzleşmelerim.. Çocuk olmamdan bile erken.. Birçoklarımızın daha yaptıklarından bile sorumlu tutulmadığı zamanların çocuk yükünü hatırlarım omuzlarımdaki ve beni korkutan..ürküten inciten..

Korktuğum karanlıkları hatırlarım.. ürperten ve içimde deli deli çarpıntılara sebep olan.. Beni titreten..Karanlığın içinden sanki birşey uçup üstüme atlayıverecekmiş beni öldürecekmiş yada zarar verecekmiş gibi beni korkutan tir tir titreten.. çocukluğumun kabuslarından birisi ve her tarafımı saran..

ve sonra başka bir korku.. çok erken başladı demiştim , geçtiğimiz bir kac sene öncesine kadar yarı şizofren bir ruh ve görülmeyen şeyleri gören ve yine onların tacizine ugrayan ben.. ve kimseye söylemeden çekilen bir 16 sene..

ve sonra her gece yatagimin altından birisi cıkacakmiş hissi ile uyumaya calişmak.. ve bazende korkudan dişlerimi kilitleyip yorganın altında ölmeyi beklermiş gibi sanki her an birisi tepeme balyozu indirecekmişte ben sımsıkı kendime sarilmişimda ölmeyi beklermişim gibi uyumaya calişir bir ruh hali..

ve sanki her an ensemde arkamda biri varmiş gibi hala sanki ensemde hissettiğim nefesimle bana saldirmaya hazir sürekli peşimde oldugunu sandiğim birinin tedirginliği..

Evet , psikolojik denilen ve tedavi gerekir denilen tanılar ve semptomlarla daha onların bir rahatsizlik oldugunu bilmeden cok onceleri tanişmiştim ve yanımda kendimden başkası yoktu karşı koyabilecek. Cunku biliyordum ya uydurduğumu sanacaklar. yada hadi lan öyle şeymi olurmuş ciddiyetsizliği ile önemsemeyeceklerdi..

Yaş ile hiçbir alakası olmadiğini farkettim sonra.. çünkü büyüdükçe geçmesi gibi bir durum olmuyordu.. Baktım olmuyor bir gece koydum kafaya kurtulmayı.. ne varsa rahatsiz eden beni.. Evet bir nevi intikam ve bi nevi ne varsa rahatsiz eden beni rahatsiz etmek en derinden rahatsizliğin kendini..bunu koydum kafaya..

Ama öyle yapacağim edeceğim demekle olmadiğini fark ettim sonra ve düşünmeye başladım.bi nevi Güç toplamaya cesareti inşa etmeye.. aklımı kullanmam gerektiğini fark ettim sonra bu kuru cesaret ve meydan okumanın işi değildi dogru hamleyi yapmanın gerektiği zamanlarda düşüncenin vazifeside olacakti.. ince ince planlamak lazımdı içeride herşeyi..

ve düşünmeye başladım öylece .. ama bu sefer acaba birisi cıkacakmi acaba karanlıkdan üstüme birşey atlayacakmı yoksa arkamda birimi var diye değil.. bu sefer nasıl kurtulurumun hesabını yapmaya başladım.. ve ihtimalleri bir bir ele almaya başladım.. Dedim kendime :

karanlıktayım ve üstüme birşey atladı ne olur ? en fazla dayak yerim hadi tut ki daha ciddi en fazla ölürüm ? .. korktugum şey bumu kaybetmekden korktugum şeymi bu.. ve ölümü düşündüm sonra Nedir ölmek.. yada her ne ise karanlıkta oldugunu dusundugum şey neden öldürmek istesin beni ? uzun uzun muhasebe ettim kendi içimde önce kendimi sonra alemi..

Ama iyi olmustu cunku bilinmezlerin ortasında bir ben ve etrafımda ucuşan korkular yoktu artık içimde..

Önce yatağimin altındaki adamdan kurtulmakla başladım mucadeleye.. Yatak olmazsa altında adamda olmayacaktı.. yer yatağinda yatmaya başladım :) evet acıkcası daha rahattı. sonraları duydum ki benimle benzer durumda olan birisi bu durumdan kurtulmak için servetinin yarısını dökmüş psikologlara ama cözüm bulamamiş :) Vay salak dedim.. yer yatağini akıl edememiş..

ve sonra geriye karanliğin içinden üstüme atalayacak olan o yaratık kaldı.. Baktımki aydınlıkda oldugum surece karanlıktan korkacağim farkettim korkularımla yüz yüze gelmem gerekiyor.ve tedirgin ola ola girdim karanlığın içine.. ne olacaksa olsun ama ben korkmayacağım diye mırıldanarak ve baktımki karanlığın içinde birşey yokmus.. içimde bir rahatlık hissettim ve sonra baktımki ne zaman arkamı donup aydınlıga donecek olsam karanlık tedirgin edecek beni. karanlıkdan cıkmamaya karar verdim ve otururken onun için söndürürüm ışıkları..

ve arkamda oldugunu sandiğim adam.. o hala oldugunu sandiğim yerde.. evet olmadiğini biliyorum ama ona daha cozum bulamadım.. onun orada olmadiğini mantık olarak kabul ettirebilsemde kendime hislerime söz geçirebilmiş değilim hala yarı şizofrenik bir ruh hali ile bakarım durup arkama...

ve o gece..

Bilmiyorum rüyamıydı gerçekmiydi.. Uyuyordum ki.. üstüme birşeyin atladiğini farkettim tüm ağırlığını hissettim üzerimde sol kolumla savurdum üzerimden aşağı düştü kalktı bir daha atladı ve yine savurdum .. üçüncü atlayışında artık sinirlenmiş olmalıyım ki..o yerden kalkamadan ben yataktan kalktım bu sefer ben atladım üstüne.. ve olanca gücümle
boğuşmaya başladım vuruyordum sıkıyordum bogazını kurtulmaya calişiyordu yumruk savuruyordu ama o gece galip gelen bendim..


ve şimdi farkediyorum ki..

3 nimetin ne zaman kullanilacağini bilmek , insanı muzaffer kılıyor..

Aklınızla düşünmek ve dogru zamana karar vermem..

Dogru zaman gelene kadar sabretmek..

ve dogru zaman geldiğinde tüm cesaretinizle yapmanız gerekeni yapmak..

Evet insanı başarılı kılanın bu oldugunu gordum.. Kimilerine gore şizofrendim.. kimilerine gore ise üstümde büyü vardi ve ben diğer alemin canlıları tarafından rahatsiz ediliyordum..

ama artık bitti..

Yüzleşmeniz gereken zamanda yüzleşmeniz gereken şeyle korkmadan yüzleşebiliyorsanız eger ve kaybetmekten korkmuyorsanız başınıza geleceğine inandiğiniz o en korkutucu şeyden korkmuyorsanız ve kendi içinizde kendi muhasebenizde titremeden ayakta durabiliyorsanız ve tüm hisleriniz ve kalbinizle ruhunuzla bir bütün olabiliyorsanız. ve sarsılmadan durmanın hesaplarını yapabiliyorsanız.. Evet zor olsada ölümden bile korkmuyorsunuz..

Tek sorun yüzleşebiliyor olmanız..

İnsanı çürüten ve aciz kılan şeyin korku oldugunu bilmeden korkmak ve umutsuzluga düşmek sizin asıl düşmanınız olmalı.. evet birçok şey aleyhinize olabilir ve birçok şey sizin başarisiz olmanız için hazır vaziyette sizi bekliyor olabilir hayatın size tuzakları olabilir. ama işte sınavda budur. Bahanelere takılmadan.. Engelleri umursamadan.. Cesaretin onurunu içinizde eksik etmeden inandiğiniz şeye ulaşana kadar durmadan yürüyebilmektir hayat.. Zamanı gelir yavaşlarsınız zamanı gelir duraksarsınız zamanı gelir koşarsınız ama her ne olursa olsun bir şekilde ilerlersiniz vazgecmeden.. işte budur sınav..

Hayatında kimse hayalleri ellerine verilmiş olarak dogmadi. en zengin adamın oglu bile bir hedef belirledi babasının alamayacaği..

Bir yarişin tam orta yerindeydim.. ve rakiplerim Start cizgisindeydi.. Ben ise start cizgisinin 100 metre gerisinde önümde 10 engelle başlayacaktım yarişa.. 100 metre geriden ve 10 kocaman engel.. sonunculuğu kabullenmedim. Herkesin oyle olduguna inandiği şeye ben inanmadım . kimsenin yapabileceğine inanmadiği şeyede tüm kalbimle inandım..

Bugün .. Finişe az kaldı ve bakıyorum benimle yarişa cıkan önünde engel olmadan başlayanların cogu birşeyleri bahane ederek düştüler yariştan.. Bana şans tanımamiş olan ilkokul öğretmenim en cok şans tanidiği öğrencileri tarafından hayal kırıklıgına ugradı.. 40 kişilik sınıftan hiç şans vermediği çocuktum ben.Üzgünüm öğretmenim bunu yapmakdan vazgecmeyeceğim o en cok güvendiğiniz çocuklara inat onları geçeceğim önce onların kabuslarında bile göremeyeceği o en korkunc şeyleri ben hergun gorsemde inadına koşacağim..

Çünkü hayat , inanmaktır .. inat etmekdir.. inandığın şeyler için savaşmaktır..

Çünkü hayat mücadele etmektir..

ve yine üzgünüm öğretmenim..

sınıftaki herkesin hayal dünyasını siz şekillendirmiştiniz. ve sizin verdiğiniz şekillerin kumdan kaleler gibi dağildiğini gördüm.. Bircok öğrencinizin şimdi o dağinik kum kaleler arasında caresiz kaldiğini gordum.. Ne mutlu ki sizin verdiğiniz şekile itibar etmemiş olmanın gücü ile ilerliyorum..

Çok yakında göreceksiniz ki , Ömrü hayatınızda yetiştirdiğiniz hiçbir öğrencinizin başaramadiği birşeyi ben yapacağim..

Muhtac oldugum kudretmi ?

Evet , Muhtac oldugum kudret Yüreğimdeki Asil Cesaret'te Mevcuttur.

Renklerin Dili

| 22 Nisan 2007 Pazar

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Fizik Tedavi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Güler, AA muhabirine yaptığı açıklamada, renkler konusunda dünyanın birçok ülkesinde onlarca bilim adamının çalışma yaptığını ifade etti.

Kansas Üniversitesinde yapılan bir araştırmada, sanat müzesinde bir araştırma için halının altının elektronik bir sistemle donatıldığını, duvar renginin beyaz ve kahverengi olarak değişebilir yapıldığını belirten Güler, şöyle devam etti: ''Arka fon beyaz kullanıldığında insanlar müzede yavaş hareket etmiş, daha uzun süre kalıp daha fazla alanda dolaşmışlar. Arka fon kahverengiye döndüğünde ise insanlar müzede çok daha hızlı hareket edip daha az alan dolaşmış ve müzeyi çok daha kısa sürede terk etmişler. O yüzden dünyadaki fast food restoranlarının hemen hemen hepsinin sandalyeleri ve masaları kahverengi, duvar boyaları ise kahverengi, şampanya, pembe karışımıdır. Hemen hemen hiç bir fast food restoranının duvarını beyaz göremezsiniz.''

Renklerin insanlar üzerindeki yadsınamaz etkisini fark eden batılı şirketlerin bunu iş yaşamında sıklıkla kullandığına işaret eden Güler, ''Bizim lokantacılar ise lüks tutkusuyla aslında uzun oturulması ve keyif alınması gereken bir yerde yanlış uygulama yapıyorlar'' dedi.

Güler, kahverenginin teklifsiz, rahat bir renk olarak kabul edildiğini belirterek, ''Kahverengi, karşınızdakinin kendini resmiyetten uzak, daha rahat hissetmesini ve açılmasını sağlar. Hastahaneler logo ve iç dizaynlarında yeşili tercih eder çünkü rahatlatıcı ve sakinleştiricidir,tabiatı en çok hatırlatan renktir. Yeşil alanlarda insanların daha az mide ağrısı çektikleri tespit edilmiş'' diye konuştu.

-RENKLERİN DİLİ-

Siyahın, gücü ve tutkuyu temsil ettiğini ifade eden Güler, diğer renklerle ilgili yapılan çalışmalar ve bazı sonuçlarını şöyle açıkladı: ''Siyah: Hırsın bir ifadesidir. Bizde ve batıda siyah, matemi simgelerken Japonya'da mutluluğun simgesidir. Fonda kullanıldığında karamsarlığı çağrıştırır. Işığı yok eder. Konsantrasyonu en çok getiren renktir. Einstein, konsantre olabilmek için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan bir odaya girer ve öyle düşünürmüş. Mavi: Freud, maviyi 'sakin' diye niteler. Faber Birren ise tansiyonu düşürdüğünü söyler. Araplar ise mavi taşların kanın akışını yavaşlattığına inanırlar. Nazar boncuğu o yüzden mavi taşlıdır. Sakinleştirici bir renktir, batıda bu etkisi yüzünden intiharları azaltmak için köprü korkuluklarını maviye boyarlar. Mavi ve özellikle lacivert kozmik bir renk olarak kabul edilir, sonsuzluğu, otoriteyi ve verimliliği çağrıştırır. O yüzden dünyadaki firmaların yarısından fazlası logolarında maviyi kullanırlar. Mor: Nevrotik duyguları açığa çıkardığı, insanları bilinç altında korkuttuğu tespit edilen bir renk. Sarı: Geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin ifadesidir. O yüzden tüm dünyada taksiler sarıdır. Dikkat çeksin ve geçici olduğu bilinsin diye. Araba kiralama firmaları logolarında hep sarıyı kullanırlar. Beyaz: İstikrarı, devamlılığı ve temizliği simgeler. Beyaz elbiseler sizin temiz olduğunuz imajını verir.''

Turnikenin Hakkını Vermek..

| 20 Nisan 2007 Cuma

Bir kaset dinlemiştim.. Orada eski zamanlardan Asrı saadet anlatılırken o yüce insanların ruh hali tematik olarak önümüze konuluyor sanki 2 kere 2 dört edercesine ve görüyormuşcasına hissetmemizi sağlıyordu.. O muhterem zaatların ruh halini anlatırken günümüzlede kıyaslama lar yapiliyordu.. ve benim için vurucu o cümlede orada geçiyordu..

'' O Günlerde Turnikeye önce girmenin hesabını yapmak yoktu.. ''

Evet yoktu.. çünkü o günlerde turnikeden her geçen fazlasıyla hakkını veriyordu..

Belki kimseye ve çoğu kimseye birşeyler düşündürmeyen bu kısacık cümle benim en derin yaramı dağladı. içimde düşündüklerime belki dişarıdan tercüman oluyordu..

Düşünün ki uzun bir yoldasınız.. ve konvoy halinde ilerliyorsunuz en önde bir araç onu takip eden bir araç ve onu takip eden araç.. bu şekilde gidiyor zincir.. ve bir yola geliniyor turnikeden geçiliyor. o turnikeden girildikten sonra yol sadece sizin değildir. o yolu kullandığınız sürece attığınız her adımda arkanızdan gelenlerin ve önünüzde gidenlerin hakkı vardır. Bu hakkı sadece turnikeden geçmiş olmanın verdiği en basit ve en avam bir mantıkla gasp etmeyede hakkınız yoktur.Çünkü sizin yerinizi korumak ve kendi nefsi isteğinize yaşam hakkı tanımak için verdiğiniz bu tür cevazlar arkalardan gelenlere fırtına gibi aksayacaktır ve aksamaktadır.Sizin yavaşlamanız ve o yolun hakkını veremeyişiniz. Arkanızdan ilerleyenlerinde sizin onunuzde gidenlerle aralarındaki mesafenin açılması olarak arkadakilere yansıyacaktır ve bu bir kul hakkıdır. Sadece turnikeye önce girmiş olmanız size bu hakkıda asla tanıyamaz.

bugün bunu nesiller için düşünebiliriz. insanlar için düşünebiliriz. hayatın pek çok yerinde bunu görebiliriz. Gençsinizdir dahisinizdir atiksinizdir. ama gel gelelim sadece turnikeye sizden önce girdiği için birileri hiç bir vasfı olmadan sizin üzerinizdedir. Bunu yazarsınız bi kenara.. derdiniz ben yapayım ben edeyim bir numara olayım en üste cıkayım gibi köpürmüş köpürtülmüş enaniyet ve benlik olmasada '' Sezarın hakkı sezara '' denilmesinide beklersiniz.

Evet Asrı saadette turnikeye önce girmenin hesabını yapmak yoktu. çünkü turnikeden kim geçerse geçsin o şeridin hakkını veriyor ve tırmanmak şeridinde ne öndekilerden kopuyor nede arkadakilerin yolunu tıkıyordu..Asrı saadette turnikeden geçenlerin isimleri ve sıfatlari ve kimlikleri değil yaptıkları önemliydi ve onlar için sıralamanın önemi yoktu çünkü oldukların yerin hakkını fazlasıyla veriyorlardi..

Ama maalesef bu günlerde Ahir zamanın günlerinde turnikeye önce girmenin hakkını verip verememeyi düşünmek yok.Önümüzü tıkayan kişiler varki onlar bizim daha öndekilerle aramızdaki mesafeyide açıyorlar. ve bilsinler ne oldukları yerin hakkını veriyorlar nede arkalarından gelenlerin onların omuzlarında olan haklarının farkındalar. Onlar kişi sıkıntısı çekilirken bu turnikeye önce girmiş olmanın verdiği avantaj ömür boyu sürecek sanıyorlar. Biz önce girdik deyip arkalardan gelenlerin önünü tıkama hakkını kendinde bulanlar aynı cüretle arkalardan gelenlerinde buna saygı göstermesini beklemesinler bunu anlayacaklarını ummasınlar. Şu yaşıma geldim gittiğim her yerde gördüğüm tablo değişmedi. En öndekilere gönülden bağlıyım ama benim önümde yavaşlayarak benim en öndekilerle aramdaki mesafeyi açanlar bilsinlerki iki cihanda peşlerindeyim ve her ne surette olursa olsun hakkımı alacağim eğer vereceğim bir hak var isede gün gelir gereken yapilir..

Eğer turnikeden geçmişsem ve önümde beni yavaşlatan birisi var ise kusura bakmasın ve benden saygı beklemesin. Ben onun acziyetinin ve olduğu yerin hakkını verememesinin nefsani sebeplerini sadece benim önümde olduğu için hoş karşılayamam. ve beni sırf bu sebepten dolayı kınamak dışlamak isteyenler sanıyorum ki yarası olupta gocunanlardır.

eğer bir nesil arkasından gelen nesilin kendisini gecebilecek ve bu şeritte hızla ilerleyerek cok iyi yerlere gelebileceğini görüyor ve buna ragmen yol vermiyor. yol vermediği gibi bide o neslin önünü kesmek istiyorsa bu gözümde ap açık bir zulüm kul hakkı ve egoizmin doruklarında tevazu yaparak gezen bir ruhun hastalığını gösterir bana o insanın çehresinde..

Samimiyetten uzak ve sadece makam mansıb için bu turnikeden geçenler kendilerini cok iyi belli ediyorlar. bundanda bir gram şüphem yok ki eger elimde bir yetki ve güç olsa bunu anlamak için turnikeye önce girmiş olanlardan şüphe ettiklerimi al aşağı ederim. Eger samimiyse Müdürlükten , çöpçülüğe bile düşse bu yolda çöpçü olmakta onurdur arkadan gelmekte onurdur der ve devam eder. Eğer değilse birşeyleri bahane eder ve gider.Evladu ihyal der geçim der rızkı aramak der ve gider..

Bilsinler ki insanların insanlara verdiği makamlar gelip geçicidir. işte onun için ne müdür ne genel müdür nede vali nede general gözüm görmez , ne birilerinin yaptığı gibi yalakalıkla bi yerlere gelmek için onlara yaranırım. nede yaranmak için karşilarinda eğilip bükülürüm. Ben önümde insanların değil. onlarında yürüdüğü bu yolun neferiyim. bu turnikeden gecmenin hakkının muhasebesini derin derin nakış nakış işleyebilme derdindeyim.işte bunun için kimse benden ben mudurum ben buyum ben şuyum diye bi yerlere geldim diye geldiğini sanarak hiç bi beklentiye girmesin . Beklentisinin sonu acı olur..

Bu öyle bir zamanki.. Artık en öndeki bir avuc insanın dişinda en arkadakilere kadar arada bir kac istisna zaat haric önümüzdekilerle en öndekilerin arasındaki grup. turnikeyide unutmus.hakkını vermeyide unutmus.dünyalık işlerine bu turnikenin kendilerine sağladiği statuyu kullanarak yol tutmaya çalışmış ve inanıyorum ki. bu turnikenin insanları kendilerine en arkaya gec dese bir dakika durmazlar bunu sindiremezler kabullenemezler hazmedemezler bunu bu yolda ha ön ha son deyip yola sevdalı olmanın ruh hali ile gülerek gidemezler. bugüne kadar gördüklerim üzgünüm ama makam mansıb olarak bir yerlere gelmiş olsalarda karakter olarak bir yere gelememişler..

bunları söyleyecek gücü ve bunları dile getirecek cürreti nereden buldugumu ve nereden aldığımı düşünen varsa bilsin. Eger önümde beni yavaşlatan önümü kesen varliği ile maneviyatıma katkı yapmak ve kutup olmak yerine maneviyatımı yaptiği davranişlarla zedeleyen ve yaralayan varsa . ben nefsi mudaafa adına bu cürreti kendimde buluyorum.ve eger bununla yanliş yapiyorsamda bunun hesabını vereceğim makam hiçbir insanın önüme koyduğu bir mahkeme olamaz.

Ey önümüzde gittiği halde hızımızı kesenler. Bilin yol vereceksiniz vermiyorsanızda ezilip gerilere düşeceksiniz. olduğunuz yerin hakkını veremiyorsanız arkanızdakilerin hakkını da gasp etme merakında olmayacaksınız. Bunu söylediğim için beni 9 köyden kovdunuz 90 köyde gezsem değişmez Doğru olan doğrudur. ve eğrilerin belini kırmak gibi kötü bir huyu daima vardır.Bugun benim ağzimdan yarın benimle aynı kaderi paylaşan başka birinin ağzından..

işte bunun için..

Ya önde olmanın hakkını verin yol gösterin veremiyorsanız yol verin.. Nefsinize ve şeytana uyarak bu yolu veremiyorsanızda , bilinki kaderiniz ezilmektir. Arkanızdayız ensenizdeyiz , kusura bakmayın ama ezip geçmek için sizi ilk fırsatı bekliyoruz..

Yavuz , Tahtın hakkını veremeyen babasını nasıl indiriyorsa tahttan.. Sıffın savaşinda her iki taraf hakkı savunup sevap kazandığı halde galip gelenler haklılarsa ve onlar 2 katı sevap kazanıyorsa ve her iki tarafın ölenleride şehitken bizde bu mantıkla bakıyoruz bu mevzuya ve ezilip giderseniz arkamızdan hiç boşuna ah etmeyin. Miadınız dolmuşsa şayet.bunun suclusu biz değiliz oldugunuz yere gelirken dolduramadiğiniz karakterinize ve içine yeteri kadar ufuklar serpemediğiniz ruhunuza bilenin..

Önde olmanın hakkını verseydiniz. paşa paşa arkanızdan gelirdik.. Efendi efendi izlemekten gurur ve mutluluk duyardık. Ama siz bu hakkı kullanamadiğiniz halde bi kıyak bekliyorsanız çooook beklersiniz.

Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz , Sonra..

| 12 Nisan 2007 Perşembe

Kendisini karşılayan sekretere; Nazif Beyle görüşmek istediğini söyledi. Bunun üzerine sekreterbirden ciddileşti: "Nazif Bey mi?" dedi. "Evet, Nazif Bey!" diye cevapalınca, hüzünlü bir ses tonuyla "Nazif Bey sizlere ömür efendim, onukaybedeli dört yıl oldu." dedi. Hiç beklemediği bu haberle bir acısaplandıyüreğine. "Ya, öyle mi.?" diyebildi sadece. Hicranlı bir suskunlukla birmüddet öylece kalakaldı. Gözlerine hücum eden yaşlar yanaklarından süzülüpgöğsüne damladı. Kendisini toparlayıp "Onun adına görüşebileceğim biryakını var mı acaba?" diye sordu. "Evet var, oğlu Selim Bey....". Titrekbir sesle "Öyleyse Selim Beyle görüşebilir miyim?" dedi. Görevli hanım,insanda saygı uyandıran bu kibar beyefendiye, "Selim Bey oldukça meşgulbir insan, randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor; ama ben yine dekendisine bir haber vereyim." dedi ve telefona yöneldi.. Sonra "Kimdiyelim efendim?" diye sordu. "Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım."cevabı üzerine sekreter dahili telefonu çevirdi. Daha sonra mütebessim birçehreyle, "Selim Bey sizinle görüşmeyi kabul etti, lütfen beni takipedin." dedi. Beraber merdivenden çıktılar. İnce bir zevkle döşenmiş genişbir salondan geçip büyük bir kapının önünde durdular, sekreter kapıyıaçarak, 'Buyurun!' dedi. O da içeri girdi. Kendisini ayakta bekleyen vakurve mütebessim gence doğru hızlı adımlarla yürüdü, elini uzatarak,"Merhaba, ben Prof. Dr. Mehmet Baydemir." dedi. "Bendeniz de Selim Cebeci.Lütfen buyurun, oturun." dedi, genç iş adamı. Mehmet Bey, kendisinegösterilen yere oturur oturmaz: "Yirmi üç yıl, tam yirmi üç yıl. Vaktiylebana burs verip okumama vesile olan insanın elini öpmek için bu ânıbekledim." dedi ve dudakları titredi, gözleri doldu. "Ama o büyük insanınelini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar üzgünüm anlatamam."Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü: "Fakat en azındano büyük insanın mahdumunun elini sıkmaktan da bahtiyarım." Misafirin busözleri üzerine Selim Bey yerinden fırladı, kulaklarına inanamıyordu.Kelimelerinin her biri birer hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine:"Mehmet Baydemir demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet Baydemir mi?"Profesör, delikanlının bu heyecanlı haline bir anlam veremeyerek başıyla"Evet" dedi. Bunun üzerine Selim Beyin gözleri sevinçle parladı. "Babamlasizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık." dedi. Profesörün yanına gelerekiki eliyle elini tuttu, candan bir dost gibi sıktı ve "Sizi karşıma Allahçıkardı." dedi. Bu sözler profesörü çok şaşırtmıştı. "Uzun yıllar beni miaradınız? Peki ama neden?" dedi. Selim Bey gülen gözlerle profesörebakarak "Bizdeki emanetinizi vermek için..." deyince, profesörünşaşkınlığı iyiden iyiye arttı. "Emanet mi?" dedi. Selim Bey cevap vermedenyerine geçip telefonu çevirdi. Karşısındakine "Gelebilir misiniz?" deyiptelefonu kapattı. Mehmet Bey, şaşkın gözlerle Selim Beye bakarken kapıçalındı, odaya iyi giyimli bir bey girdi. Selim Bey ona yanına gelmesiniişaret etti, sonra kulağına bir şeyler fısıldadı. Gelen kişi bir şeysöylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken Selim Bey, misafiriyle tatlıbir sohbete başladı. Sohbetleri koyulaştıkça, çehrelerindeki şaşkınlık,yerini birbirlerine hasret kırk yıllık ahbapların yeniden buluşmalarındakisevinç, samimiyet ve güvene bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındakitahsilinden, araştırmalarından ve yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyenmemleket hasretinden bahsetti. Sonra Nazif Beyin duvardaki portresinigöstererek, "Bu günlerimi şu büyük insana borçluyum." dedi. "Bana yalnızcamaddî destek vermedi, mânen de beni hiç yalnız bırakmadı. Yurt dışındatahsil görürken yanlışa her yeltendiğimde hayalen yanımda hazır oldu.'Sana bunun için burs vermedim.' diyerek bana istikamet verdi. Ona hernamazımda dua ediyorum." dedi ve gözlerini Nazif Beyin duvardakifotografına mıhladı. Sonra gözleri portrenin altındaki ilk anda mânâveremediği diğer tabloya kaydı. Son derece şık bir çerçevenin içinde,bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş oldukça eski bir çift çorap duruyordu.Biraz daha dikkatli baktığında çerçevede bazı cümlelerin de sıralandığınıfark etti: "Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra..." Selim Bey,kendisine bir soru sorduğu için başını ona çevirdi; fakat aklı tablodakalmıştı. Selim Beye cevap verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümlede birinci cümle gibi üç nokta ile bitiyordu: "Bir müddet sabredeceğiz,sonra..." İyice meraklanmıştı. Bu ilk görüşmeleri olmasaydı, yanına gidiptabloyu iyice inceleyecekti; fakat bu uygun düşmez, düşüncesiyle yalnızcasohbet arasında göz ucuyla merakını gidermeye çalışıyordu. Ancak herseferinde biraz daha artan bir merakın içinde kalıyordu. Üçüncü cümlede: "Bir müddet yürüyeceğiz, sonra..." diye yazıyor ve altta böyle birkaçcümle daha sıralanıyordu. Artık aklı hep tablodaydı. Sonunda dayanamayıp,"Selim Bey merakımı mazur görün. Şu tabloya bir mânâveremedim." Selim Bey kendisine has bir gülüş ile misafirine baktı, derinbir nefes alarak: "Malumunuz, babam varlıklı bir insandı. Oldukça iyi birhayatımız vardı. Sonra ne olduysa her şeyimizi kaybettik. O zenginliktengeriye hiçbir şey kalmadı. Köşkümüzdeki hizmetçiler de gitti. Yemekleriartık annem yapıyordu. Hatırlıyorum da bir sabah, kahvaltıya sadece zeytinkoyabilmişti. O zengin kahvaltılarımıza bedel, yalnızca zeytin...Şaşkınlık içinde, 'Başka bir şey yok mu?' diye sormuştum. Bu sorukarşısında annemin hüngür hüngür ağlayışı gözümün önünden hiç gitmiyor.Annemin ağlayışına mukabil babam: 'Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...'dedi ve durdu, güçlü bakışlarını üzerimizde gezdirdi,'Alışacağız.' dedi. Ve iştahla bir zeytin alıp ağzına attı. Birkaç günsonra haciz memurları gelip köşkümüzü de elimizden aldılar. Kenar birmahallede küçük, eski bir eve taşındık. Doğru dürüst bir eşyamız dakalmamıştı. Annem bezgin bir sesle: 'Bu evde hiçbir şey yok! Burada nasılyaşayacağız.' diye haykırdı. Bunun üzerine babam: 'Bir müddetsabredeceğiz, sonra alışacağız.' dedi . Gittiğim özel okuldan ayrılmış,bir devlet okuluna yazılmıştım. Sabahleyin okula servisle gitmeyiumarken, babam elimden tuttu, 'Bu ilk günün, okula beraber gideceğiz.'dedi. Yürümeye başladık. Okul oldukça uzak gelmişti bana, yorulup geridekaldığımı hatırlıyorum. Babam kim bilir hangi düşüncelere dalmıştı. Geridekaldığımı fark etmemişti. Biraz sonra fark edince bana döndü. İsyan dolubakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bir an bana ızdırapla baktıktan sonra,yanıma geldi. Bir şey söylemesine fırsat vermeden, kızgın aynı zamandanazlı bir tavırla, 'Yoruldum.' dedim. Babam oldukça sakin bir şekilde:'Bir müddet yürüyeceğiz, sonra alışacağız.' dedi. Babam her sabaherkenden çıkıyor, geç saatlerde ancak dönüyordu. Döndüğünde ise küçükodaya çekiliyor, bazen saatlerce orada kalıyordu. Çoğu zaman buradangözyaşları içerisinde çıktığını görüyordum. Bir gün, merakıma yenilipbabamın küçük odasına girdim. Yerde bir seccade, seccadenin üzerinde debir tespih vardı. Duvarda ise Arapça bir ibarenin altında şu yazı vardı:'Allah borcunu ödeme niyetinde olanın kefilidir.' Babamın dediği gibioldu, zor da olsa zamanla alıştık. Bu hal birkaç yıl sürdü. Bir gün babameve çok farklı bir yüz ifadesiyle geldi. Ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı.Her birimize bir paket getirmişti. Köşkten ayrıldığımız günden beri ilkdefa paketlerle eve geliyordu. Bizi bir araya topladı. 'Bugün, benim içinne mânâya geliyor biliyor musunuz?' dedi, kelimeleri boğazına düğümlendi,gözlerine yaşlar hücum etti. Sözlerini kesmek zorunda kaldı. Her birimizehediyelerimizi teker teker verdi ve bizi ayrı ayrı kucaklayıpyanaklarımızdan öptü, kendisi de bir koltuğa o turdu. Cebinden gazeteyesarılı bir şey çıkardı. O sırada da ağlıyordu. Hepimiz şaşkınlık içindebabama bakıyorduk. Gazeteyi açtı, içinden bir çift yeni çorap çıkardı. Bugözyaşlarıyla, bir çift çorabın alâkasını kurmaya çalışırken babam,beklemediğimiz bir şey yaptı. Çorabı burnuna götürdü, kokladı, kokladı.Arkasından hıçkırarak ağlamaya başladı. Hepimiz şok olmuştuk, tek kelimebile söylemeden bekledik. Babam nihayet kendisini topladı ve 'Bir zamanönce, büyük bir borcun altına girmiştim. Borcumu ödeme niyetiyle yenidençalışmaya başladığım zaman kendi kendime 'bütün kazancım, borçlarımıödeyinceye kadar alacaklılarımın hakkıdır. Onların hakkını vermedenayağıma bir çorap almak bile bana haram olsun.' demiştim. Bugün ise,Allah'ın yardımıyla, borcumu bitirdim. Artık kimseye tek kuruş borcumkalmadı." dedi. Sonra gözyaşları içinde ayağındaki çorapları çıkarıp yeniçoraplarını giydi. Ben de o eski çorapları hem aziz bir baba yadigârı, hemde bir ibret nişanesi olarak sakladım. Bu çoraplar her gün bana:'Paralarını ödeyinceye kadar bütün kazancım alacaklılarının hakkıdır.'diyor". Selim Beyin bakışları bilinmez âlemlere dalarken o, nemlenengözlerini kuruladı, sonra dönüp duvardaki siyah-beyaz fotografa hayranhayran baktı. "Babanız sandığımdan da büyükmüş Selim Bey. Ben olsaydımöyle müreffeh bir hayattan sonra anlattığınız gibi bir darlıkta, herhaldeçıldırırdım." Selim Beye döndü ve "Siz ne yapardınız?" diye sordu. SelimBey kendisine has tebessümü ile: "Bir müddet zeytin yerdim, sonra..." dedive gülümsedi. O sırada kapı çalındı, biraz önceki beyefendi elinde birkutuyla içeriye girdi. Kutuyu Selim Beyin masasına bırakıp çıktı. SelimBey yerinden kalkıp kutuyu alarak Mehmet Beye uzattı. 'Buyurun, yıllarcasize vermek istediğimiz emanetiniz.' dedi. Mehmet Bey bilinmez duygulariçerisinde kutuyu açtı. İçinden kadife bir kese çıktı. Keseyi açıp içinikutuya boşalttığında merakı iyiden iyiye arttı. Keseden birkaç tanecumhuriyet altını ile bir not çıkmıştı. Mehmet Bey hassasiyetle katlanmışkâğıdı açıp okumaya başladı. Sevgili Mehmet Bey oğlum, Bazenistediğimizi yaparız, çoğu zaman da mecbur olduğumuzu... Tahsil hayatınızboyunca size burs vermeyi taahhüt etmiştim. Ancak eğitiminizin son altıayında size burs verme imkânını bulamadım. Bir müddet sonra imkânlarımayeniden kavuştum; lâkin bu sefer de size ulaşamadım. Dolayısıyla sizeborçlandım ve borçlu kaldım. Eğer böyle bir borcu gözyaşı ve ızdıraplaödemek mümkün olsaydı, ben bu borcu fazlasıyla ödemiş olurdum. Zirasevgili oğlum, bu altı aylık zaman diliminde bursunu verememeninızdırabıyla kaç gece ağladım onu Rabb'im bilir. Her neyse, bursunuzutarihlerindeki değeriyle altına çevirdim. Bu altınlar sizindir. Bunlarelinize ulaştığında, borçlarımın tamamını ödemiş olacağım.Sevgilerimle, Nazif Cebeci. Mehmet Bey neye uğradığını şaşırmıştı. Bubüyük insanın yüceliği karşısında bir çocuk gibi yalnızca ağlıyor,ağlıyordu. Selim Bey de bir hayli duygulanmıştı. Onun da yanaklarındanyaşlar süzülüyordu. Bir ara yaşlı gözlerle babasının siyah-beyazportresine baktı. Kendisine yıllarca hüzünle bakan gözleri, bu sefersevinçle bakıyor gibiydi...

Düşlerin Düştüğü Yer ve sanal satranç

|

Hayal kurmak..

Hep ola gelmiştir ve hep olagelecektir. aslında insanların tüm sistemi hayaller ve düşünceler üzerine kurulmamişmidir ? Birşey hayal edersin ve onu gerçekleştirmek için ya harekete geçersin yada denemeden korkup vazgeçersin.. Kimisi şahsi bir düşüncenin peşinde koşar kendi dünyası kadar şekillendirdiği kimisi ise daha evrensel düşünür ve benim için olan insanlık içinde olsun düşüncesi ile deli deli düşüncelere kapilip ya yola düşer.. yada başi yorgun masada duran kitaba düşer.. insanın aklına düşünceler düşer.. Kimisi akıldan cennete düşer.. kimisi toprağa düşer..

Evet gerçekleşip gerçekleşmemek düşüncelerin cenneti yada cehennemidir bence.. Çünkü , Cennet insanların ebedi mutlu olacaği o ulu memleket ise şayet.. ve hayata giren ve gerçekleşen bir düşüncede insanları yada sadece düşünen insanı mutlu ediyorsa o düşünce hayat bulmuş ve başarıya ulaşmişsa. İnsanın olmasada o düşüncenin cennetidir çünkü ona inanan bir fert onu gerçekleştirebilmek sevdasına kapılıpta bir deli sevda gibi peşinde koştuğunda inandiğinda o düşünceye başlamiştir hikayesi.. düşünceninde insanında.. İnsanın cenneti biraz daha ileride olsada , o düşünce bir insanı bile mutlu etmişse amacına ulaşmiş sayilir. ve amacına ulaşan düşünce insanı mutlu eder.. ve mutlu etmek bir insanı o düşüncenin cennetidir.

Çünkü mutluluk öyle birşeyki.. ne bir tekel altında.. nede bir şart aranmakta mutlu olmak için ne bir miktari var nede bir ölçüsü.. Bazen erimekte olan bir kar tanesi bile mutlu ederken insanı yeri gelir dağ kadar zenginlik mutlu edemez. işte mutluluk soyuttur ama sebepler çerçevesinde neyin altına gizlendiğini bilmediğimiz için arariz. ve bulduğumuzda o sürprizin tadını çıkartabilme realitemiz mutluluktur.Mutluluk ki , insanın yüzünde tebessümde , gönlünde uçsuz bucaksız taze hava dolu ovalar gibi ferahlıkta , bir ağaç altı gölgesi gibi serin ve huzur veren ne varsa işte orada kendisini gösterir. işte o gün gelirde yaşarsa bir insan bu duyguları.. bir düşüncesinin gerçekleştiğini görür ve bir ovanın ferahliğini ve tazeliğini bir agacın altında tatlı bir serinlik içinde uyku gibi yüzünde tebessümle yaşarsa .. Bilsinki bunun adını koyamasada o mutluluktur. ve düşüncenin cennetidir.ve insan en azından bir defaya mahsus olacak olsada o anı yaşar ve o tadı bir daha belki bulur belki bulamaz.. bilsinki.. düşündükçe bulacaktır..

Birde cehennemi varki düşüncenin o ise hayal kırıklığına uğramiş insanın ruh halidir. düşüncenin cehennemidir. binbir umutla donatmişken düşünceyi o düşünceden beklenenin verilememesidir.ve fikrin ve kalbin düşüncenin ayaklar altına düşüp ezilmesi gibi bir his ve acı verir insana düğümlenir birşey boğazında.. içinde bir sıkıntı eksik olmaz ve acıyı tadar insan..

Düşlerin düştüğü yeri belirlemek aslında düşünenin elindedir. düşünmek satranç oynamak gibidir. düşünce bir'lerce yada bin'lerce ayrıntıdan oluşabilir. her birisi düşüncenin satranc tahtasındaki taşları olsa gerek..ve düşüncenin rengi aynı zamanda satranc tahtasında kimin siyahi kimin beyazı oynadiğini gösterir.Benim favorim daima siyah.. bunu duyanlar genelde sorar neden kötü adamı oynamaktan mutlumu oluyorsun ? hayir.. siyah kir götürür savaşçılarım savaş meydanında kirli görünmesin..

bir oyunda düşünce şah ise şayet o düşünceyi oluşturan bireylerde diğer taşlardir. düşüncenin üstüne oturtulduğu zemin Kale ler , düşüncenin detaylari filler ve atlar.. ve düşüncenin siçramasını sağlayacak yardımcı fikir vezirdir. işte bu bileşenlerle yola düşer düşünce..

düşüncenin rengi siyah ve beyaz demiştik.. iki ana renk ama iki zıt renk , siyahı seçmiştim ve sebebi kir götürüyor olmasıydı.. Ama bu bildiğiniz kir leke değil.. bu lekelerde düşünce ikliminin lekeleri ve insan aklının lekeleri.. birisi düşünce düşüncelerin içine ve hayat bulması yolunda adımlar atmak istediğinde onu bezdirmek ve vazgecirmek isteyenlerde olacaktır. ve bir sanal savaş meydanında karşı bir düşünce nasılsa sürülecektir ve bir savaş nasılsa kopacaktır. bir düşünce ne kadar iyi niyetlide olsa onada çamur atılacak leke sürülmek istenecektir. işte bunun için siyah.Leke tutmasın ama tutarsada izi kalmasın kalırsada görünmesin.. düşünceleri karalamak isteyecekler siyahı kim karalar ki ? karalasa bile siyahtan ne eksilir ki ? .. İşte bunun için siyah aslında iyinin ve güzelin temsilcisi renk olmalıydı , çünkü hiçbirşey onu kapatamamakta kapsayamamakda.. Beyaz ise hassas ve zarif ve narin.. üstüne sinek konsa gösterir leke sıçrasa gösterir 3 leke üst üste gelse kullanılamaz olur . saldıranları berteraf edemez çamur atılsa izi kalır. Beyaz zayıf renktir çünkü en küçük bir saldirida bile leke alır taşıyamaz düşünceyi..

hayat öyle bir mecra ki hep tersten vuracaksın. yoksa kaybedersin . iyi olacaksın ama bunu göstermeyeceksin. yoksa engellenirsin. ve iyinin rengi siyah ile düşüneceksin ince ince ayarlarını yapacaksın.. binlerce piyonunu vezirlerini ve fillerini kalelerini atlarını satranc tahtasına ustaca dizeceksin düşüncenin savaşında savaşı kazandıran taşların çok olması değil , doğru yerde olmasıdır . ama çoğunlukta yadsınamaz bir gerçek ve yadsınamaz bir avantajdir. o zaman ? doğru yerde olmak kadar çok olmakta önemlidir..

Eğer düşünce Cennetine ulaşmak istiyorsanız.Bir kere Cehennemden geçmenizde gerekebilir , Cehennemde büyümenizde gerekebilir. işte olduğunuz yere vereceğiniz karar , düşüncenizin sizi götüreceği yerdir. Düşüncenin düştüğü yer , geleceğinde düşeceği yer olacaktır.

işte düşünce ikliminin değişken mevsimleri böyle.. yazı sıcacık ve ferah güzel bir mevsimsede kışıda bir o kadar ayaz ve tufan bir o kadar saldırgan.. Kimileri yazı gorme firsatı bulamadiği gibi kimileride asla kışı görmeden yaza konaklar kurmuş olabilir. sen bunlara aldırma bunlar seni engelleyecek yan fikirlerdir. seni engelleyecek olan düşüncelerin içine saldiği bir nevi casuslar hükmündedir. Zira sen Falanca hiç zoru görmedi ben ise hiç rahatı görmedim dedikçe düşüncenden uzaklaşacak ve hedefinden kopacaksın.. ve düşüncenin cennetine giden yolda doğru yolda da olsan başkalarıyla uğraşmaya başladiğinda o yolda önce yavaşlarsın sonra yok olursun..

İşte bunun için inandiğin şey için savaştıkça varsın ! yaşadıkça değil..

Düşünüyorum , düşüneceğim.. düşüncenin cennetine varmak için savaşacağım.Ben düşüncenin cehenneminde büyümüşsemde düşüncelerimin düştüğü yer düşüncenin cehennemi değil ve bunun için savaşmaktan vazgeçmiyorum çünkü ulaşmayı umut ettiğim yerler var , onlarca kez yenilsemde düşünce cehenneminin tadına her defasında acı ile bakmiş olsamda.. Küçük ve cocukca düşünce cennetlerimde olmadi değil.. ama bu sefer öyle değil.. yenilmez değilim.. yenildiğimi görürsün ama pes ettiğimi asla göremeyeceksin..

Ve bu sefer yine satranç tahtasında siyahın olduğu taraftayım..

Taşlarımı dizdim yine.. biraz kin biraz umutla ve bu sefer kötü giden ne varsa değiştirmek umudu ile , ve bu sefer yine her zaman ki gibi pes etmemek üzere , yine bir savaşa giriyorum.. düşüncelerin olduğu yerde düşünsel bir savaş iklimine giriyorum.. Sıkılmış yumruklarım ve beyazlarına kadar kararmış gözlerimle.. gittiğim yolun henuz başindayken cok kişinin korku dolu gözlerle beni uyardiği cok daha buyuk bir savaş meydanına gidiyorum.. Savaşın kızıştığı yere tüm gücümle giriyorum var gücümle giriyorum..

Düşüncelerin çarpıştığı o meydanda son düşünce neferime kadarda olsa çarpişacağim tüm gücümle ve stratejime o meydanda yön verip bir ben kalsamda savaşa savaşa bu sefer istediğimi alacağım !

Siyah : Şah çekti , Şimdi Hamle Sırası hayat'ta..

Zalih le kaynatioruz :)

| 5 Nisan 2007 Perşembe

www.Kitapvadisi.com açilmiştir. ve bununla alakalı dialog aşağidaki gibi gelişmiştir. :)

μғқαвαқαи:
site kıyak olmuş lan hadi hayirli olsun ;)

μғқαвαқαи:
haa artık patron oldun ya pas vermezsin agir abi seni.. :D

Marko_Pasa:
zuhahaha

Marko_Pasa:
olum işleer yoğun yeni gördüm :D

Marko_Pasa:
eyvallah

μғқαвαқαи:
olm sizin meslekte işler yogun diyen adamı ilk defa goruyorum :D kitap lan bu ekmek değil cok fazla okuyanmı varki işler yogun :P

μғқαвαқαи:
genelde sinek avciliği uzere kendinizi geliştiriyor olursunuz :D

Marko_Pasa:
:D

μғқαвαқαи:
abi beni işe al abi valla abi :D siteye bi forum koyalım dagitalim abi :D

Marko_Pasa:
len biz toptancıyız

μғқαвαқαи:
ben admin olurum abi karın tokluguna abi :D

Marko_Pasa:
:D

μғқαвαқαи:
haa o zaman iyidir tabi işler

Marko_Pasa:
site sadece parakende satışlar için

μғқαвαқαи:
site iyi olmus hoş olmuşta pizzaci gibi evlere servis olayına girmeniz lazım abi :D

Marko_Pasa:
şükür olsun durgunluk cok ama biraz hareketlenmeoluyor

Marko_Pasa:
giricez :D

Marko_Pasa:
motor alıcam ilk etyep

μғқαвαқαи:
nasipse istanbul işi kesinleşti :D binicem ensene senin direkt karşina rakip cıkıcam

μғқαвαқαи:
zuhahah

Marko_Pasa:
:D

Marko_Pasa:
bekleriz

μғқαвαқαи:
nedense bilgisayar kitabi neyim goremiorm hiç

Marko_Pasa:
:D daha bütün arama motorunu koymadık

Marko_Pasa:
para yok

Marko_Pasa:
ancak bukadarını yapabildik

Marko_Pasa:
zamanla,

μғқαвαқαи:
şimdi olayı kucuk emraha baglayip bana fakir edebiyati yapma :D toptanciyiz diyosun ton la kitap satiosun

μғқαвαқαи:
bide nefesimiz kokuyo para yok yapamadık edebiyati..

μғқαвαқαи:
:D

μғқαвαқαи:
yemezler

Marko_Pasa:
:D olum

Marko_Pasa:
babamın yanında calışıyorum

Marko_Pasa:
abimle ortak iş yapıyorum

Marko_Pasa:
ikisidce para vermiyor :D

μғқαвαқαи:
hea gordum ilk iş Hesaplara ßaktım hepsi pederin adına :D

Marko_Pasa:
acım lan :D

μғқαвαқαи:
ehauha

μғқαвαқαи:
takmiş sana kaziği peder :D

Marko_Pasa:
aynen

μғқαвαқαи:
euhauhza Zavalli salih :D oraya geliim soz lan sana simit ismarlicam

Marko_Pasa:
:D allah derim be

μғқαвαқαи:
pizza fln ismarlasam şimdi sen alişirsin her zamanda bulamazsın malum siz fakirleri aliştirmamak lazım :D

μғқαвαқαи:
sonra bi yerin şişer fln :D

μғқαвαқαи:
aman :D

Marko_Pasa:
:D

Marko_Pasa:
zuhaha aynen

μғқαвαқαи:
lan olm bak kafayi caliştir. senin peder bilgisayar web meb anlamaz

μғқαвαқαи:
git iş bankasından bi hesapta sen ac.

μғқαвαқαи:
sonra sitede editleme yap pederin hesap nosu yerine kendi numaranı yaz

μғқαвαқαи:
para sana aksın :D

μғқαвαқαи:
:D

Marko_Pasa:
:D taş olurum taş

Marko_Pasa:
web başında abim duruyor

Marko_Pasa:
babamın

Marko_Pasa:
işi yok

Marko_Pasa:
ben 2 dükkanda calışıyorum :D

Marko_Pasa:
joker wadayım :D

μғқαвαқαи:
:D ne jokeri seni ole deyip kandirmişlar olm araya almişlar

μғқαвαқαи:
sende Jokerim diye gezin ortada

Marko_Pasa:
:D

μғқαвαқαи:
abin ezberlememiştir lan hesap no sunu

μғқαвαқαи:
değiştiğini fark yapmaz :D

Marko_Pasa:
:D

μғқαвαқαи:
Töbe yarabbim yaa ulan gecen gun profesyonel katil gibiydim bugun profesyonel dolandırıcı gibi hareket ediorm :D

Marko_Pasa:
:D

μғқαвαқαи:
korkmaya başladım kendimden :D

Marko_Pasa:
zuhaha

Marko_Pasa:
aynen bende ve kaçıyom :D

Marko_Pasa:
sen ordan girersin şimdi hesaplara D:

μғқαвαқαи:
sen şimdi engellersin bide utanmadan :D

Marko_Pasa:
hehe

Marko_Pasa:
ıp adresimi alıp

Marko_Pasa:
pcme girmedin nerden belli

μғқαвαқαи:
mac adresi

μғқαвαқαи:
ip adresi sadece

μғқαвαқαи:
lamerleri uyutmak için bişi.

μғқαвαқαи:
pc nin gercek adresi mac adresidir

Marko_Pasa:
onu almışsındır sen şimdi

Marko_Pasa:
kaç mış :D

μғқαвαқαи:
o sayi değil lan alfanumeric bişey.

μғқαвαқαи:
A1 12 GB 43 ... vs gibi

Marko_Pasa:
ozman neymiş D:

Marko_Pasa:
zuhahah

μғқαвαқαи:
seninkisi ole bişi diil sadece orneklendireyim die kafadan attim onu

μғқαвαқαи:
kendininkisi sanma şimdi :D

Marko_Pasa:
sapık

μғқαвαқαи:
de get ne sapikliğimi gordun

Marko_Pasa:
bana bak bende cam kaydetme programı var :D

Marko_Pasa:
şu işi bana öret

Marko_Pasa:
sapıklık yapcam

Marko_Pasa:
:D

μғқαвαқαи:
de get len az once hesap nosunu değiştir dediğimde taş olurum taş diodun şimdi ne dion piz zapik :D

Marko_Pasa:
lüttfen

Marko_Pasa:
abi bir sapıklın aramızda lafımı olur :D

μғқαвαқαи:
öle salya sumuk hemen kucuk emraha baglama olm :D olmaz , lan artık bi suc bu

μғқαвαқαи:
yatarsın valla mapusta..

μғқαвαқαи:
hatunun birinin 3 dk lık goruntusu yuzunden

Duvar Kağitlarım :)

| 4 Nisan 2007 Çarşamba










Katil olmak..

| 3 Nisan 2007 Salı




Ben Bir katil olsam herhalde ve bu işi zevk alarak yapiyor olsam yakalanmamak için her ayrintiyi hesap edebileceğime inanıyorum. Evet ne cinayete cok meraklıyım nede hastasi ve hayranı değilim o fiilin ki zaten inanişimada dünya görüşümede aykırı.. Ancak insan düşünmedende edemiyor.. Bir katil nasıl yakalanır yada kendisini nasıl ele verir.

Düşünüyorum bu konuda evet bir katili yakalamak ve cinayeti aydınlatmak için birçok bilimsel yöntem techizat vs. çağımızda hemen hemen bütün ülkelerin emniyet güçlerinde var ama bir şey yok.. o olmayan şey katilin en büyük avantaji ama değerlendirebilirse..

Düşünüyorumda bir cinayet aydınlatılıyorsa ya bu anlık bir his ile işlenmiş ve sonra pişman olunmuş üstü örtülsün diye çaba sarfedilmemiş birşeydir.yani katilimiz yakalanmayı beklemiştir.Yada katilimiz olayı beyniyle değil de hisleri ile yönettiği için mantıktan uzak sadece kin intikam nefret gibi hislerle hareket ettiği için sadece bir an önce bitirmek ve gitmek temali bir iş çıkartmış işi bittiği gibide oradan uzaklaşmayı seçmiş arkada ipucu yada ipuçları bıraktığını düşünmemiştir bile..

Tarihte profesyonel olarak cinayet(ler) işleyen çok fazla kişi var.(Dikkat insan var demiyorum) ve bunların çoğunun ortak özelliği içlerinde intikam meselesi yaptıkları birşeyin intikamını almak ..

Örneğin : Karındeşen Jack , anneside bir hayat kadını olduğu ve ona kötü davrandiği için cocuklugundan beri kadınlarıda özellikle mesleği hayat kadınlığı olanlarıda sevmemiştir ve gün gelmiş intikam demiştir içinden birşeyler ve oda gayet profesyonelce yakalanmadan serii cinayetlerini hayata sokmuştur.ve yakalanması o kadarda cabuk olmamiştir..Niçin ? çünkü Jack hislerini kullanarak sevmemeyi secmiş nefret etmeyi secmiştir ancak cinayetleri hisleri ile değil aklı ile işlemiştir. ve geride sadece istediklerini birakmiştir.emniyet guclerinin elde etmek istediklerini değil..

--

Serii katillerin birçoğunun IQ seviyesi sanılanın çok üstündedir.ve onlar cinayetleri sanki sanat eserleri gibi işlemektedirler ve onun için geç yakalanmışlardır yada yakalanamamişlardır.Serii katillerin çoğunluğunun IQ seviyesinin ABD nin en zeki başkanı olan Lincoln den daha zeki oldugunu soylemekle sanırsam adamların kimbilir nasıl ince ayrintilari hesap ettiklerini anlatabiliyorumdur.(Lincoln : 180 IQ)

Ülkemizde ilk serii katil vakaa si geçtiğimiz sene yaşandı ve sanki ülkemizde karındeşen Jackin izi sürülüyormuşcasına bi telaşe ve heyecan verilmek istendi televizyonlar tarafından olay aslında son derece basitti . Bir kac yüz kilometrede bir araba değiştiren iki tane ipe sapa gelmez bi baltaya sap olamaz serseri , gizli kamerelara yakalanacaklarını akıl etmeksizin cinayet mahallerinde onlarca sahit varken , birbirlerine isimleri ile hitap ederek , giysilerini değiştirmeyi akıl edemeden , Bir cinayeti gören bi şahit oldugunu farkettiklerinde yüzlerinin her ayrıntısını ona gösterecek kadar yanlarına cagiran ve sonra onu öldürmeyi başaramayan.. salaklardi.. ve bu salaklar cinayete şahit olan çobanın kendilerini gördüğünü fark edince '' gel dedim buraya gel bak sana diyorum '' vs gibi hitaplarla sanki mahalleden arkadaslarını cagirircasına adamı cagiriyorlar ve adamın bile bile ölmeye geleceğini sanacak kadarda aptallar. Hoş adamda gidiyor :) oysa profesyonel olan katil tek kelime etmeden işini bitirmeliydi.

---

Cinayet işliyorum..

---

Evet şimdi ben hayalen bir cinayeti nasıl işleyeceğimi anlatıyorum sizdende beni yakalamanızı istiyorum.Tabi bu öyle kovaladım seni yakaladım olayı değil.. elim sende oynamıyoruz. ben size bir kurgu kuruyorum ve sizinde dedektif oldugunuzu var sayiyoruz ve siz benim anlattığım kurgudan (varsa) bir ipucu bulacaksınız ve bu ipucunu ne şekilde değerlendirerek beni bulabileceğinizi söyleyeceksiniz.

---

Kurbanım orta yaşlarda birisi . ona karşi ciddi bir kinim nefretim var bu sosyal bir sebepten olabileceği gibi tamamen mesleki kariyer ve rekabetten de kaynaklaniyor olabilir siz bunu bilmiyorsunuz.Ben kurbanımı çok iyi tanıyorum genelde işe kaçta gittiğini hangi güzergahı kullandiğini , eğer bir aksilik olmazsa işten kaçta çıktığını ve hatta aksilik olduğunda bile kaçta evin yolunu tutacağini biliyorum. ve aklımdan tek şey geçiyor onu öldürmek ve bununla ilgili olarak çok ciddi planlar yapıyorum ve 2-3 farklı alternatif üzerinde karar kılıyorum biri olmazsa diğeri oda olmazsa diğeri.. ard arda denenecek ama mutlaka birisi işe yarayacak aslında ilk planın tutacağını bal gibi biliyorum ama olmadık bi aksiliğinde cıkabileceği ihtimalini göz ardı edemem..

ve bir aksam adamımız sanılandan 6 saat daha gec olarak 00:00 da ofisinden çıkıyor.Arabasına biniyor.Benim cinayet için gözüme kestirdiğim yer evinin iki sokak altındaki otopark çünkü arabasını koyduğu yer orasi.Eğer cinayet anında yalnız olursa tek o ölür hani olurki o an birisi daha varsa yanında yakınında olaya şahit olabilecek şansına küssün oda bonus. bir alana bir bedava..

Adamımız saat 00:12 de otoparka giriş yapiyor otopark etrafi basketbol sahasi gibi tel orgulerle çevrilmiş bir yer ve dışarıda ağaçlar var park benzeri bi yeşil alan var.Adamımızın yanında şirketten birisi daha var.muhtemelen evinin yakınında evi olan ve aynı iş yerinde caliştiği bir arkadaşınıda o getirdi.Arabadan inmeden önce birşeylerden bahsediyorlar ve gülüşüyorlar . Evet tam zamanı.. ve adamımız son gülüşünü tamamlayamadan dışarıdan gelen bir mermi ile vuruluyor camı delip içeri giren mermi adamımıza isabet ediyor..adamımızın başı direksiyona düşüyor ve yığılıp kalıyor etrafa ve diğer adamın üstünede kan sıçrıyor. arabadaki diğer adam başını dışarı cevirdiğinde 80-90metre ileride bir ağacın üstünde bir dürbünlü silahın kendine cevrilmiş olduğunu ay işiğindan parlayan dürbünün camından anlıyor ve o an hemen olduğu yerde eğiliyor.eğer eğilmekte bir saniye gecikse mermiyi yiyecekti.. Ama ne benim fazla sürem var nede fazla mermim. Sabaha kadar onun oradan çıkmasını bekleyecek değilim malesef işini bir an önce 
bitirmeliyim.O an adamımızda oradan kaçmayı düşünüyor olacakki kapının aralandiğini görüyorum ve adamımızın çaktırmadan oradan fırlayıp bir an önce uzaklaşarak kurtulmak isteyeceğini düşünüyorum ama buna izin veremem.Adamımız kapıyı tam kendi çıkabileceği kadar araladiğinda şansımı deniyorum ama mermi kapıya geliyor adamımız yara almıyor.ve tam o esnada adamımız fırladığı gibi koşarak cıkarak uzaklaşıyor son mermim adam uzaklaşıyor menzilimin dışına cıkarsa bir daha o şansı bulamayacağım ve son bi güçle ateş ediyorum adamımız sendeliyor ve yere düşüyor ama ölmediğini görebiliyorum yarası sanırım bacağında ve ölümcül değil.alternatif planlarımı diger esas hedefimde olan adama göre yapmıştım ve uzaktan vuruş etkisiz olursa bıçakla işini bitirmeyi düşünmüştüm yakın temas yani ama bu adama yaklaşamam çünkü , üzerinde silah varmı yokmu bilmiyorum ben onu kesene kadar o beni vurabilir eğer silahi varsa.. ve her an birisi gelebilir uzaklaşmalıyım . Zaten adamımızda telefonunu kullanıyor sanırım polisi arıyor diye düşünüyorum ve uzaklaşıyorum. Aslında istediğimi elde ettim. Esas adamın işini bitirdim , ikinci adam beni tanımıyor yüzümü görmedi

Polis incelemeleri başlatıyor ve ölü adam morga yaralı olan hastahaneye götürülüyor adamımızın ifadesi bire bir yukarıdaki anlattıklarımla örtüşüyor.Polis etrafta ip ucu aramaya koyuluyor ancak sadece boş kovanları bulabiliyor.Silahın ateşlendiği ağacın etrafında Ayak izi , giysi parçası , saç teli veya işe yarayabilecek herhangi bir ip ucu arıyor ancak hiçbirşey bulamıyor..

Evet sayın dedektif x , Sizi bekliyorum hadi beni bulun :) planım neydi ? planımı nasıl açığa çıkartıyorsun ? , Benim kim olduğumu nasıl bir ip ucu ile buluyorsun ? Evet hadi beni bul. :) Yoksa beni bulabilmek için ek ipuclarınamı ihtiyacın var.. ve sana bunları vermek için birinin daha ölmesini ve sana yol göstermesinimi bekleyeceksin.. ;)

Bıkkınlık noktasına gelmiş , mide bulandıran

| 2 Nisan 2007 Pazartesi

Evet artık yeter. Açıkcası bıktım.. ve film izlemekten soğudum ya ben çok abartı şekilde hata avcısı oldum yada yönetmenler aşırı umursamaz oldular ve filmlerde film hatalarına cidden çok göz yumar oldular..

Film izliyorsunuz.tadı damağinizda kalamıyor çünkü her an bir hata olacakmiş ve gözünüze batacakmiş gibi bi his ile izliyorsunuz.Gladyator de Russell Crowe'un ölüm sahnesinde prenses ölmek üzere olan gladyatorun başini dizlerine alir. ve gladyator huzur içinde huzuru mahşere giderken gözleri açık kalır. prenses eliyle ölen gladyatorun gözlerini kapatmak ister ve bunun için elini kaldirir ve gladyatorun alnından aşağıya dogru yavaşça sürükler amac gladyatorun gozlerini kapatmaktir.ancak gladyator nasıl bi ölü gladyatorse daha El gözlerine ulaşmadan daha alnındayken hemen gözlerini yumuverir(ve bu oyunculuk en iyi erkek oyuncu oscarı aldı!!!)

Truvayı izlersiniz evlere şenlik 70 küsür tane hata var.. güneşin batıdan doğması gibi bi kıyamet alametini bile filmin içinde hatayla da olsa bi şekilde bulundurmuşlar. Tebrik etmek lazım..

Er Ryan ı kurtarmak zaten başlı başına bi komedi.. amcalar tanklara gizlice yapişkana batırdıkları bombaları koyacaklar.Tankta daha once başarisiz olan sahnelerden dolayı yapişkan izleri var.yani resmen daha once oraya 10 kere o bombayi yapiştirdiklari ve yonetmenin stop stop olmadı tekrar ediyoruz dediğini iki kere iki dört edercesine kesin görmüş gibi biliyorsunuz.

Başka bir sahnede daktilo ve masa var karargahta komutan sinir olur masadaki kagitlari yere savurur odadan cıkar yanında daktiloyu kullanan karakter(uphamm)de vardir.cıktıkları gibi hemen geri donerler bi bakmişsin kağitlar yerde yok .. oha diyosun yani.. savaş alanında temizlikci kadın var sanki ofis temizler gibi alanı temizliyor..asker başka bir askeri bicaklayarak oldurecek bicaği sokacaği yere çarpi koymuşlar tebeşirle.. yuh diyosun abi..

Acı hayat diye bir dizi izlersiniz , hani sizden birisidir Jön sevilen bi adamdır. konu kitch olmusdur fln fln gibi sebeplerden izlersiniz işte ailecek öle bi dizidir. Bir sahnesinde Esas oğlan ve esas kız gecenin bi vakti dişaridadirlar.kar yağar.. pardon kağit demek istemiştim kağitlar öyle bi güzel kesilmişki.. ebatlarından kağit oldugunu anliyorsunuz oda yetmezmiş gibi kareli defterden kesildiklerini bile görüyorsunuz.. Jönümüz hatuna sinir oluyor.. 2 adım öteye gidiyor aaa kar fln yok.. kardeşim kar belki dinmiştir.. iyide az once yer gök kardı. 2 adım ötede denize muassır yazdan kalma bi akşam havası.. ve yerde bile bi tane kar yok. Ki artık replikleri kro edebiyati ile özdeşleşen sana gelmediğim gün öldüğüm gündür tarzı mide bulandirici ve sürekli tekrar eden her bölümde bölümün yarısını işgal eden sahneler resmen kusmuk tadı vermeye başladı..

Bruce Willis amca Jackal isimli filmde profesyonel bir kiralık katili oynamaktadir. Güneş gözlüğü ile dolaşirken dürbünle bakar bi yerlere.. hayret güneş gözlüğü ile bakarken bile sanki gözlüksüzmüş gibi görebilir. merak ediyorum acaba doğuştan gelen bi kabiliyetmi onunkisi yada nesnelerinde ardını görebiliyormu ? ve profesyonel katili oynamak için kastığı kadar değilse bile beş te biri kadar profesyonel oyuncu olmak için kassaymiş yetecekmiş..

Bide kendini bi dışkı sanmayi bile aşmiş karakterlerimiz var.. Örneğin Gaffur tiplemesi ile bi yerlere gelen populer olan ve '' Rolun üstüme yapişmasını sevmiyorum '' diyen ve bunu kabul etmeyen bu konuda kendisine sorular soruldugunda ukalaca tersleyen bir karakter var bizim televizyonlarımızda.. 1.45 boyuyla en son çiçek taksimidir nedir uyduruk bi dizide gördüğüm o günden sonra Gaffur tiplemesine kadar varliğini unuttuğum yer cücesi pigme.. kalkmiş istemem sol cebime koy dercesine aslında gaffur rolu bana bişey kazandirmadi diye ağzi yalan söylerken içinden Allahtan bu rol geldi yoksa aç kalacaktık dediğini duyar gibi oluyorum..

Bunun yanında güzel filmlerde yok değil tabi..

mesela bi Esaretin Bedeli.. var ki.. tam bi baş ucu filmidir..

Bi Monte Cristo kontu var ki.. ne zaman izlesem içimdeki Gaz meganizması 10 kat fazla çalişir ve coşarım müthiş gaza gelirim :)

Mesela bi Kapıdaki Düşman filmi var ki.. hakkaten süper mevzu.. süper oyunculuk kusursuz çekim teknikleri..

Daha ne diyeyim işte yapan yapiyor , yapamayanda mide bulandiriyor..

Dipnot : Mide bulandirici seviyede hata yapanlara bakarsanız ya oscar almişlardir.yada en iyi oyuncular olarak kabul edilirler.. hatasiz süper oyunculuk sergileyip müthiş film cekenlere bakarsınız adamların adlari bile duyulmamiştir.. Buradanda Holywood un işi ne kadar bildiğini siz çıkartın artık.. ;)

3 kral , 300 spartalı , sıradaki film ve holywood

| 1 Nisan 2007 Pazar

Maalesef bir gercek varki oda istesekde istemesekde bu dünyanın süpergücü amerika.. ve yeryüzünde oyun onun kurallarına göre oynanıyor.bu çoğumuzun malumudur. Ancak benim düşündüğüm farklı şeyler var.. son günlerde izlediğim 300 spartalı ile alevlenen düşünceler..

--

Malumunuzdur ki Amerika bir ülkeye ya silah ile girer ( örn:irak) ve bu zor olan yoldur. Yada amerika girmek istediği yere Holywood ile girer bu ise kolay ve tatlı yoldur. Hem istediğinizi elde edersiniz hemde kahraman ilan edilirsiniz. ve dikkatimi cekmiş bir özelliktir her amerikan filminde en az bir karede amerikan bayraği tüm görkemi ile sallanır(!) ve genelde bu filmin ilk sahnelerinde olur. ve filmlerde genelde söz konusu bayrak ve milletperverlik olduğu zaman en salak sarhoş vasıfsız ve zavallı amerikalı bile en az rambo kadar kahraman olabilecek gücü kendisinde bulur (Bknz : indipendence day , kurtuluş günü)

ve amerikan filmlerinin bir özelliği vardir genelde amerikan devletinin politikalarına parelel ötesi derecede sadık olmalarının yanında , amerikan askeri stratejilerini birebir yansıtırlar . Evet ciddiyim amerika ne yapacaksa bunu en az bir kaç yıl öncesinden sinema yoluyla ipucu vererek dünyaya duyurur.işte mantık bu ve bunun üzerine pratik bir kac örneklendirmeye bakalım.


1) amerikan filmlerinde genelde terorist , suçlu ,kaçakçı vs gibi tiplemeler nedense ya esmer tenlidir(zenci yada latin) yada müslümandır.(çünkü amerika latinleride müslümanlarıda sevmez.işin açıkcası ne latinler nede müslümanların coguda amerikayı sevmez.örn : iran,venezüela,mexica,ırak,filistin,peru,kuba,Türkiye vs.)

2)amerikan filmlerinde kahramanlarımız nedense hiçbir zaman müslüman olmamiştir.Yahudi olduğu filmlerde vardir ama asla bir müslüman kahraman olmamiştir.müslüman kahramana yardım eder ama yinede başrol olmamiştir hiçbir zaman.ve bunun yanında çoğunlukla iyi bir rol bile verilmemiştir.(amerika sevmediği kişiler süper işler yaptiğinda eger bunu silemiyorsa üstünü karalar. ya kendisi kahramandir ya istediği birisi kahramandir ama amerikanın sevmediği birisi 4x4 kalitede işte yapsa kahraman olamaz)

3)filmin konusu ne olursa olsun filmlerin en az %80 inde mutlaka bir sevişme yada cinsel içerikli sahne vardir. filmin konusu savaş , ekonomi vs ne olursa olsun mutlaka en az bir sahneyi araya bir yere monte etmişlerdir.(Ahlaki çöküntü sağlamak hedeflenmiştir.Amac bu tür islama ve ahlaka aykırı şeyleri ön plana vererek biz böyle yaşiyoruz ve cokta mutluyuz imajı ile insanları temelden yıkmak zedelemek ve inandıkları değerlere bağlılıklarını azaltmaktır.Çünkü bu şekilde en önemli bağ koptuktan sonra geriside çorap söküğü gibi gelecek ve toplum istenen amerikancı kıvama gelecektir.işte bu vazife için içimizdeki amerikalılar görevlidirler.Örn:Doğan medya grubu desek yeterli)

ve şimdi 2000 yılından 2007 yılına kadar olan dönemden bir kaç filmi inceleme altına alacağız ve bunu gerçek hayatla kıyas edeceğiz.

---

3 kral

George Clooney, Mark Wahlberg ve Ice Cube gibi oyuncuların rol aldığı "Three Kings", bir grup maceraperest Amerikalı askerin Irak'ta yaşanan Körfez savaşının son günlerinde, çölün belirsiz bir noktasında gömülü duran altınları bulma mücadelelerini anlatıyor. Buldukları bir hariyayla altına ulaşacaklarını düşünen kafadarlar, yaptıkları yolculuk sırasında beklemedikleri olaylarla karşılaşıyorlar. Savaşın karmaşık atmosferinden, kahramanlık yaparak çıkmaları ellerindeki tek seçenek.

Bu film 2002 yılında vizyondaydi.
Soru : amerika irak çölüne ne zaman girdi ? cvp: yanılmıyorsam 2004 ,
Soru : Filmde askerler çölde ne ariyorlar ? cevap : Altın..  
Soru : Amerika irakda ne ariyor ? Cevap : Siyah Altın..

300 Spartalı

Filmde Sparta Kralı'nın ordusu ile Pers ordusu arasında başlayan savaş tüm Yunanistan'ın Persler'e karşı birlik olmasını sağlar. Sparta Kralı Leonidas ve emrindeki 300 Spartalının Pers Kralı Xerxes'in büyük ordusuna karşı duruşu başta ölümüne bir savaştır. Ancak bu durum dünyada ilk demokrasinin kuruluşuna da yardımcı olacaktır.

Soru : Filmde spartalılar kimlerle mücade ediyor? Cevap:Persler yani iranlıların atalarıyla..
Soru : Amerika ıraktan sonra kime sinyal yakıyor Cevap : iran
Soru : Filmde spartalıların mücadelesi ne için? Cevap:Demokrasi,özgürlük
Soru : Amerika gittiği yere ne götürdüğünü savunuyor ve neyi götürmeyi vaad ediyor? Cevap: Demokrasi , özgürlük
Soru : Spartalıların tavrı yunanistanda birlik olmayı sağlamişmidir? Cevap : Evet
Soru : Amerika bugün dünyayı irana karşi birlik olmaya cagiriyormu? Cevap : Evet


Sıradaki film..


önce irak , sonra iran konulu filmler.. ve aynı paralelde gelişen siyasi konjoktur..ve hatta olayın en başina donecek olursak önce rambo Afganistanda afganları kurtarmişti.ardından amerikada talibandan kurtarmişti..

Sıradaki filmin adını size veremiyorum.Müneccim değilim ama konusunu hemen verebilirim.

çanakkale savaşları esnasında dünyanın yenilmez armadasi müttefik güçler çanakkaleden girmeye çalişmişlar ve coğrafi konum itibariyle olsun.. karşılaştıkları savunma gereğiyle olsun muvaffak olamamişlardi. Baktılarki batı kapısı kapalı . Başka bir kapıdan türkiyeye girmek gerekiyor..orası neresi doğu kapısı.. doğu kapısı kârlı bir kapıdır. kapının önündeki irak ve irana girilirse Türkiyeye girilmeden önce hem moral hemde zenginlikler elde edilir denildi pentagonda .. iraka girildi. irana girilecek sonra sira kimde Suriyemi ? Türkiyemi ?.. Cevap: Suriye :)

Çünkü : Amerika Türkiye ye girmeden evvel yanıbaşinda müttefiki olmayan ve kendisini sevmeyen savaş esnasında tavrından emin olmadiği birisinin savaş alanında bulunmasını yada savaş alanına yakın bir yerde bulunmasını istememektedir.

ve bingo Holywood suriyeyi'de boş gecmemiştir. Syriana(suriyeli) diye bir film cevirmiş ve uzaktanda olsa suriyeyede göz kırpmıştır.. Türklere gelince.. Onlarında dünya çapında imajını bozmak ve kötü tanıtmak için gerekli çalişmalara başlanmiştir.Şöyleki Karayip korsanları isimli sacma ve fantastik filmin 3. filminde Türk korsanlar figuru ele alinmiş ama korsanları oynayacak Türk(ler) bulunamadiği için Türk korsanları Faslılar oynamıştır.

Ee ne var bunda alti üstü bi filmde bi ayrinti diyenlere dipnot: Türkler tarihin hiçbir döneminde yağmacı çalıcı yada talan edici bir tutum sergilemedikleri gibi bu kriterlere sahip olan korsanlıklada hiçbir zaman alakaları olmamiştir.Bizzat denizlerde korsanliği bitiren Türklerdir.

şimdi sizce neden dünyanın dört bir yanında denizlere kıyısı olan ve denizciliği ile ön planda olan yüzlerce ülke varken korsanlık rolü türklere layık görüldü.. ?

en başta 3 madde saymiştik neydi 2. si ;) ?

Extra Dipnot : peki bütün bunlar sayildiği gibiyse neden amerika , ortadoğu kudüs ve filistin ile ilgili bi film yapmiyor ?

Extra Cevap : yapmadiğini kim söyledi Bknz:Kingdom of Heaven(Cennetin kralliği) müslümanlar hakkında belki en tarafsiz film sayilabilir ancak o filmde bile sanki Haçlı zihniyeti haklıymış gibi lanse edildi. ve film resmen bir Haçlı propagandasi ve fazlasiydi..